25 Nisan 2015

Setler, TV, şiddet, pornografi, festival, ruh daralması…

Başrolün her türlü isteğini kabul eden yapımcılar, bari 1 Mayıs’ta set emekçilerinin sesini duysun diye umuyorum.

1 Mayıs 2012’de dizi setinde meydana gelen kazada sanat asistanı Selin Erdem vefat etmişti…

26 yaşındaydı…

27 Nisan 2009’da resmi tatil ilan edilen 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı’nda çalışıyordu, neden çünkü en uzunundan 90 dakika ve dahası süreli dizilerden birini gece- gündüz yayına yetiştirmek için…

Oyuncular Sendikası aşağıdaki bildiriyi yayınlayarak, yapımcılardan setleri 1 Mayıs’ta tatil etmelerini diledi.

Benim de en çok yazdığım konu set koşullarıdır TV eleştirmenliğine başladığımdan beri, aslında başlama nedenimdir. Her yazdığımda da içlerinden biri olarak, setlerde çalışmış ve çalışan biri olarak onları en iyi anladığımı belirtirim. Geçenlerde çokça paylaşılan Radikal Blog’dan bir set yazısı da içlerinden biri olarak çok iyi anlatıyordu durumun vehametini.

Şimdi yıllardır birtakım eylemler yapılıyor; yok yerli dizi yersiz uzun ve benzeri… Ancak fiiliyatta ne oyuncusundan ne yapımcısından ne kanalından bir dönüşüm için hamle yok.

Ocak ayı sonunda setler artık tehlikeli sınıfında diye ilan edilince sevindik, iş güvenliği denetimleri artacak dendi ama ben hiçbir sette önlem vb. görmedim… Setlerde çalışan arkadaşlarımdan da duymadım…

Doğum günümde, özel gün ve bayramlarda çalışmam diye şartını sözleşmesinde öne sürme lüksü başrol oyuncularında var.

Başrolün her türlü isteğini kabul eden yapımcılar, bari 1 Mayıs’ta set emekçilerinin sesini duysun diye umuyorum.

Reyting sisteminin de değişmesiyle, iyice atılanı öğüten bir mekanizmaya dönüştü televizyonculuk. Gündüz kuşağında ya yemek ya evlilik programları, akşam ise mekanizmaya atılan bol entrikalı 90+ diziler ya da bol küfürlü, kavgalı pornografik yarışmalar var. Düşünün ki hakim ideoloji bir de seçim yaklaşıyor diye kendi kanallarındaki tartışma programlarını bile kaldırttı. Özgürlük tavan…

İyi iş, samimi iş derseniz kırk yılda bir geliyor…

Bunların hepsini reklam aralarında izleyelim diye yapıyorlar bu arada. Televizyonculuğun tanımı bu.

E reklamlarda da empatiden bolca uzaklık, olağanca samimiyetsizlik ve mış gibi yapma halleri var.

Ya uzun zamandır reklamın ana üssü olarak doğudaki çocuklar sömürülmekte ya da adeta Foucault’nun Panapticon’u gibi gözlem altında olduğumuz arşa değen binalı ‘site qeyfi’ reklamları mevcut.

Sinema ile ilgili hayallerim her daim benimle, film çekeceğim diyorum… Şehre festival geldi oh diyorum iki nefes alacağız, pat eser işletme belgesi bahanesiyle film festivali de imha ediliyor.

Ruhum daralıyor buralarda, ruhum…

 

Birkaç iyi haber

 

İyi şeyler olmuyor mu? Elbette… Şimdi sinema yazarı arkadaşlarımın nefes aldıran etkinliklerini aşağıda bildiriyorum. Bana dua edeceksiniz…

 

Her Salı The Public Hotel’de kült film gecesi

 

İstiklal Caddesi’nin ortasında, şehrin kalbinde yer alan nefis The Public Hotel’de her Salı akşamı saat 20:00’de, Öteki Sinema sitesinin kurucusu Murat Tolga Şen ve sinema yazarı Mehmet Erduğan tarafından Kült Film Gecesi düzenleniyor. Bolca keyifli sinema sohbeti mevcut, bir de pop-cornlar da müesseseden, kaçmaz dikkat!

 

Moda Kitap’ta Film Analizi Atölyesi

 

22 Nisan 2015 – 20 Mayıs 2015 tarihleri arasında Ercan Dalkılıç eğitmenliğinde,  Moda Kitap’ta yapılacak olan Film Analizi Seminerleri’nde Dünya Sineması’ndan çeşitli örnekler eşliğinde “bir filmi analiz edebilmek için” izlenmesi gereken yolun ilk adımlarının atılması hedefleniyor. Temel film analizi yöntemlerinden başlanarak Sanat Sineması ve Endüstriyel Sinema arasındaki farklılıklar, Sinemada Godard Devrimi, Kült Sinema, Holywoood’da liberalizm vb. birçok başlık altında tartışmalar yürütülecek olan seminer 5 hafta sürecek...  

İletişim ve Başvuru: Tel: 0216 349 48 46 Mail: [email protected], [email protected]

Yazarın Diğer Yazıları

Ali Kemal Çınar: Zayıf yönlerini görüp bunun üzerine gitmek, ancak güçlü gördüğün yönlerinin varlığından cesaret alarak yapılabilir

Ali Kemal Çınar ile son filminden Kürt sinemasında birey olma sorunsalına, Diyarbakır'dan Türkiye Sineması'nın geleceğine uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik

Ulaş Tosun: Merhaba Canım'ın yarattığı etki, belki tasarlanmış estetiğin bir kere daha çöküşü olarak yorumlanabilir

Merhaba Canım benim için sansürün ve otosansürün tüm gücünü hissettiğim bir çalışma oldu

"
"