Beykent Üniversitesi Sinema-TV Ana Sanat Dalı’nda okurken, ‘Sinema ve Diğer Mecralar’ adlı dersimiz kapsamında, Murat Yıldırım’ın dizi setine konuk olarak Sinema-Tiyatro sanatı ve oyunculukları hakkında görüşlerini almıştım. Şu an ‘Suskunlar’da başarılı bir grafik çizen, yurtdışında da ciddi bir hayran kitlesi bulunan Yıldırım’ın fikirlerini oyuncu adayl arının ve hayranlarının merak ettiğini düşünerek paylaşıyorum...
"Sinema oyunculuğu zaten kendisini tanımıyla ayırıyor. Tiyatro da tanımıyla zaten kendini tiyatrodan ayırıyor. O yüzden siz o tanımın içine zaten giriyorsunuz ve başka bir şey yapmanız çok da fazla gerekmiyor. Yani örneğin; bir filme hazırlanmak için iki ay kadar vaktiniz oluyor, bir sahneyi bir gün çekebiliyorsunuz, o sahneyi yönetmeninizle tartışabiliyorsunuz, senaristinizle tartışıyorsunuz. Sonra o adam olmak için elinizden geleni yapıyorsunuz, seyirci de aynı değeri gösteriyor buna; para veriyor, oturuyor, telefonunu kapatıyor, ışıklar kapanıyor, herkes sessiz oluyor ve o film izleniyor. Evdeki gibi dizi izlemek gibi bir durum yok..."
"Tiyatroda da aynı şey geçerli ama tiyatronun sinemayla farkına gelince; tiyatronun canlı olması, seyirciyle birebir ilişki içinde olmanız, anında tepkiyi görmeniz, çok da fazla hatayı kaldırabiliyor olmaması, tiyatroyu sinemadan ayırt eden şeyler bana göre. Fakat oyunculuğunda da farklılıklar oluşuyor. Bazen sinemada çok doğal oynadığınız zaman projenin tam da istediği bir şey olabiliyor bu ama tiyatroda çok fazla doğallık sahnede biraz sakil kalabiliyor. Hani doğallıkla sıradanlık arasındaki o fark bazen kaçabiliyor tiyatroda. Sinemada ne kadar doğalsanız, o rol onu gerektiriyordur. Proje de onu gerektiriyor olabiliyor. Yani şunu demek istiyorum; tiyatronun oyunculuğu biraz daha bir dar kalıp içerisinde bana göre. Sinemanınki çok daha geniş, yani sinemada bazen bir tiyatrodaki bir Shakespeare oyunundaki bir karakter gibi de bir karakter gelebilir karşınıza ve öyle oynamanız gerekebilir veya çok sıradan bir adamı çok sıradan bir şekilde oynamanız da gerekebilir. Ama tiyatronun o sıradanlık, doğallık yanı biraz daha katı..."
TVem’den Erol Köse ile doğru hamle
Erol Köse, yaz ekranında Kanaltürk’te Uçankuş ile kesinlikle magazine damga vurdu. Ve Can Tanrıyar ve Uçankuş ekibinin TVem’e transferiyle Erol Köse de yeniden programa başladı. Erol Köse’nin çoğu zaman dobra olduğuna inanıyorum, hiç sakınmıyor sözünü. Programa konuk olan Barbaros Şansal ile bir araya geldiler… İkisinin de dilinin kemiği yok. Bence Şansal da televizyonda kesinlikle kendi başına program yapmalı.
Erol Köse ise Uçankuş ekibiyle magazin gündemini belirlemeye devam ediyor. Durumu pek de parlak olmayan TVem çok doğru bir hamle yaptı.
Erol Köse’den inciler: ‘Özcancığım filminin her şeyi arak, kusura bakma.’
Barbaros Şansal’dan inciler: ‘Bir Zamanlar Osmanlı Kıyam’ın kostümlerine baktığımız zaman, Muhteşem Yüzyıl’ın kostümleri Oscarlık.’
Beren Saat, ‘İntikam’ için geliyor
ABC kanalının Revenge dizisi Kanal D’de İntikam adıyla Ocak ayında ekrana gelecek ve başrolde Beren Saat bulunuyor. Saat ile birlikte Mert Fırat’ın yanı sıra Nejat İşler ve Engin Hepileri isimleri de geçiyor. Dizinin cast çalışmaları son hız devam etmekte.
Emily Thorne karakterini Efsun adıyla canlandıracak Saat, dövüş koreografı Tanay Genco Ülgen ile çalışıyor. Ülgen, Bir Zamanlar Osmanlı dizisiyle çalışıyor. Diziyi Yaprak Dökümü’nden tanıdığımız Mesude Erarslan yönetecek, senaryo ise Berkun Oya’ya ait. Yönetmenden yana çok doğru bir seçim, ancak senarist konusunda şüphelerim var. Ta ki Berkun Oya’nın İyi Seneler Londra filmini izlediğimden beri, her Berkun Oya projesine temkinli yaklaşırım. Tıpkı Tayfun Güneyer projelerine olduğu gibi. Oya’nın sinema yapmaya devam etmemesine sevinenlerdenim. Bana öyle geliyor ki dizi başladıktan bir süre sonra senarist değişebilir.