04 Temmuz 2013

Toplum nasıl müdahale edecek?

Biliyorum, güncel siyasetin cevabı en şehvetli ve en merak edilen sorusu Gezi sonrası Ak Parti oy oranı. Seçmen Gezi’ye dair değerlendirmeyi, olay, olayın yönetimi gibi boyutlara bakarak değerlendirir

 

 “Yok eğer bu iki kimliğin (dini inanışı seccadeyle, sol fikriyatı ve özgürlükleri yatakla sınırlayanlar) devlete hakim olma ve devlet aygıtıyla diğerini yok etme kavgası ise siyaset denen şey, toplumun geri kalan yüzde sekseni bu yok edici kavgaya müdahalenin yolunu bulacaktır.”

Son yazımın bu son paragrafı üzerine bir dostum sordu: “Toplum nasıl müdahale edecek?”

Biliyorum, güncel siyasetin cevabı en şehvetli ve en merak edilen sorusu Gezi sonrası Ak Parti oy oranı. Seçmen Gezi’ye dair değerlendirmeyi, olay, olayın yönetimi gibi boyutlara bakarak değerlendirir. Bu değerlendirme sonunda varacağı kanaat, başarı-başarısızlık, doğru-yanlış gibi bir kanaat olur. Eğer bir partiye dair olumsuz kanaatlerden olumlu kanaatten fazla olmaya başladığı zaman oy tercihi değişikliği söz konusu olabilir. Oy verme tercihi ise tek başına bir olay ve o olaya dair kanaatten ibaret değildir hiçbir zaman. Daha da önemlisi oy tercihi bir partiye dair kanaatlerden değil, tüm partilerin dahil olduğu seçeneklerden birisini seçmeyle ilgilidir. Ve bir parti tercihinde bulunmak, özellikle de bizim ülkemizde daha karmaşık süreçlerden, bilinçli muhakemelerden ve bilinçaltı dürtü ve güdülerden hareketle daha karmaşık bir sürecin sonucudur çoğu zaman.  

Dolayısıyla Gezi’yi hükümetin başarısızlığı olarak görenlerin bir kısmının hoşnutsuzluğu ya da kızgınlığı artacaktır ama böyle düşünenlerin ne kadarının oy tercihini değiştireceğini şu aşamada, daha seçimlere de uzun bir zaman varken, kesin olarak söyleyemeyiz.

Ama şunu söylemek daha doğru olacaktır. Toplumun ağrı eşiği, duyarlılık eşiği son bir buçuk, iki yıldır düşmüştür. Kürt meselesi, yapılamayan yeni anayasa, Suriye meselesi, her protesto hareketine karşı kullanılan polis şiddeti ve diğer bir dizi siyaset eliyle henüz çözüme kavuşturulamamış siyasal ve toplumsal sorunların etki dozu artmaktadır. Toplumun bu sorunlara karşı duyarlılığı ve hoşnutsuzluğu da artmaktadır.

Toplumun siyasi konulardaki davranış ve tercih kodlarına dair iki önemli karakteristikten söz edebiliriz bana kalırsa.

Birincisi bu toprakların insanlarının belirsizlikle mücadele ya da belirsizlik içinde yaşama güdüleri ve becerileri son derece yüksek. KONDA Barometresi araştırmalarından bir tanesinin teması olan “belirsizlikten kaçınma” araştırmasının sonucu da bu tespiti doğrulamaktadır.

Belirsizlikten kaçınmak demek insanların düzen, tutarlılık, yapı, prosedürler ve günlük hayatlarında bu konuları kapsayan alışkanlıklar, kurallar, kanunlar elde etme çabasıdır. Bireysel hayatta belirsizliğe karşı tahammülsüzlük arttıkça, kurallar da artar. Toplumsal hayatta ise belirsizlikten kaçınmanın en önemli mekanizmaları hukuk ve dini inançlardır.

Halbuki bizde hukukun üstünlüğüne inanç zayıf, çünkü toplum hukuku hayatını düzenleyen kurallar olarak değil devletin kendisini denetlediği kurallar ve mekanizmalar olarak algılıyor.

Bu durumda da toplumun belirsizlikle yaşamaya alışmak dışında elinde seçeneği kalmıyor. Ve bu toplumun belirsizlikle yaşama becerisi son derece yüksek. Düşünün bu ülke neredeyse 40 yıl olağanüstü enflasyon koşullarında yaşadı. Geliri ve ücreti bir yıl boyunca sabit kalırken, ekmeğin fiyatından dolmuş ücretine her bir giderin her ay en az yüzde 10 mertebesinde değiştiği koşullarda yaşadık hepimiz. 40 Yıllık bu olağanüstü sürecin her birimize ve tüm topluma öğrettiği ve kattığı melekeleri unuttuk belki.

Bu söylediklerim toplum her şeye razı olur anlamına gelmiyor. Bu noktada da yukarıda sözünü ettiğim iki karakteristiğin ikincisi ortaya çıkıyor. Belirsizlikle geçen aynı yıllar boyunca toplum elindeki en etkili silah olan oyunu neredeyse ıskasız kullanıyor. 1987 Seçimlerinden itibaren toplumun oy tercihleri nasıl oluşmuş aşağıdaki tabloda görebilirsiniz. Dikkatinizi çekmiştir, her seçimin birincisi partisi farklı. Ve bazı partiler yakın geçmişte zaferi de yok oluşu da yaşamışlar.

 

Genel Seçimler oy dağılımı (%)

Seçim Yılı

DYP

ANAP

RP / FP / SP

DSP

SHP

CHP

MHP

AkParti

Diğer

1987

19,1

36,3

7,2

8,5

24,7

     

4,1

1991

26,6

24,0

16,9

10,9

20,7

     

0,8

1995

19,2

19,7

21,4

14,6

 

10,7

8,2

 

6,3

1999

13,2

12,0

15,4

22,2

 

8,7

18,0

 

10,5

2002

9,5

5,1

2,5

1,2

 

19,4

8,4

34,3

19,6

2007

   

2,3

   

20,9

14,3

46,6

16,0

2011

   

1,3

   

26,0

13,0

49,8

10,1

 

Bugüne de bağlamak açısından, şimdi o yıllardaki partileri, kadroları, vizyonları, adayları da anımsayarak yukarıdaki tabloya bir daha dikkatlice bakın lütfen. Hangi seçimde, toplumun yanlış karar verdiğini söyleyebilirsiniz? Hangi seçimde, hangi parti toplumun önüne sağlıklı bir vizyon ve ütopya koymuştu da toplum inanmadı, seçmedi? Hangi partinin, hangi adayları o gün seçilmeyi başaranlardan daha nitelikliydi de toplum fark etmedi?  Hangi partinin, hangi seçim beyannamesi bugün yeniden tartışılmayı hak ediyor? Bugün seçmen eliyle yok olmuş hangi partinin eksikliğini hissediyorsunuz?

2011 Seçimlerinden beri toplum siyasal ve toplumsal sorunların çözümünü bekliyor. O nedenle seçimlerde yeni anayasa vaadine oy verdi. Şimdi eski alışkanlığı, belirsizlikle yaşama becerisini öne çıkararak sessizliğini koruyor. Seçim gününe dek iktidar da muhalefet partileri de bu süreci nasıl değerlendirecek? Toplumun ve hayatın ihtiyaç ve taleplerini hangisi yeniden okumaya çalışacak, yeni vizyon ve iddia geliştirecek göreceğiz. Ve bu yeni okumalara (ya da okuyamamalara) seçmenin de tepkisi yakın zamanda ortaya çıkacak.

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"