Martin Scorsese'nin "Silence" filminin vizyon tarihi, Mars Grup'un dağıtımcılığını üstlendiği Recep İvedik 5'ten ötürü salon kalmaması nedeniyle ertelendi.
Sonrasında da Gore Verbinski’nin “Yaşan Kürü” filmi de… (Neyse ki Moonlight vizyonda, kaçırmayın. Ruhunuza iyi gelecek.)
İlk tepkim şu oldu duyar duymaz:
“Recep İvedik'in salonları kapatıp Martin Scorsese'ye yer bırakmadığı dünya da batsın, kime hangi filmi çekme hayali kuracaksın bu ülkede.”
Zaten en sevdiğim sinemacılardan Emin Alper ve Tolga Karaçelik de yeni projeleriyle Kültür Bakanlığı’ndan daha birkaç hafta önce destek alamadılar. İkisinin de dediğine göre senaryoları “tehlikeli” değil, ama film yapmaları istenmiyor. (bir sinemacıyı “senaryom da halbuki tehlikeli değildi” açıklaması yapmaya mecbur bırakmak da komedinin ta kendisi değil mi?)
Ülke sinema yapma aşkıyla dolu olan insanların umutlarını tüketmeye yönelik iki olay. Benimkini de…
Recep İvedik üzerinden ciddi sosyolojik tespitler yapamayacağım kusura bakmayın. Bana asıl bu durum komik geliyor.
Sivas adlı nefis filmi çeken Kaan Müjdeci, "Kapalı Gişe- Türkiye Sinemasında Dağıtım Krizi" adlı bir belgesel çekmişti. Orada durumun vehametini anlatıyordu.
Dünyanın en iyi komedi filmi hangisi?
Baudelaire, “Gülmenin Özü" şöyle der: Gülme genellikle delilere özgü bir şeydir ve sürekli olarak az ya da çok bilgisizlik ve güçsüzlük içerir. Öyleyse gülmeyi zararsız bir delilik sayabiliriz. Delilerin karşı ucunda yer alan bilgeler ise asla ihtiyatsız olarak ve savurganca gülmezler.
Dünyanın en iyi komedi filmini yapmış kişi ise bence yine Martin Scorsese’dir.
Onun The King of Comedy adlı filmi.
Bu filmi izlemiş birinin kötü bir komedi yapma ihtimali olmaması gerekir. Ama bu dahil bütün genellemeler yanlıştır. Yapan yapıyor.
Robert de Niro, Rupert Pupkin adlı komedyen olmak için her yolu deneyen muazzam bir karakteri canlandırır. Onun aslında içinde bulunduğu dramdır, komediyi yaratan. Ekstradan yok belden aşağı espri, yok osuruk üzerine espri üretmesine gerek yoktur. Ve Rupert Pupkin’in hiçbir grotesk tavrı ya da atribüsü yoktur, karikatürize değildir. O olduğu gibidir, bize olanı verir, onun o dramındaki masumiyeti ve saflığı sever güleriz. Pupkin, amaçlarına ulaşmak için kötülük yapmaya hazırdır ama izleyici onun yanındadır.
Slapstick komediden eser yoktur. Rupert Pupkin’in sadece varlığı yeterlidir. Geçmişinden çıkardığı ruhla travmalarla yarattığı anlattığı komedi ise işte o gerçek mizahtır.
Çünkü komedi de üreteninin; yaşayan, acıları travmaları olan, ruhu olan, kalbi olan, insan kırmaktan çekinen insan olmasını gerektirir. Tabii gerçeği yapılacaksa.
Henri Bergson, ‘‘espri’’ (Fransızca’da ‘‘esprit’’) kelimesinin ilk anlamının ‘‘ruh’’olduğunu dediği gibi.
Yoksa… bu işin zaten formülü var, matematiği var, yüzlerce senaryo dersi aldık ettik, kitap okuduk film izledik, dön dolaş yine aynı şeyler ortaya çıkarıyorlar: Tuvalet komedisi…
“Halk bunu istiyor.”
“Ayh çok bunaldık ayh çok gülmeye ihtiyacımız var, ihtiyaçları var “lardan çıkan sonuçlar ortada.
Senaryo ustası Robert Mckee burada yaptığı komedi seminerinde: komedi yazanların da içindeki öfkeyi dile getirmek için yazdığını söyledi ama kim, hangi öfkesini dile getirmek için komedi yapıyor hocam bu ülkede Allah aşkına?
Ya tutarsa ya tutarsa…
Ya tutar da gişe el verirse.