23 Mayıs 2014

‘Habercilik adına zor bir yıldı’

Başak Şengül, CNN TÜRK’te ‘Bugün’ haber kuşağını, hafta içi her gün saat 12.00-14.00 saatleri arasında sunuyor. Başarılı sunucu, haberlerde çocuklar ve kadınlar için pozitif ayrımcılık gözetilmesi gerektiğini düşünüyor.

Başak Şengül, CNN TÜRK’te ‘Bugün’ haber kuşağını, hafta içi her gün saat 12.00-14.00 saatleri arasında sunuyor. Başarılı sunucu, haberlerde çocuklar ve kadınlar için pozitif ayrımcılık gözetilmesi gerektiğini düşünüyor.

Başak Şengül, CNN TÜRK’te alışık olduğumuz ve artık benimsediğimiz bir ekran yüzü. yumuşak ses tonuyla sunduğu haberlerİ ben açıkçası her gün mutlaka izliyorum...

‘Bugün’ için nasıl bir hazırlık yapıyorsunuz?

Sabah 06.30’da kalkıyorum, en geç 08.00’de işte oluyorum. Yoldayken bile günün gelişmelerini, son dakika haberlerini CNNTürk uygulamasıyla telefonumdan takip ediyorum. Ayrıca gazeteleri tarıyorum. Sonra köşe yazılarına odaklanıyorum ve neredeyse tümüne göz atıyorum. Bugün ne konuşulacak? Gündemin nabzı nasıl atacak? Tartışma konuları neler? Hangi başlığa parantez açmak gerek? Sabah sorularımız bunlar. Editörümüzle konuşarak, akıştaki konuklarımızı ve konularımızı belirliyoruz. Ama tabii haber kanalında sıcak haberin içinde olunca, bu bahsettiğiniz hazırlık aslında 24 saat. Çünkü gün boyu sürekli haber taraması yapıyorsunuz; bir çeşit bağımlılık gibi.

Haber sunarken kendinizi tutamadığınız, sizi çokfazla üzen haberler var mı? Yayına yansıtmamak için kendinizi tuttuğunuz oluyor mu?

Olmaz olur mu? Çocuklara ve kadına şiddet haberleri ilk sırada. Kaç kez hukukçu bir konukla kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi için yayınlarımızda konuştuk; ben artık sayısını hatırlamıyorum. Ama “Canım tehlikede!” deyip yetkililere başvuran kadınların cinayete kurban gittiği vakaların ardı arkası kesilmiyor. Kadınların bir türlü korunamıyor olmasına isyan ediyorum. Bazen birkaç cümle ile yansıyor bu hisler yayına... Ya da kaçırılan, cinsel istismara uğrayan, öldürülen çocuklar... Son olarak Kars’ta Mert’in, Adana’da Gizem’in öldürülmeleri... Bunlara yüreğim dayanmıyor. Ama tabii seyirci de ağlama duvarı değil. Bu haberlerde boğazımızda bir düğüm, yutkunup devam ediyoruz.

“Haberlerde çocuklar ve kadınlar için pozitif ayrımcılık gözetilmesi gerektiğini düşünüyorum” demişsiniz; bunu açar mısınız?

Bakın öyle bir ülkedeyiz ki, asıl ilgilenmemiz gerekenlere yeterince dönüp bakamıyoruz. Bu ülkenin yarınını bir kademe daha yüksekte görmek istiyorsak kadınlarımız siyasette, işte, toplumsal hayatta yönlendirme mekanizmalarında daha fazla yer almalı. Bu yerel seçimlerde kaç kadın aday vardı? Ne olmalıydı? Hiç konuşamadık. Kadınların bakış açısının hayatımızı farklılaştıracağını, erkek egemen söyleme oranla kutuplaşmayı yumuşatabileceğini düşünüyorum. Ve çocuklar... Eğitim ve çocuk hakları haberlerinin gündemde daha geniş yer bulması umudum. Küçücük bedenlerin ve zihinlerin örselenmemesi için elimizden pozitif ayrımcılık anlamında ne geliyorsa yapmaya çalışmalıyız. Ama son dönemde gündem bizi öyle bir önüne katıp sürüklüyor ki...

‘Bad news makes good news’ anlatılır, öğretilir iletişim fakültelerinde hep. Sizce ne kadar doğru?

Haber değeri anlatılırken ifade edilir bu. Doğası gereği doğru. İyi ve yolunda giden durumlar haber olarak algılanmaz; hayatın akışında ilgi de çekmez. Ama kötü gelişmelerde duyarsızlaşıp iyi haber diye elleri ovuşturmak da değildir bu. Örneğin habercilerin en çok çalıştığı zamanlardan biri doğal afet dönemleridir. Doğal afetler kitleleri ilgilendirir ve haber değeri büyüktür. En doğru ve en hızlı biçimde olanları aktarmak için çabalar haberci; insani bakışını da koruyarak. Olayın nasıl olduğunu, nelere yol açtığını anlatmak; aynı zamanda bir daha olmaması için de bilgi derlemek bunun konuşulmasını sağlamaktır. Ben böyle bakıyorum. Üstelik fark yaratan bir nitelik taşıyan; toplum için örnek olabilecek umut dolu olaylar, başarı öyküleri, insan hikayeleri de iyi haberlerdir.

Ülkemizde sizce iyi olan şeyler var mı? İyiye giden şeyler?

Ben toplumumuzun bir kesiminde uyanan çevre bilicinin önemli olduğunu düşünüyorum. Doğala ve doğaya dönüş arayışı... Ağacını, deresini, çevresini koruma çabası... Bu bir başlangıç gibi geliyor bana. Topraklarımıza oksijenimize geleceğimize sahip çıkmak için. Çünkü hepimiz betonların üzerimize üzerimize geldiğini görmeye başladık. Köylümüz deresindeki suyu HES içtiği için itiraz ediyor, sesini yükseltiyor. Bugün sonuç alınmıyor gibi görünebilir ama yönetim anlayışı da değişmek zorunda kalacak. Öyle olmasını umuyorum.

Sizce haberciliğimiz nasıl? Özellikle de son zamanlarda (son bir yıldır)?

Özellikle son zamanlarda zor bir yıl geçirdik. Gezi protestolarını gördük. Medya sert biçimde eleştirildi. Toplumdaki kutuplaşma nasıl derinleştiyse, medyadaki ayrışma için de bu geçerli oldu. Bazı basın organları için kendini gözden geçirme vesilesi de oldu. Ama ben medya kuruluşlarına; habercilerin tarafsız durma çabasına hangi kanattan olursa olsun yapılan "benim sesim ol" baskısının yanlış olduğunu düşünüyorum. Herkes istiyor ki kendi düşüncesini söyleyin anlatın haberlerde… Ama habercilik bu değil! Bu bir kesime kapalı devre yayın yapmak; sadece kendi sesinizi duymak anlamına gelir. Oysa fikirlerin mücadelesinde eleştirileri de karşıt gördüğünüz tarafın bakışını da bilmelisiniz; duymalısınız. Aksi; körlemesine tarafgirlik ve giderek koyulaşan bir karşıtlık ortamı olur. Bunu yaşıyoruz.  Tarafsızlık ne olursa olsun, son dönemde öyle algılanmasa da, haberciliğin önemli ilkelerinden. İletişim fakültelerinde de ilk öğretilenlerdendir.

17 Aralık'tan sonrasını da şöyle anlatayım. Tam bir haber seliydi gördüğümüz... Türkiye'nin önümüzdeki dönemini şekillendirecek çok önemli gelişmeler aktı gitti. Yetişmekte güçlük çektik. Yolsuzluk iddiaları, dizilerin yerini alan tape serileri, paralel yapı iddiaları, yargı ile ilgili düzenlemeler, Anayasa Mahkemesi'nin kararları, twitter savaşları… Bunların sadece biri başka bir ülkede mesela Norveç'te yıllarca konuşulurdu. Bol itirazlı yerel seçim geçirdik. Şimdi dar bölge, daraltılmış bölge seçim sistemlerini tartışıyoruz. Cumhurbaşkanı seçimi için sandığa doğru gidiyoruz. Bu haber maratonunda medya farklı kulvarlarda koşuyor. Biri o kulvarı, bir başkası bu kulvarı eleştiriyor; olabilir.  Benim için önemli olan vicdanı ve aklı selimi bu koşuda geride bırakmamak.

Mehmet Ali Birand’la da çalıştınız, sizin için önemini anlatmanızı istesem?

Duayen; meslek büyüğümüz; beraber çalıştığı gençlere mentor... Birand benim izleyerek büyüdüğüm örnek aldığım ekolün, o dönemin usta habercisi. Onu çok bilen; sempatik; heyecanı hiç bitmeyen; haber deyince gençleşen bir yıldız olarak görürdüm. Yanına çağırıp söyledikleri bir yana; rastladığı her yerde asansörde, koridorda yayınlarla ilgili öğüt verir; tatlı tatlı eleştirir; yönlendirirdi. Vefatına yakın biyografisini okuduğumda hayranlığım bir kat daha arttı. O Türkiye'deki haberciliğe sınıf atlatmış bir gazeteci... Bir de tam bir mücadele insanı… Bana da sürekli "Kısalt o sorularını!" derdi. :))

(hafta sonu dergisi- 14.05.14)

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ali Kemal Çınar: Zayıf yönlerini görüp bunun üzerine gitmek, ancak güçlü gördüğün yönlerinin varlığından cesaret alarak yapılabilir

Ali Kemal Çınar ile son filminden Kürt sinemasında birey olma sorunsalına, Diyarbakır'dan Türkiye Sineması'nın geleceğine uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik

Ulaş Tosun: Merhaba Canım'ın yarattığı etki, belki tasarlanmış estetiğin bir kere daha çöküşü olarak yorumlanabilir

Merhaba Canım benim için sansürün ve otosansürün tüm gücünü hissettiğim bir çalışma oldu

"
"