Yok efendim, başımıza ne geldiyse “Yeaaa televizyon da zaten eğlence aracı, istemezsen bakmazsın” düşüncesinden geliyor.
Boyun eğip, üretilen içeriği alıp başınıza koyduğunuz için o çukurdan çıkamıyoruz.
Her gün “yok daha neler, bu kadar da olamaz” dediğimizin bir üst “level”ı gerçekleşen ülkemde, televizyonların da durumu paralel ilerliyor.
“Eğlenmek hakkımız amaaa” gençliği mevcut elbette ama onlar yazı “beach”lerde Kerimcan Durmaz ile coşarak geçirmiyor mu zaten?
Birbirinin aynısı senaryoda, farklı kombinasyonlu oyunculardan oluşan romantik komediler, yazın televizyonun hakimi olan 12-18 yaş gençliği için yapılıyor.
Ve genelde ıskalamıyor da.
Yazın, dram da başlatalım, belki farklılık olur o boşlukta tutar ve sezonda alır yürürüz diye yapılan diziler de olmuyor değil.
Şöyle düşünmeye devam edelim biz yine de: “razı olursak, maruz kalırız.”
Sonuç olarak maalesef televizyonda bir kısım izleyici, çok fena hafife alınıyor.
Yurt dışlarına da şu kadar dizi sattık satıyoruzların bir değeri yok, çünkü içerikte hiçbir yenilik yok.
O hayranlıkla izlediğimiz yabancı dizilere, filmlere devam…
Zalimlikte yarışırlar
Aklıma hep bu durumlarda, Ece Temelkuran’ın Siyaset Meydanı’nda sarf ettiği “Siz ne ara böyle bir insan haline geldiniz? Siz nasıl bu kadar zalim oldunuz, ne zaman oldunuz? sözü geliyor.
Uğur Mumcu’nun oğlu Özgür Mumcu’ya bu sözü yazan ile
Çılgın Sedat’ın engelli çocuğuna bu sözleri yazabilen canlılar…
Tüyleri diken diken yapan ünlüler
Hep aynı roller tuttuğu için hep aynı rolü oynayanlar.
Kendi tüketmeyeceği ürünün reklamında oynayanlar.
Mükemmeliyetçiyim kelimesini röportajında geçirenler.
Canı arkadaşlarının her projesini beğenenler.
Biten ilişkisinin ardından konuşmayı kesmeyenler.