17 Ağustos 2018

Harvey Weinstein skandalından sonra Türkiye'de neler oldu?

Deniz Çakır'a kızdığım nokta şu; zaten bu eril ikiyüzlülüğün hakim olduğu bir mentalitedeki ve zaten de politik olarak da duruşuna ters olan bu diziye neden devam ediyordu?

Ülkede bir gemi var ki, o da sinema-tv sektörü gemisi... Ve bu gemide yoğun yaşandığını yıllardır gördüğüm tutarsızlıkları, ikiyüzlülükleri, iş güvenliği, set çalışma koşullarını yazıyorum. Gerçekten de, ciddi anlamda herkes kendi kamarası su almasın derdinde, halbuki bu gemi yıllardır su alıyor ama batmıyor.

İş güvenliği konusunda bile güçlü olan yapımcının setindeki kaza konuşulamaz hale gelebiliyor. Yerli dizi yersiz uzun diyen insanların tek derdi kaşe pazarlığı oluyor. Başroller keyifleri keka devam ediyorlar, kimse de politik bir söylemde bulunmuyor ki bu süreçlerde aman ekmeğine zarar gelmesin, TRT, ATV vb. dizilerinin önünü kapamasın. Ama aynı kişiler ülkedeki çocuk istismarı ve kadın sorunlarının vb. yıllardır süre gelen siyasi anlayışın ürünü olduğunu halı altı ediyor.

***

Dünyada patlayan  Harvey Weinstein skandalından sonra ise acaba bizde de neler neler yaşanıyordur, birtakım açıklamalar gelir mi? diye bekledik ama bizde o beklenen açıklamalar bir türlü gelmedi. Sadece Beren Saat’in bir kanal patronunun tacizine uğradığına dair bir rivayet dolaşıyor ve o da gerçeği açıklamıyor.

En son Cannes Film Festivali’nde Asia Argento büyük bir cesaretle yıllar önce Cannes’da Weinstein tarafından uğradığı tecavüzü ödül töreninde açıkladı ve 'me too' dedi. Dünyada kimse ama Asia ne fındıkkırandır diye başlayan mesnetsiz cümleler kurmadı, ispatla demedi değil mi?..

Bizde ise birisi başına gelen bir tacizi, olumsuz bir durumu açıklama korkuyor çünkü bu eril düzenimizde, kadının başına bir şey geldiyse mutlak buna sebebiyet verecek binbir tane nane yemiştir. Tacize uğradıysa hak etmiştir. Güzel bulunması suçtur, mini giymesi suçtur, kırmızı ruj sürmesi de... Oradan Nihat Doğan gibi ahlak bekçisi birileri çıkıp, Özgecan için “Siz de mini eteği giyip soyunup laik sistemin ahlaksızlaştırdığı sapıklar tarafından tacize uğrayınca da bas bas bağırmayacaksın” deyiverir. Sonra bu sistem de bize Nihat’ı 2.kez hayatta kalan- sörvayvır olarak sunmaya devam eder. Çünkü burası sörvayvır değil Türkiye’dir televizyon ile iyice balık hafızalaştırılan insanımız her şeyi unutur gider, tüketir gider.

“Laiklik de elden gidiyeeeaaah” değil “laik elden gitti rahmet okuyalımdır” olsa olsa o...

Yasak Elma sorunsalı

Varoşta yaşayan kızın holding patronunu tavlamasıyla, izleyene baht dönüşümlerinin hasını sunan Fox TV’de yayınlanan Medyapım dizisi Yasak Elma, geçen sezonun da öne çıkan yapımlarındandı.

Zaten televizyon izleyicisinin en sevdiği şey olan baht dönüşümünü yapımı Fatih Aksoy, son dönemlerde Güney Kore, Japonya vb. dizilerinden alıp ülkemize uyarlamakta başarılı. Aksoy, geçtiğimiz sezon sonuna doğru yaşanan taciz iddiasında Talat Bulut’un diziye devam edip etmemesi konusunda savcının kararını bekleyeceğini söyledi. Mahkeme takipsizlik kararı verdi, Aksoy da Talat Bulut’la devam kararı...

Peki tacize uğradığını söyleyen Özgecan Şimşek ne diyecek şimdi “yukarıda Allah var mı?” Şahit yoksa taciz yok mu? Bir daha tacize uğramadan ya da her an uğrayabiliriz diye böcek olsun, kalem kamera olsun vb. ekipmanlarımızı kuşanıp mı gezinelim 7/24?

Biz Takipteyiz

Aralarında benim de imzamın olduğu Biz Takipteyiz platformu buna karşı bir bildiri yayınladı, Aksoy’dan kararı gözden geçirmesini istedi. Aksoy ise  “Ne yapayım, kendi mahkeme mi kurayım?” dedi. Evet bence vicdani mahkemenizi kurmalısınız. Mantıken de bu dizinin bu psikolojik koşullar, çalışma koşulları altında devam etmesizor gözüküyor, zira dizinin neredeyse bütün ekibi Bulut’a tepkini göstermişti. Ve bir yandan Özge Şimşek işinden olurken Bulut devam mı edecek? E mahkemenizi kurup infazı gerçekleştirmişsiniz zaten. Neden hep “erkek”olan devam etme hakkına sahip oluyor?

Sektör dışı bir başka yaşanan olay: Selçuk Üniversitesi Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı özel kaleminde çalışan T.Ö., daire başkanının kendisini taciz ettiği iddiasıyla şikâyetçi oldu. Valilik ‘yeterli delil olmadığı’ gerekçesiyle soruşturma izni vermedi ama sürgün edilen ve şikayetinin geri alınması için zorlanılan kişi de T.Ö. oldu, daha sonra Danıştay 1. Dairesi “kadının psikolojisi yeterli delil” dedi, dava açılmasına karar verdi. Mahkemeler arası bu tavır farklılığının nedeni ne?

Buz var rakı yok, mahkeme var iş yok

Sene 2013... Yine ATV’de yayınlanan Fenomen adlı bir programı Gözde Kansu sunuyordu ve ilk programdan sonra dekoltesinden ötürü Hüseyin Çelik’in bu sözlerine maruz kaldı ve görevinden alındı “Dün bir kanaldaki (ATV), yarışma programında sunucu öyle bir kıyafet gitmiş ki olmaz bu yani. Kimseye karıştığımız yok ama çok aşırı. Dünyada da kabul edilemez”  "Umuma açık yayın yapan televizyonlarda kıyafet seçiminin hassasiyeti vardır". “Benim bedenim, benim kararım” tepkileri bu olaydan sonra başlamıştı... Kansu’nun yerine gelip namus kurtaran “erkek” ise sonradan ensest olayı ile gündeme gelen Murat Başoğlu idi.

Eşkıya dünyaya hükümdar olmasa da yapımcısı Raci Şaşmaz kendi mahkemesini kurup eski alkol görüntüleriyle ve eski ilişkileri ile gündeme gelen Deniz Çakır’ı diziden aforoz etti. Eğer gerekçeler bunlarsa, peki bu cinsiyet ayrımcılığı neden? Hatırlarsanız dizi ekibi, masadan rakıları saklayıp buzların göründüğü, buz gibi de rakı içildiği bir sofra fotoğrafını paylaşmıştı. O dönem o masada içilen rakının hesabını Oktay Kaynarca ve diğer erkek oyunculara kesmeyen Şaşmaz, bileti Deniz Çakır’a kesti. Çakır’ın sonrasındaki tutumunu takdir ediyorum ve hatta aslında olayın nedeninin muhalif olan sevgilisi Güvenç Dağüstün’den duydukları rahatsızlık olarak da görüyorum maalsesef. Çünkü kendi gibi olmayan tahammülü sıfır bir zihniyetle karşı karşıyayız.

Burada Deniz Çakır’a kızdığım nokta şu; zaten bu eril ikiyüzlülüğün hakim olduğu bir mentalitedeki  ve zaten de politik olarak da duruşuna ters olan bu diziye neden devam ediyordu? Keşke işten çıkarıldıktan sonra muhalefetin şahı olan gazeteci durumuna düşmeseydi o da...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ali Kemal Çınar: Zayıf yönlerini görüp bunun üzerine gitmek, ancak güçlü gördüğün yönlerinin varlığından cesaret alarak yapılabilir

Ali Kemal Çınar ile son filminden Kürt sinemasında birey olma sorunsalına, Diyarbakır'dan Türkiye Sineması'nın geleceğine uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik

Ulaş Tosun: Merhaba Canım'ın yarattığı etki, belki tasarlanmış estetiğin bir kere daha çöküşü olarak yorumlanabilir

Merhaba Canım benim için sansürün ve otosansürün tüm gücünü hissettiğim bir çalışma oldu