Serdar Tuncer, CNN TÜRK’te her Pazar saat 22.00’de ‘Başka Şeyler’ adlı
programı sunuyor. Tuncer, ‘Başka Şeyler’ ile bizlere bakt ığımız ama
göremediklerimizi anlatıyor, bir keşfe davet ediyor
Serdar Tuncer, radyoculuktan
ekrana geçmiş başarılı bir
isim. Onu genelde Ramazan’da
sadece bir ay izliyorduk
Ancak artık her hafta
ekranda olması şans izleyici
için. Bu özel ismi ve programını
kaçırmamanızı tavsiye ederim...
‘Başka Şeyler’de neler anlatıyorsunuz, nasıl
bir format?
Hayatın tam da kalbinde duran onlarca şey
var; bazen görmediğimiz, fark etmediğimiz,
belki unuttuğumuz... Ama yaşamanın ta kendisi
olan onlarca şey. Hep aynı şeyleri konuştuk
senelerdir; borsa niye düştü, döviz neden çıktı,
kim kiminle neden birlikte, kim kimden neden
ayrıldı, başbakan niye öyle dedi, muhalefet
nasıl böyle yapar, ne bileyim bir keşmekeş, bir
hengameye döndü hayatımız. Ve bu arada
unuttuk: Muhabbeti, hemhal olmayı, saygı
duymayı, birbirimizi anlamanın değerini... Hayatın
hengamesine hayatın ta kendisini kurban ettik.
Başka şeylerdi çünkü onlar; dünde kalmış, masal
gibi, hikaye gibi, başka şeyler... Bunun böyle
olmadığını düşündük, bu güzellikler hala vardı,
var olmalıydı. Ve konuklarımızla bir bardak çay
kıvamında keyifle muhabbet ederek hayatta
başka şeylerin de olduğunu, hatta hayatın başka
şeyler olduğunu anlatmak için yola çıktık.
Programla bir farkındalık yaratma çabası var
gibi, belki baktığımız ama göremediklerimize...
Kesinlikle. Belki büyük bir iddia ama derdimiz
bu. Sait Faik için anlatırlar, yanındaki dostuna bir
kahvehaneyi gösterip sormuş: “Hikaye neresinde
buranın?” Bir dolu cevap... Gülümsemiş üstad,
duvarda asılı tabloyu görüyor musun, ağaç
altında bir kadın var, hikaye işte o kadının
gözlerinde saklı. Hayat bir kahvehane, dört bir
yan tablo, binlerce hikaye saklı, içinde güzellikler
taşıyan. Biz Sait Faik değiliz elbet ama ‘Başka
Şeyler’ hep o tabloları taşıyacak ekrana.
Sizi genelde Ramazan ekranında izledik. Bu
format sizin için de başka mı olacak?
Ramazan’daki üslubumuzun mübarek 11
aylara taşınmış halini yapıyoruz. Hayata, tarihe,
medeniyete, kalbe, kalbe dair olana daha fazla
dokunan bir format, hepsi bu.
Sizin radyoculuk geçmişiniz var. Ekranlara
geçişiniz nasıl oldu?
Sesi güzel olanı radyocu yapıyorlardı o
zamanlar. Radyocuların yakışıklıları da televizyona
çıkıyordu, biz arada kaynadık.
Radyo ile televizyonu kıyaslayabilir misiniz?
Radyonun artık kıymeti bilinmiyor mu sizce?
Televizyonun gücünü nasıl yorumlarsınız?
Yolu bir zaman radyoya uğramış herkes gibi
benim de gönlümde radyonun yeri başka.
Çünkü radyoda daha kendiniz olabiliyorsunuz;
ekrana göre daha samimi, daha sıcak...
Duymak daha derin, görmek daha yüzeysel.
Bölünürsünüz seyrederken, dinlerken öyle
değil sanki. Zamanla her şey gibi televizyonun
gücü de değişiyor. Dün böyle değildi ama
bugün, radyodan güçlü. Hatta dijital dünya da
televizyonun yerini alamadı. Televizyon interneti
de arkasına alarak güçleniyor. Twitter’da en çok
konuşulan içerik hala televizyon içerikleri... Bu da
televizyonun önemini kaybetmediğini gösteriyor.
Televizyon hala evimizin baş köşesinde.
(16-22 Ekim 2013 Hafta Sonu Dergisi)