26 Mart 2009

Yerel seçimler öncesinde kutuplaşmanın tuzakları

Kutuplaşma birden bire ortaya çıkmadı.

Kutuplaşma birden bire ortaya çıkmadı. 2000 ve 2001 ekonomik krizleri sonrası yaşanan toplumsal travma, hemen ardından gelen 2002 seçimlerinde toplumun neredeyse bildik tüm siyasi partileri tasfiye etmesi, AKP’nin iktidarının ilk üç yılında kimsenin beklemediği kadar atak ve reformcu davranması ve AKP karşıtlarının doğal destekçi olmaları gereken AB veya demokratikleşme gibi konularda irtica korkusuyla karşı tutum almaları bu kutuplaşma sürecindeki adımlardı.
Sorunların karakteri değişiyor

Son yedi yılın bu tartışmaları var olan temel sorunları daha da ağırlaştırdı. Kürt sorunu ve demokratikleşme sorunu gibi esasen devlet ile yurttaş arasında olan siyasal sorunlar, katman değiştirerek siyasi düzlemden gündelik hayatın içine kaydı.
Genel seçimlerden önce yaptığımız tüm araştırmalar gösteriyordu ki, yalnızca siyasal meselelerde değil örneğin kürtaj ya da kadının rolü gibi konularda bile toplumdaki fikir ve tutum farklılıklarını kadın-erkek, genç-yaşlı gibi bildik özellikler değil, yalnızca siyasal eğilimleri ve eğitim seviyeleri açıklayabiliyordu. Bu durum da yaygın bir siyasallaşmaya işaret ediyordu.
Siyasallaşma kutuplaşmaya dönüştü

22 Temmuz seçimlerinin sonuçları, bugünkü kutuplaşmanın nedeni oldu. AKP’nin bu kadar yüksek oy alması, AKP karşıtlarının tutumlarının, korkuların tuzağına düşerek sertleşmesine yol açtı. Kendilerinin bile beklemediği bu oy oranı, AKP yandaşlarının ise giderek coşkularını ve cüretkârlıklarını körükledi.
Siyaset özelinde AKP 22 Temmuz sonrasını yönetemedi. Aksine var olan siyasallaşmayı derinleştirmeyi marifet saydı. Özellikle son bir yılı “biz” yerine “bizimkiler” diliyle yönetmekte ısrar edince taraflar daha da kristalize oldu.
Değişim talebinin gerçek temsilcisi, bu misyonu taşıyacak potansiyeli ve hünerinin olup olmadığı bir yana görünen o ki AKP sistemin mağdurlarından ve onların değişim talebinden besleniyor.
Kutuplaşmanın tuzakları
Ülkede yaşanan üç taraflı kutuplaşmanın her bir köşesi aynı eksen üzerinde ve birbirinin antitezi olmayan noktalarda duruyor. Üç tarafın da aslında ortak talebi değişim. Fakat gündelik siyaset sanki üç taraf da birbirini ötekileştirme ve giderek kendi talepleri önünde engelmiş gibi kurgulanınca gerilim artıyor.
Kaldı ki, sözünü ettiğimiz kutuplaşmadaki her bir tarafın kendi pozisyonunun doğal tuzakları var. Siyasi talepler kolayca bu tuzaklara düşüyor.
Özgürlük ve laiklik üzerinden tutum alan birinci kesimin belirleyici karakteri korkularının ağır basıyor oluşu. Dünyada her şey daha hızlı, daha karmaşık ve belirsizlik bu yeni hayat ritminin temel karakteri. Bu nedenle tüm dünyada endişe ve korku yeni ve yaygın bir ruh hali. Fakat bu genel karakterin yanı sıra hayat tarzı üzerinde tehdit hissedilince, bu korku hali başlıca belirleyici olmuş durumda. İrtica ve şeriat tehlikesi olarak yaygınlık kazanmış bu korku hali, her gün giderek çoğalıyor ve ülkenin en eğitimli, birikimli, üretme ve yaratma kapasitesi olan kesimin tüm enerjisini ve yaşama sevincini emiyor, yok ediyor.
Temel talebi değişim olan ikinci tarafın içine düştüğü tuzak, değişimin önündeki engelin birinci kesimdekiler olduğu duygusu. Kendilerini hep mağdur hisseden bu kesimin bir kısmı, kendi içinden çıkmış birincileri değişimin düşmanı olarak görüyor. Bu engel ve düşmanlık duygusu giderek her öneriyi, modern hayatın her kuralını ve hatta trafikteki kuralları bile engel olarak görmesine, kimi zaman taleplerini “artık sıra bana geldi” cüretkârlığıyla beslemesine neden oluyor.
Üçüncü taraf olan Kürt yurttaşları bekleyen ve çoğunlukla içine düşülen tuzak kimlik politikalarının esiri olmak. Her soruna etnik kimlik üzerinden bakmak, ülkenin eğitim, iş ya da demokrasi sorununun yalnızca Kürt yurttaşlar ile başlayıp, bittiğini düşünmek çok temel bir tuzak. Bu tuzağın çıkmazı ise umulan değişim ve hedeflenen çözümlerin ancak ve ancak hepimiz için olabileceğinin gözden kaçırılması oluyor genellikle.
Üç taraf da kendi tuzaklarına hapsolduklarında toplumsal uzlaşma yolları da kayboluyor doğal olarak. Ama asıl önemlisi hep beraber ortak yaşama irademizi zayıflatıyor oluşu bana göre.
Bu ortamda ve bu ruh halinde gidilecek yerel seçimlerin kutuplaşmayı rakamlarla da teyit edeceğini beklemek daha gerçekçi olacak sanırım.

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"