09 Ağustos 2012

Kadına şiddetin en tehlikeli hali budur

Artık her gün, güne Twitter’da ne, kim trendingtopic’e girmiş diye bakarak uyanıyorum...

Artık her gün, güne Twitter’da ne, kim trendingtopic’e girmiş diye bakarak uyanıyorum. Dün de Yüksel Aytuğ’u görünce şaşırdım. Hemmen yazılanlara baktım, meğer Aytuğ yazdığı olimpiyat yazısıyla tt’ye girmiş.

Yazıyı okudum, şok geçirdim, aslında Murat Tolga Şen bütün durumu ‘TV ELEŞTİRMENLERİNİN BAŞINA GÜNEŞ Mİ GEÇTİ?’ yazısıyla harika anlatmış.

Y. Aytuğ ne demiş ve tarihe geçmiş bakalım, hani insan bir anlık gaflet demek istiyor ama ortada ciddi bir şiddet var: Kadına şiddet. Kadına şiddet illaki fiziksel olmaz, illaki dayakla, tecavüzle olmaz. Bu bakış açısı, kadına şiddetin en en sert, en en tehlikeli halidir.

Kadına şiddet tamlaması nasıl içimi acıtıyor, şiddet denen şeyin cinsiyet ayrımı olmaz. Ama maalesef böyle bir ayrım yapmak zorunda bırakılıyoruz.

Aytuğ diyor ki;

‘Ben kadın derneklerinin yerinde olsam, olimpiyat oyunlarını şiddetle protesto ederdim. Olimpiyat halkalarının altına kadınlık simgesi artı işaretlerini koyardım...

Bu duyguya kapılmam için kadınlar arası yüzme yarışlarını izlemem yetti. Havuzdaki hanımların, kadınlıkla bir ilgisi kalmamış gibiydi. Kocaman omuzlar, küçücük kalçalar ve tahta gibi dümdüz göğüsler... Eğer mayolarının farklı biçimi olmasa, hepsini erkek sanacaktım. Hele göğüsler... Kadınlığın, analığın, bereketin simgesi olan göğüsler, hızı engelleyen birer "safra" olarak görülmüş olmalı ki, çocukluktan bu yana adeta budanmış.

Bazı kadın ciritçileri, güllecileri, güreşçileri, haltercileri, boksörleri saymıyorum bile... Onların görüntüleri hepten içler acısı... ‘

Yani ben bu bakış açısına ne diyeyim bilemiyorum, içimi acıtıyor. Sözün bittiği yerlerden biri.

Bir süredir televizyon eleştirisi yapmaya çalışan biri olarak, televizyon eleştirisi bu okuduklarımsa ben yokum demek istiyorum.

KADINA SPORTİF ŞİDDET başlığında ise kadınları ilgilendiren asıl kısım diyor Aytuğ:

‘Size ütopik gelebilir ama bu konuda bir önerim var. Kadın sporcuların kronometre sonuçlarıyla yetinilmesin. Sıralama yapılırken sporcuların fiziksel görünümlerinin "kadına benzerliği oranında" artı ve eksi puanlar eklensin!..Aksi halde kadın zarafetini ve nahifliğini, olimpiyat eliyle yok edeceğiz... ‘

Ütopikten ziyade disütopik bile değil. Olimpiyat gibi yeteneğin konuştuğu bir platformda insanları fiziksel olarak sınıflandırmayı, ayırmayı öneriyor bu sözler.

Aytuğ’un kadın zarafetinden anladığı 90-60-90, dayatılan gibi olma, heykel gibi olma, estetikli olma, zayıf olma, 0 beden olma ise zarif değiliz, olmayalım.

Ayrıca ben de Sina Koloğlu’nun yaz komedilerinin en başarılılarına gülmeme durumuna duyduğum şaşkınlığımı yazmak istiyordum. Murat Tolga Şen’e katılıyorum.

Koloğlu’nun, BEN BU KOMEDiLERDEN ANLAMIYORUM yazısı da beni şaşırtmıştı.

İşler Güçler’i ‘‘Her karesi espri patlayan öğrenci geyikleri’ tadında dizilerinin sonuncusu şeklinde tanımlıyor.

Kim ne derse desin bu işin eğitimini almış, kamera arkasını önünü tv sektörünün her aşmasını, dizilerimizi, programlarımızı bilen biri olarak belirtmeliyimdir ki İşler Güçler her karesinde zeka fışkıran, ince ince oya gibi işlenen bir iş. Bunu bizzat setinde de saatlerce kalarak, yaratıcısı Selçuk Aydemir’i ve bütün ekibi görerek bütün objektifliğimle söylüyorum. İbret-i Ailem de İşler Güçler’den sonra en çok güldüğüm iş. Senaryo Ankaralı kardeşler Murat Kaman - Emrah Kaman’a ait. Ve öyle komiklik olsun diye yapılan değil kafa yorulan replikleri olan bir senaryosu var. Ne diyeyim her iki diziye de katılarak gülüyorum.

İşler Güçler’in setinde Yılmaz Gruda söyleşimde şöyle bir sözü vardı Gruda’nın.

‘İlk senaryoyu okuduğumda bana sordular, ben de dedim ki buradaki güzelliği görmemek (şimdi kör demeyeyim) ‘bir hayli görmemek demektir’ dedim. ‘

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ali Kemal Çınar: Zayıf yönlerini görüp bunun üzerine gitmek, ancak güçlü gördüğün yönlerinin varlığından cesaret alarak yapılabilir

Ali Kemal Çınar ile son filminden Kürt sinemasında birey olma sorunsalına, Diyarbakır'dan Türkiye Sineması'nın geleceğine uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik

Ulaş Tosun: Merhaba Canım'ın yarattığı etki, belki tasarlanmış estetiğin bir kere daha çöküşü olarak yorumlanabilir

Merhaba Canım benim için sansürün ve otosansürün tüm gücünü hissettiğim bir çalışma oldu

"
"