Eğri oturup, doğru konuşalım. Farklı olanı ya da ‘bilinmeyen’i pek sevmeyiz milletçe. Mahallemize taşınan ötekiden, 'tavla dili’nde konuşan esnaftan pek hazzetmeyiz. Konfor alanımız dardır bizim, gölgemizden başkasına yer yoktur. 2001 haziranında, ayağımıza kadar gelen uzaylıları Uşak-Eşme’de taşlayarak kovmuş bir milletin efradıyız. Dünyanın en gelişmiş robotlarından biri olan Sophia’yı da pek hoş karşılamadık. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin nadir muhalefet ettiği anlardan biri, Saray’a değil, Sophia’nın dünya sahnesine çıktığı anlara denk geldi: Suudi Arabistan bir Hollywood yıldızına benzetilen, robota dünyada ilk kez vatandaşlık vererek ne yapmak istemektedir? (14 Kasım 2017, TBMM)
Açık söyleyeyim, birkaç gün önce Sophia ile karşılaştığımda en az Bahçeli kadar sinirlendim. Emin olun, Bahçeli’den daha haklı sebeplerim vardı. Ama önce karşılaştığımız yeri anlatmama izin verin. Alman kamu yayıncısı Deutsche Welle’nin yıllık Global Medya Forumu’nun bu yılki teması, “Gücün El Değiştirmesi” (Shifting Powers) olarak belirlenmişti. ABD’den Zambiya’ya yüzlerce gazetecinin katıldığı bir konferansta gücün el değiştirmesi ne olabilirdi ki? Bizimki gibi kibri, egosu yüksek bir mesleğin erbapları, güçlerini kime verecekti acep? Batı Almanya’nın eski başkenti Bonn’da, eski parlamento binasında yapılan toplantıda Sophia ile karşılaşınca, “Güç bende artık” cümlesinin He-man’den robotlara geçtiğine kanaat getirdim.
Yapay zekanın, algoritmaların, haber yazma robotlarının ayak sesleri 3-4 yıldır hissedilmeye başlanmıştı. Her medya konferansında, “geleceğin” teması olarak konuşulan şey, gerçeğin kendisi olmaya başladı. Medya tek başına dijitalleşmiyor artık, dijitalin kendisi de medyalaşıyor. İlk zamanlarda algoritmalar daha çok, insanın ürettiği içeriğin “ilişkili” okurla buluşmasını sağlıyor, yayıncıya hangi tür içerikleri üretmesi ve kimlere dağıtması gerektiğiyle ilgili ipuçları veriyordu. Haber yazma robotları ise daha çok borsa verileri, maç skorları ve hava durumu gibi sayısal verileri yoğun olarak içeriklerde deneniyordu. Ancak Sophia’nın boy gösterdiği DW Global Medya Forumu’ndaki sunumlar, en karmaşık siyasi haberlerin de, analizlerin de robotlar eliyle yazılabileceğini ortaya koydu.
Önce televizyonların bol sıfırlı maaşlar alan sunucularına kötü bir haber vererek başlayayım. Kanlı-canlı anchor’ların devri sona eriyor. Kendinize yeni bir meslek bulmaya çalışırsanız hiç fena olmaz. Ya da bugüne kadar kazandıklarınızla, Ege’de işleteceğiniz bir pansiyonu satın almak için şimdiden ilan bakmaya başlayın. ABD’nin Huawei üzerinden sıkıştırmaya çalıştığı Çin, kalabalık dijital nüfusu sayesinde yarattığı know-how ile gerçek ekran yüzlerini dijitalleştirmeyi başardı. Çin haber ajansı Xinhua, ülkenin en ünlü erkek ve kadın haber sunucularını bir tür holograma çevirdi. Ekranda gerçek sunucular yerine, tıpkı onlar gibi mimikler yapan, farklı haber türlerini farklı vurgularla sunan dijital ekran yüzleri yarattı.
Kuzey Avrupa’nın dijitale en fazla yatırım yapan şirketlerinden biri olan MittMedia ise her türlü haber yazma görevini insanların elinden alacak bir yazılım geliştirdiğini açıkladı. Elbette haberin verileri, insanlar tarafından girilecek. Özetle “ham data”lar, robot editörler tarafından haberleştirilecek. Forumun katılımcılarından MittMedia’nın İçerik Geliştirme Direktörü Li L’Estrade, gazetecilerin içini “ferahlatacak” detayı ise şöyle anlattı: “Elbette kuralları biz insanlar koyacağız. Robota da hangi açıdan haberi yazacağını söyleyeceğiz. Emin olun bilgisayarlar bizden çok daha iyi ve hızlı analiz yapabiliyor.” İsveçli şirketin temsilcisi L’Estrade, özellikle seçimler gibi hızlı sonuç ve haber üretilmesi gereken süreçlerde, geliştirdikleri yazılımın insanlardan çok daha verimli çalıştığı görüşünde.
Biz yine Çinlilere dönelim. Çinli girişimci Edith Yeung’un anlattıkları, haberi kim üretirse üretsin doğru içeriği doğru okurla buluşturma meselesinde epey yol alındığını gösteriyor. Basit kişiselleştirilmiş sayfalardan, Facebook benzeri algoritmalardan söz etmiyorum. “Öğrenen” makineler sayesinde, okurun reflekslerine göre kürasyonu değiştiren, haber seçkisini neredeyse her okur adına ayrı ayrı yapan bir sanal editoryal süreçten söz ediyorum. Yüz milyonlarca kullanıcısı olan aplikasyonlar sayesinde okurlardan akan veriler işlenerek, çok ama çok daha kişisel bir ana sayfa üretiyor herkese.
Bütün bu yukarıda anlattığım süreçlerin medya demokrasisi açısından sıkıntıları var. Kişiselleştirilmiş içeriğin artmasının, her şeyin robotlaştırılmasının, “önemli” içerikleri okurun önüne düşürmeme ihtimali çok büyük. Ayrıca, sanal her türlü gerçekliğin üretilebildiği bir zeminde, saniyede milyarlara ulaşabilecek yalan haberlerin savaş çıkarma, borsaları alt üst etme, kitleleri sokağa düşürme gibi riskleri de var. Her yeniliğin beraberinde getirdiği bu riskleri önümüzdeki dönemde tartışmaya başlayacağız belli ki. Önümüzdeki dönem mi dedim? Dönemin kendisini yaşıyoruz! Şimdi.
Yüzlerce gazeteci hep birlikte Sophia’nın şovunu izlerken, geleneksel gazetecilik firmaları yerine teknoloji platformlarının hakim olduğu bir yayıncılık sürecine girdiğimizi büyük bir acıyla idrak ettik. Konferansı yan yana takip ettiğim, oldukça deneyimli bir meslek büyüğümün (Ankara kökenli olduğunun altını çizmekte fayda var) öfkesi; hem Bahçeli’nin, hem de dijital medyada yıllarımı geçiren benim öfkemden bile yüksekti: “Yok artık, robot YSK’nın kararını yorumlasın da görelim!”
Ben o kadar kötümser değilim. Meseleye iyi yanından bakmak gerek… Robotlar en sıkıntılı haberleri bile yapabilecek. Artık gazetecileri değil, robotları tutuklayacaklar bu ülkede.