Neslihan Yeldan, yıllardır hayatımızda olan, ailemizden biri gibi gördüğümüz bir isim. ‘Bir Demet Tiyatro’da oynadığı Füreya karakteri ise dün gibi hala aklımızda. Yeldan’ı ekranda şu an ‘Kiraz Mevsimi’ dizisinde dişi ve dişli bir rol olan Önem ile izlemek de ayrı bir zevk oluyor. Yeldan bilinmeyenlerini anlattı.
Neslihan Yeldan, Şu an Fox TV’de yayınlanan ve ciddi bir hayran kitlesi bulunan ‘Kiraz Mevsimi’ dizisinde canlandırdığı modacı Önem karakteriyle bütün dikkatleri üzerinde topluyor. Deneyimli oyuncuyla 5. Malatya Uluslararası Film Festivali’nde aldığı ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünden hayattaki mottosuna kadar geniş bir sohbet gerçekleştirdik...
‘Karınca Kapanı’ filmi ile 5. Malatya Uluslararası Film Festivali’nde ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü aldınız. Neler hissediyorsunuz?
Çok sevindim, ödül teşvik edici oldu. Filmi çekerken babamı kaybettim, o yüzden ödül babamındır. Çekimler zor oldu benim için, çok da zor bir filmdi. Film çıktıktan sonra Soma’daki facia oldu maalesef ve istediği ilgiyi göremedi. Bir anda ülkenin gündemi, hayatımız değişti, çok üzüldük. ‘Karınca Kapanı’; değişik, ilginç bir filmdi. Umarım devamı da gelir hayatımda, çok mutluyum.
Fırat Tanış’ın ilk yönetmenliğini nasıl buldunuz?
Ben çok başarılı buldum ama ikinci yönetmenliğinde çok daha iyi olacaktır. Bu işler tecrübeyle kendinizi geliştirebileceğiniz işler. Fırat benim okul arkadaşım, her konuda çok yeteneklidir. Onun olduğu her yerde varım.
‘2 si 1 Arada’ adlı tiyatro oyununuz nasıl gidiyor?
Bu sene tiyatro yapmayacağım diye çok korkuyordum. Tanımadığım bir ekip olduğu için projeye önce “Hayır” dedim, başka projelerim vardı. Sonra bir şans vermek istedim. Az çalıştık ama tecrübeli oyuncular Cemal Hünal, Ruhi Sarı var, yeni bir oyuncu Duygu Şen de aramızda. Tek perdelik, tatlı bir oyun çıkarttık ortaya. Turneler yapıyoruz, keyifli gidiyor. Ekibi seviyorum.
‘Kiraz Mevsimi’ dizisi şu an en çok tutan dizilerden. Sizce neden bu denli sevildi?
Açıkçası diziye ilk başladığımda bu kadar tutacağını tahmin etmemiştim. Beni de çok şaşırttı dizinin bu başarısı. Çünkü o gün iki dizi görüşmesine gitmiştim ve ikisinden birini seçmek durumundaydım. Biri şehir dışı işti ki daha büyük rol, daha büyük projeydi. Fakat oğlum olduğu için şehir dışına çıkmak istemedim. ‘Kiraz Mevsimi’nde ise yan rol, ‘no name’ isimler var, gençler öne çıkıyor, ben de cast’ta bilinen tek isim gibiydim ama şimdi Özge ve Serkan çok ön plana çıktılar. Dağhan vardı bir de benden daha popüler, tanınmış. Maşallah çok iyi gidiyor hep birinci oluyoruz. Birbirine saygılı, sevgili, iyi anlaşan, birbirine uyum sağlayan bir ekip. Uyum olmadığı zaman orada aksaklıklar olur. Umarım bizim uyum ve sevgimiz devam eder. Öyle kaygan bir zemin ki televizyon, garantisi olmayan bir meslek. Büyük isimler projeler yapıyor, tutmuyor. Dizimiz daha devam edecektir diye ümit ediyorum.
‘Şeytan Marka Giyer'den yola çıktı’
Canlandırdığınız Önem karakteri nasıl oluştu?
Bana başta ‘Şeytan Marka Giyer’ filmindeki Meryl Streep olarak sundular. Ben de filmi seyretmeme rağmen onu bir kenara koydum. Zaman zaman değişti Önem’in tavrı, duruşu. Yumuşak bir kadından daha ihtiraslı, oğlunun hayatından o kızı çekip almak isteyen, işini ön plana koyan, otoriter, disiplinli, sert, biraz kötücül bir kadına dönüştü. İzleyiciyi şaşırttık, ters köşeye yatırdık. “Önem niye böyle oldu?” diye sosyal medyada çok tepki geldi. Ben de dedim ki; “Senaristler öyle yazıyor, ben işimi yapmak zorundayım”… Ben de şaşırdım ama keyifle oynamaya devam ediyorum.
Nasıl buluyorsunuz Serkan Çayoğlu ve Özge Gürel’i?
Gayet iyiler. Dizi onlara çok yol açtı. Onlar da doğru ilerliyorlar, basamakları güzel çıkıyorlar. Bu önemli. Bunu yanlış kullandığınızda, izleyici çok bilinçli artık bunu görüyor, anlıyor, söylüyor. Sosyal medya denilen çok güçlü bir mecra var. Çok hızlı bir geri bildirim sağlıyor bize.
Hemen “Neslihan Abla...” diyerek yazmaya başlıyorlar. Ben onların Neslihan Abla’sıyım, hatta “Taş kadın” diye hitap ediyorlar (gülüyor). Çok önemsiyorum herkesin ne dediğini. Hepsini de okuyorum, bütün mesajları… Sosyal medyayı seviyorum.
Serkan’la anne-oğul gibi görünmüyorsunuz...
“Siz anne oğul olamazsınız, sevgili gibi duruyorsunuz” diyorlardı (gülüyor). Aramızda yaş farkı var ama ben yaşımdan genç, o da yaşından biraz daha olgun durduğu için öyle duruyor. Şimdi Türk dizilerinde anneler hep genç ve bakımlı. Anneyle çocuğu arasında hep az yaş farkı var. Ayça Bingöl ve ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’de oynadığı rolle başladı sanki… Mine Tugay da aynıydı ‘Medcezir’de. Bir de modacıyım; bakımlı, hoş olmam gerek.
Sizin de bir oğlunuz var, anne olmak sizde neler değiştirdi?
180 derece değiştirdi beni. Anne olmayı hep istedim ama biraz geç anne oldum. İyi ki olmuşum, çok özel bir oğlum var, Aslan adı. Allah ikimize çok uzun, sağlıklı bir ömür versin birlikte. Hayatta ilk duam bu her zaman. Kariyerimi de, bundan sonra yapacağım işleri de hep ona göre, bizim birlikte huzurumuza göre planlıyorum. Çünkü babadan ayrıyız, babasını az görüyor. Ben onun hem annesi hem babası hem her şeyiyim. Çok güzel bir ilişkimiz var, Allah bozmasın. Benim için her şeyden önemli,
hayatta ilk sırada o geliyor. O önemli olduğu için işim de çok önemli. Hep bu işi yapmak istiyorum ben, onun da geleceği için, birlikte geleceğimiz için...
'Beni hâlâ Füreya rolüyle hatırlıyorlar'
‘Bir Demet Tiyatro’ dönemi nasıldı?
Çok uzun soluklu, özel bir işti televizyonda ve benim de aklımda çok yer etmiştir… Herkesin öyle… ‘Bir Demet Tiyatro’, yıllarca oynayan ve o dönemde bir numara olan bir işti. Beni insanlar en çok oradan tanıyor tabii. Hala Füreya rolünü hatırlıyorlar. Şimdi olgun rolleri oynuyorum, o zaman genç kızdım. Hayatımın 8-10 yılını alan, en uzun, en mutlu, harika bir ekiple, profesyonel oyuncularla çalıştığım, güzel para kazandığım, hayatımın şansı iştir. Şu dönemde artık böyle uzun soluklu işler olmuyor maalesef…
Oyunculuk konusunda eğitim de Oyunculuk konusunda eğitim de veriyorsunuz sanırım, öyle değil mi?
Oyuncu koçluğu yapıyorum. Tümay Özokur Atölye’de de eğitim veriyorum. Çocuklara yaratıcı drama dersi veriyorum. Eğitmenlik de hayatımın bir parçası. Çok seviyorum. Beni de çocuklar öğretmen olarak çok seviyorlar. Yıldız Kenter’in bize ilk dersimizde şöyle bir sözü vardı: “Ben burada öğretmenim ama ben de sizden öğreneceğim.” Ben de çocuklara, gençlere, öğrencilerime bunu söylüyorum. Çünkü oyunculuk ömür boyu öğrenilecek bir iş. Öğrenmeye hep açığım, oğlumdan bile çok şey öğreniyorum.
Set dışında neler yapıyorsunuz?
Spor yapmak istiyorum hep çünkü göz önünde olduğum bir işim var. Bir de “Ne güzel kadınsın, ne taş kadınsın” sözlerini duyunca motivasyon oluyor. Oyunları, filmleri takip etmeye çalışıyorum. Anne olduğum için de çok fazla vakit olmuyor. Öğretmenlik, set, oyun dışında spora ancak vakit kalıyor.
‘Ego çok tehlikelidir bizim meslekte'
Bazı oyuncular televizyonu küçümseyen ifadeler kullanıyor “Televizyonda kirleniyorum” gibi. Siz ne düşünüyorsunuz?
Sinema da kirleniyor! Çok fazla kötü iş çıkıyor. Önüme kötü bir iş geldiğinde benim bu kadar yıllık kariyerim onu anlamaya yetmeyebiliyor çünkü televizyonda sürekli reyting sistemi değişiyor. İzleyicinin beğenisi değişiyor. Hiçbir şeyi küçümsemiyorum. Bana verilen rolü en iyi şekilde yapmak istiyorum. Bizim piyasada her işi yapabildiğini düşünenler var. Maalesef öyle değil. Bazılarını birileri pohpohluyor. Bazıları şanslı ki, şans çok önemli bir faktör şov dünyasında. Bazı süs bebeklerini, figürleri, erotik poz vereni, ünlü biriyle sevgili olan birini öne çıkartıyorlar. Onlar da kendilerini bir şey zannediyor. Ego çok tehlikeli bir şeydir. Önüne gelen rolü oynarım diyor ama hayır oynayamıyor. Eğitimsiz oyuncular var isim vermeyeyim ama uğraştıkları ve egoları şişmediği için bir yere gelebiliyorlar. Eğitimin çok büyük önemi var. Herkes her rolü oynayamaz bunu bilmeliler.
Hayat mottonuz nedir?
Huzur ve sağlığın en önemli şey olduğuna inanıyorum hayatta. Huzurlu olmadığım zaman hiçbir şey benim için anlamlı olmuyor. Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma çünkü insanlar birbirine saygı ve sevgi gösterince, o ortam mutlu ve yaratıcı oluyor. O zaman insanlar yaratıcılıklarını içlerindeki enerjiyi doğru akıtabiliyorlar. İyi yüreğe inanırım. (Hafta Sonu dergisi)