26 Ekim 2018

Susmak, en büyük günah

Yaptıklarımız kadar yapmadıklarımızın da günahkârıyız...

Oyuncu Elit İşcan, 'Yaşamayanlar' dizisinin setinde; Efecan Şenolsun tarafından cinsel tacize uğradığını ve yapım ekibinin de ajansının da duruma ilişkin herhangi bir şey yapmadığını açıkladı. Efecan Şenolsun da bir açıklama yaparak iddiaların asılsız olduğundan bahsediyor...

İşcan’ın açıklaması komple can yakıcı ama en çok üzerinde durulması gereken iki nokta var:

İlki şu:

Bu sırada yaşadıklarımı işiten, doğruluğu konusunda beni "sorguya" çeken pek çok insan oldu. Sanki herkesi tek tek ikna etmeye mecburmuşum gibi, sanki ne yaşadığımı/neye maruz kaldığım, vücudumun hangi bölgelerine dokunulduğunu, bana edilen küfürleri tüm ayrıntılarıyla herkes bilmek zorundaymış gibi...”

İşte mağdurun, mağduriyetini açıklayamama nedenlerinden en büyüklerinden biri de bu: “Elalem ne der?” adlı mahalle baskısı ile büyütülen kadınlar olarak, ki bu baskıyla günümüz ülke koşullarında da hala maruzuz... Hep başkalarının dediklerinden konumlandırdık kendimizi ve insanları. Hep buralardan hizalandık belki de... en büyük hatalarımızdan biri de buydu.

Ne zaman ki birine “Sana ne?” diyebilme gücünü gösterebildik o zaman çemberin dışına çıktık. Ve o korkulan kitleden deli, çılgın, asi damgası yedik... Sırf yapmak istediğimizi, istediğimiz gibi yaptığımız için, olanı olduğu gibi anlatabilme cesaretini gösterebildiğimiz için...

O nedenle, ilk dememiz gereken; “başkalarının canı cehenneme...” belki de...

Ve mağdura yalnız olmadığını hissettirmemiz gerek...

İkinci nokta şu:

“Büyük bir çoğunluk "susmamı" ve/veya "unutmamı" içten içe istedi, bekledi, bekliyor. Susmuyorum. Hem olayın kendisinin hem de sonrasında yaşadıklarımın, cinsel şiddete sessiz kalmayan her kadının yaşadıklanyla benzerliklerinin farkındayım. Bu olayı kamuoyu ile paylaşarak mesleki geleceğimi riske attığımın, hakkında "yorumlar" yapılacak, mercek altına alınacak kişinin cinsel saldırıda bulunan değil de, ben olabileceğimin, pek çok haksız ve olumsuz söz işiteceğimin bilincindeyim.”

Bundan sonraki süreçte yapmamız gereken; Elit’e aldığı bütün risklerle yanında olduğumuzu hissettirmek.

Yasak Elma dizisinde olduğu gibi takipsizlik kararı çıkmaya devam ettikçe, ağır ve gerçek yaptırımlar uygulanmadıkça; bu devran tam da böyle sürüp gidecek.

Çünkü bu erk-eklik gücünü buradan da alıyor en çok. İşleyeceği suçun şiddetini ve cezasını hesaplayarak işleyen erk-ekler var bu ülkede.

Ve bunları görüp, duyup susanlar... Susmak kibirden de büyük bir günah olabilir... Suçun ve suçlunun ortağısınız.

Yaptıklarımız kadar yapmadıklarımızın da günahkârıyız...

Yaşadığımız, maruz kaldığımız hiçbir şiddete ‘SONRASINDA NE OLUR, BAŞIMA NE GELİR?” diyerek susmamalıyız... Dediğim gibi suça şahit olup da susmak en büyük yaralardan biri. Bundan sonra bırakın fiziksel tacizi, saldırıyı... herhangi bir erkeğin bir kadın hakkında konuştuğunu duymayacağız, konuşmayacaksınız o pis erkekliğinizle. ben değil, herhangi bir kadın hakkında konuşulduğunu duyduğumda hemen, olabiliyorsam gidip ben şikayetçi olacağım. Susmayan kadınlar, buna bir son verecek...

P.S:

Sektörün sorunlarını yıllardır burada yazan biri olarak, ben de yıllardır mücadele ediyorum ve tam anlamıyla aklıma mukayyet olmaya çalıştığım süreçler yaşadım, karşılaştığım kötülükler sonucunda... Bu elbette fiziksel olarak da hastalığıma da etki etmiştir muhakkak...

Sene 2006 iletişim fakültesinden mezun olup İstanbul’a geldiğimde sigortasız ve parasız, çalışmaya başladığım bir tv kanalında; üstüme de yüründü, ortalıkta bağırılmaya da maruz kaldım. Çok ağladığım ve çaresiz kaldığım zamanlar oldu. Sonra da çalıştığım, kanallar, yapım şirketleri; hep kibir, ego savaşında olan insanlarla çevriliydi. Kesif bir kötülük hakimdi, ki hâlâ da öyle... Cinsel tacize değil ama psikolojik şiddete, mobbinge çok fazla maruz kaldım, yıllardır medyada.

Tam da Ramin Matin’in son filmi Son Çıkış’taki Tahsin gibi çıkışsız kaldım, Tahsin filmde her yeri inşaatla dolan İstanbul’un günahkarlarından biri olarak çıkmaya çalışıyor ama epey zorlanıyor... Ben de tükendim ve bir Muğlalı olarak Muğla’ya dönemiyorum... Bizimki de böyle bir son çıkış...

Yani, ortada sinema-tv sektörü diyebileceğimiz bir sektör de yok aslında. Ben de hep gerçeklerini haykıran bir asi olarak kaldım. Hal ve gidiş sıfır...

Belki şehre gelen o filmi çekerim, belki de o şehirden giderim...

Ama umut edip gördüğümüz gerçekleri susmamaya devam edeceğiz....

Yazarın Diğer Yazıları

Ali Kemal Çınar: Zayıf yönlerini görüp bunun üzerine gitmek, ancak güçlü gördüğün yönlerinin varlığından cesaret alarak yapılabilir

Ali Kemal Çınar ile son filminden Kürt sinemasında birey olma sorunsalına, Diyarbakır'dan Türkiye Sineması'nın geleceğine uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik

Ulaş Tosun: Merhaba Canım'ın yarattığı etki, belki tasarlanmış estetiğin bir kere daha çöküşü olarak yorumlanabilir

Merhaba Canım benim için sansürün ve otosansürün tüm gücünü hissettiğim bir çalışma oldu