14 Haziran 2010

Siyasette ve Toplumda Kutuplaşma - Yazı Dizisi

Aleviler ülke ortalamasından oldukça farklı olarak Ak Parti karşıtı bir noktada konumlanıyor.


Anayasa paketiyle ilgili kanaatleri sorulduğunda deneklerin yüzde 55.8'i değişiklikleri demokratikleşme için doğru ve gerekli olarak görmekteler. Görüşülen kişilerin yüzde 44.2'si içinse değişiklikler, iktidarın sivil diktatörlüğe gidişi yönünde bir adımdır.

1. Siyaset ve kutuplaşma
1.1. Siyasal kutuplaşma tartışmaları
Ülkemizde son birkaç yıldır çok yoğun bir biçimde kutuplaşma yaşanıyor. Bazı meselelere bakışta, öngörülebilir pozisyon alışlar var. Neredeyse herkes ülkede olan bitenleri konuşmaya başladığında, bir diğerinin nasıl bir tutum ve pozisyon alacağını biliyor, en azından öngörebiliyor. Çünkü konuşulan o meseleye bakışta karşıdakinin tarafsızlığını ve serinkanlılığını yitirdiği, durduğu pozisyona göre o meseleye bakışta önyargılı olduğu ve yorumunun da bu önyargı ve pozisyondan kaynaklandığı varsayılıyor.
Kimse yaşanan gerilimin bir kutuplaşma olduğunu inkâr etmiyor. Yalnızca tartışılan veya hararetle savunulan durum, herkes kendinin aklıselim ve tarafsızlıkla meselelere baktığını ve yorum yaptığını savunurken, ötekini kutuplaşmanın aktörü en azından tuzağındaki olarak tanımlıyor. Bu tartışma üslubu bile kendi başına ülkede yaşanan kutuplaşmanın bir örneği, nedeni ve de sonucu.
Doğal olarak da bu tartışmanın en yaygın görüldüğü alan siyaset ve medya. Ülkedeki geçerli siyaset yapma tarzının alışılmış kavgacı bir üsluba dayandığı, müzakere ve ikna çabasının neredeyse hiç görülmediği bir siyaset alanımız var. Siyasetin geldiği bu problemli tarzın karakteri ve nedenleri, bu yazı dizisinin amacı dışında. Fakat ilginç olan medyanın bu kadar derinden ve bizatihi öznesi olarak kutuplaşmanın içinde olması.
Bu yazı dizisinin amacı, 2010 Nisan ayında gerçekleştirilen bir araştırmanın veri ve bulgularına dayanılarak yaşanılan kutuplaşmanın fotoğrafını çekmek ve bu fotoğrafı anlamaya çalışmaktır.

1.2. Partiler ve siyaset
Sonuç olarak siyaset, belli bir toplumda birbirinden farklı, çoğunlukla birbirine rakip, çatışma halinde olan çıkar ve taleplerin müzakere edilmesi ve uzlaştırılması alanıdır.  Siyasal partiler de bu alanın asli unsurları ve özneleridir.
Siyasi partilerin, devletle vatandaş ve toplum, siyasetle gündelik hayat arasında bir köprü oluşturması gerektiği söylenebilir. Siyasal partiler toplumun taleplerini ve gündelik ihtiyaçlarını siyasi karar mekanizmalarına taşıyan, diğer farklı talep ve partilerle müzakere, ikna ve uzlaşma süreci sonrası bu talep ve ihtiyaçlara çözüm arayan yapılardır.
Ülkemizde siyaset ve siyasetin birinci unsuru olan partiler batılılaşma çabalarıyla beraber yukarıdan aşağıya doğru örgütlenmiştir. Sistem, toplumun farklı çıkar ve taleplerinden üremek yerine, yukarıdan aşağıya doğru kurgulanınca doğası gereği bizdeki partiler toplumun talep ve ihtiyaçlarından beslenmiyor. Tersine, bir siyasi partinin hayata gelişi bir grup insanın bir fikir etrafında örgütlenme çabasından başlıyor. Bir yeni parti, sosyal ve kültürel farklılıklardan, talep ve ihtiyaçlardaki çeşitlenmelerden değil, geleneksel olarak lider ve etrafındaki dar kadronun kontrolü altında vücut buluyor ve var oluyor.  Sonra o kadro ve siyasi fikirler ile toplumun talep ve ihtiyaçları arasında ilişki kurulmaya çalışılıyor. Beslenme tersine olunca süreç içinde bir partinin fikri yenilenmesi ve bunun sonucu olarak da kadrolarını geliştirmesi doğal yoldan olamıyor.
Bu tersine çalışmaya, devlet iradesiyle sürekli olarak yasalar aracılığıyla müdahale edilmesi, kısıtlanması ve hatta yasaklanması gibi garabetler de eklenince bizdeki partiler kurumsallaşamıyor, kendini yenileme ve sürdürülebilirlik mekanizmaları üretemiyor.
Tüm bunların sonucunda sokaklarda, gündelik hayatın içinde, vatandaşla yüz yüze, dert, talep ve ihtiyaçlara dokunan parti yapıları ortaya çıkamıyor.
Partiler gündelik hayattan değil, devlet gücünden, kaynaklarından besleniyor ve var olabiliyor. Böyle olunca da tüm siyaset alanı devlet olanaklarını ele geçirme üzerinde odaklanıyor. Siyaset zemini vatandaş ve toplum taleplerinden değil, devlet mekanizmalarını nasıl kullanılacağı, devlet çıkarlarının nasıl paylaşılacağı üzerinde gelişiyor.
Bu yapı doğal olarak da hastalıklı bir siyaset tarzı üretiyor.  Siyaset tarzına hâkim olan temel anlayış, farklı talep ve ihtiyaçları anlamak, müzakere etmek, ikna etmek/olmak ve uzlaşma temelinde gelişmiyor. Doğrudan çıkar ve güç dağıtımı mekanizmalarına sahip olma rekabeti, daha çok çatışmacı, kavgacı, hoşgörüsüz bir siyaset iklimi üretiyor. Bu çatışmacı ve kavgacı yapı 60 yıldır gelen tüm siyasi liderlerin tesadüfen kavgacı karakterlerinden doğmuyor. Tüm siyasi kurum, yasa ve mekanizmalarıyla genel siyaset yapısı, bu siyaset tarzını ve buna uygun lider ve kadroları da zorunlu kılıyor.
Fakat bu durum bir başka problemi üretiyor. Aynen yukarıdan aşağıya doğru varoluşları gibi, bu çatışmacı tarz ve tutum önce örgütlerine, sonra yandaşlarına, topluma ve gündelik hayata yayılıyor. Bir süre sonra da uzlaşmanın öznesi olması gereken partiler çatışmanın ve toplumsal kutuplaşmanın öznesi, nedeni ve taşıyıcısı haline dönüşüyor.
Sade vatandaş ise kendisine yer bulamadığı bu siyasete ve partilere karşı bir güvensizlik üretiyor. Yapılan tüm araştırmalar, vatandaşın var olan siyasi partiler sisteminin genel işleyişini beğenmediğini ortaya koyuyor. Vatandaş partilerin işlevini yerine getirmediğine, yalnızca partiye yakın kişilerin çıkarlarını savunarak iş takibi yaptığına ve halkı temsil etmediğine inanıyor. Bu durum, siyasetten umudunu kesmeyi, sorunları kanıksamayı, ortak çıkarlar ve talepler için mücadele azminin azalmasını ve giderek bireysel hayatının sorunlarını kurallar dışında çözmeye çalışma çabalarının yaygınlaşması sonucunu doğuruyor.  Bunun en dikkat çeken belirtisi ise “Türkiye’nin en büyük ve acil sorunlarını hangi parti çözebilir?” sorusuna toplumun beşte biri “yeni parti lazım”, dörtte biri “bu sorunlar sürer gider” şeklinde cevaplar vererek, yarıya yakını siyasetten umudunu kestiğini söylüyor.

Sade vatandaşa ‘Türkiye’de en çok hangi kuruma veya kimlere gönülden güvenirsiniz?’ sorusunu yönelttiğinizde Meclis veya bir lider, parti adı dahil herhangi bir siyasi aktör adı söyleyenler yalnızca onda bir oranında. Ama toplumun dörtte birinin gönülden güveneceği bir kurum yok.
Hem siyasetten umudunu kesmiş hem de güveneceği kurum olmayan dörtte birlik toplum kesiminin, yani yetişkin 12-13 milyonluk kitlenin büyüklüğünün bir başka alarm ifadesi olduğuna da dikkat çekmek gerekir.

2. Güncel siyasi tartışmalara bakış

2.1. Bazı siyasi tartışmalarla ilgili kanaatler
Anayasa değişiklik paketiyle ilgili genel kanaatleri sorulduğunda deneklerin yüzde 55.8’i değişiklikleri demokratikleşme için doğru ve gerekli olarak görmekteler. Görüşülen kişilerin yüzde 44.2’si içinse değişiklikler, iktidarın sivil diktatörlüğe gidişi yönünde bir adımdır.
Ergenekon Davası etrafında dönen tartışmalarla ilgili kanaatleri sorulduğunda, hükümetin çetelerle mücadele ettiği kanaatini taşıyanlar yüzde 56.5, hükümetin muhaliflerini cezalandırdığı kanaatinde olanlar yüzde ise 43.5 oranındadır.
Son aylarda hükümetle yüksek yargı arasındaki gerilimle ilgili görüşleri sorulduğunda,  deneklerin yüzde 53’ü hükümetin savcı ve hâkimlere baskı uyguladığı, yüzde 47’si de hükümetin yargının işlerine karışmadığı kanaatindedir.
Ergenekon davası ve yargı tartışmaları çerçevesinde son günlerde bazı siyasi liderler ve partilerce gündeme getirilen erken seçim hakkında görüşülen kişilerin beşte ikisi ‘erken seçim olmalı’, beşte üçü ‘olmamalı’ kanaatindedir.
Son aylarda kamuoyunu oldukça meşgul eden ve ilgi odağı olan Tekel işçilerinin eylemi konusundaki kanaatlere bakıldığında, yüzde 45.5’i Tekel işçilerini haklı bulurken, yüzde 32.3’ü haksız bulmakta, yüzde 22.2 oranındaki kişi de bu konuda kararsız olduğunu söylemektedir.
Darbe tehdidinin daha büyük olduğunu düşünenler yüzde 29.3 iken, irtica tehdidi daha büyük diyenler yüzde 17.1 oranındadır. Toplumun yüzde 44.5’ine göre ise her ikisi de tehdit iken, yüzde 9.1’i için ise her ikisi de tehdit değildir.
Şeriatın gelmesinden korkanlar yüzde 40.6, korkmayanlar ise 46.2 oranındadır.
Asker gerektiğinde yönetime el koyabilir fikri yüzde 38.5 oranında destek bulurken, yüzde 47.1 oranında karşı çıkılmaktadır.
Gerektiğinde siyasi partiler kapatılmalı fikri yüzde 57.1 oranında destek bulurken, yüzde 30.3 oranında da karşı çıkılmaktadır.
Toplumun yüzde 55.2’si Ak Parti iktidarı döneminde bazı alanlarda çok önemli reformlar yapıldığını düşünmektedir. Yüzde 23.2 için ise bu kanaat yanlıştır.
Önceki sorunun tam tersi olarak Ak Parti iktidarı döneminde irtica/gericilik arttı kanaatinde olanlar yüzde 38.1, tersi kanaatte olanlar yüzde 42.5 oranındadır.

2.2. Güncel siyaset ve siyasileşme
Güncel siyasi tartışmalara dair kanaatlere bakıldığında, hemen hemen tüm konularda toplumun ikiye ayrıldığını söylemek mümkün görünüyor. Fakat bu ayrışmanın sebepleri ne olabilir veya hangi demografik özellikler bu ayrışmayı açıklayabilir diye bakılması gerekmektedir.
Buraya kadar cevap dağılımlarını okurla paylaştığımız soruların hemen hepsinde yaş, cinsiyet, yaşanılan yer gibi temel demografik verilerle beraber bulgular analiz edilmeye çalışıldığında, ilginç bir cevap örgüsü ortaya çıkmaktadır. Temel demografik farklılıklar doğası gereği kimi sorularda farklı cevap kümelenmeleri için açıklayıcı olurken, beklenenin aksine bazılarında yeter güçlülükte açıklayıcı olmamaktadır. Kırda veya kentte yaşıyor olmak, genç veya yaşlı olmak ya da kadın veya erkek olmak gibi farklılıklar, toplumda görülen bu ayrışmayı açıklamaya yetmemektedir. Kürt veya Alevi olmak, başı açık veya türbanlı olmak gibi farklılıklar bazı meselelerdeki değişimler konusunda ipucu vermektedir. Örneğin Kürtler parti kapatmaya en yüksek oranda karşı çıkan gruptur. Veya Aleviler şeriatın gelmesinden en çok korkan gruptur. Ama bu tür açıklamalar tüm sorulardaki ayrışmayı açıklamakta ortak bir ağırlığa sahip değildir.
Buna karşılık iki temel veri ise neredeyse tüm cevap kümelenmelerinde açıklayıcıdır. Bu veriler, demografik bilgi olarak eğitim seviyesi ve siyasi tercih olarak da oy vereceğini söylediği partidir.
Yani eğitim seviyesi ve tuttuğu parti, kişilerin birçok konudaki tercih ve fikirlerini doğrudan etkilemektedir.

Anayasa değişiklik paketi hakkındaki kanaatler
Tartışılmakta olan Anayasa değişiklik paketini değerlendirmeye parti yandaşlığı ile beraber bakıldığında değişikliler, Ak Parti yandaşlarının yüzde 89’u tarafından demokratikleşmenin gereği, CHP yandaşlarının yüzde 86’sı ve MHP yandaşlarının yüzde 76’sı tarafından ise sivil diktatörlüğe gidişin adımları olarak algılanmaktadır.
Kararsızlar ve oy kullanmayacağını söyleyenler biraz daha ortada ve temkinliyken, SP seçmeni Ak Partiye yakın, diğer parti seçmenleri ise CHP ve MHP bloğuna yakın durmaktadırlar.


Ergenekon davası etrafındaki tartışmalar
Ergenekon davası etrafındaki tartışmaların nasıl değerlendirildiğine bakıldığında Ak Parti seçmeninin yüzde 87’sine göre hükümet çetelerle mücadele ederken, CHP seçmeninin yüzde 83’üne göre ise hükümet muhaliflerini cezalandırmaktadır.
Kararsızlar, SP seçmeni ve BDP seçmeni de hükümetin çetelerle mücadele ettiği fikrine yakın görünmektedir.


Hükümet ile yüksek yargı kurumları arasındaki tartışmalar
Parti yandaşlığıyla beraber son aylardaki hükümet ile Yüksek Yargı Kurumları arasındaki tartışmalarla ilgili cevaplara bakıldığında, Ak Parti seçmeninin yüzde 80’i hükümetin yargının işlerine karışmadığını düşünürken, CHP seçmeninin yüzde 88’i ve MHP seçmeninin yüzde 77’si aksi kanaattedir.


Erken seçim
Ak Parti seçmeni arasında her on kişinin dokuzu erken seçim olmamalı derken, CHP ve MHP seçmenleri arasında her on kişinin yaklaşık yedisi erken seçimden yana görünmektedir. Diğer parti yandaşları arasında da SP seçmeni Ak Parti’ye yakın dururken, diğer parti seçmenleri CHP ve MHP bloğuna yakınlaşmaktadır.


Tekel işçilerinin eylemleri
Ak Parti seçmenlerinin yarısından fazlası Tekel işçilerinin eylemini haksız, CHP, MHP ve DP seçmenlerinin beşte dördü ise haklı bulmaktadır. Kararsız ve oy kullanmayacak olan seçmenler ise genel ülke ortalamalarına paralel bir tutuma sahiptirler.


Türkiye için en büyük tehdit
Darbe tehdidi Ak Parti yandaşlarının yüzde 71’i, CHP yandaşının yüzde 12’si için daha yüksektir. Buna karşılık irtica tehdidi CHP’lilerin yüzde 41’i, Ak Parti yandaşlarının yüzde 6’sı için daha büyüktür.


Şeriatın gelmesinden korkuyorum
Şeriatın gelmesinden en yüksek oranda korkanlar CHP seçmenleri, buna karşılık en düşük oranda korkanlar ise SP ve Ak Parti seçmenleridir.


Gerektiğinde siyasi partiler kapatılmalıdır
Gerektiğinde siyasi partiler kapatılmalıdır fikrine destek verenler en yüksek oranda MHP ve CHP seçmenleri arasında, en düşük oranda bu fikre karşı çıkanlar ise BDP ve Ak Parti seçmenleri olarak görülmektedir.


Asker gerektiğinde yönetime el koyabilir
Asker gerektiğinde yönetime el koyabilir fikrine katılanlar en yüksek oranda MHP ve CHP seçmenleri arasında iken, en düşük oranda bu fikre destek verenler BDP, DP ve Ak Parti seçmenleridir.


(~)
Aleviler ülke ortalamasından oldukça farklı olarak Ak Parti karşıtı bir noktada konumlanıyor. Kürtler de ülke ortalamasından oldukça farklı olarak Ak Parti tarafında yer alıyor... CHP ve MHP seçmeni ile Ak Parti ve BDP seçmenleri ise iki ayrı blok oluşturmakta.

2.3. Siyasileşme değerlendirme
Güncel siyaset ile ilgili tüm sorularda görüldüğü gibi parti tercihine bağlı olarak bir ayrışma ve parti seçmenleri arasında bir ortak duruş ortaya çıkmaktadır.
Bu durum doğal kabul edilebilir belki de. Sonuç olarak insanların bir siyasi tercihi var, bu tercih belirli bir dünya görüşünden kaynaklanıyor, bu nedenle de benzer meselelerde benzer tutum alınması doğal denilebilir. Eğer yukarıda cevaplarını analiz ettiğimiz sorular yalnızca güncel meseleler olsaydı, bu doğru olabilirdi de.
Seçmen davranışı üzerinden bakıldığında, sağ-sol, laik-antilaik, otoriter-demokrat vb. eksenler üzerinde toplumun ayrıştığı ve seçmen tercihinin oluştuğu yaygın bir kabuldür. Bu konuda yine yaygın olarak kabul edilen modellerden birisi seçmenin ekonomik algısı ve beklentisinin siyasi tercihlerinde rol oynadığıdır.
Genel olarak bireyin tavırlarını, hareket biçimlerini ve siyasi tercihlerini yaş, cinsiyet, eğitim, gelir türü temel demografik özellikleri ve değerlerinin belirlediği kabul edilir. Yine bu kabulde, davranış ve tercihlerin bir düşünme ve muhakeme süreci sonunda oluştuğu vardır. Genellikle sanılır ki, insanlar beyinlerini kompartımanlara ayırmış, her kompartıman kendi doğru ve gerekli bilgilerini biriktirip, tasnif ediyor, her kutu birbirinden bağımsız çalışabiliyor, sonra da makul ve mantıklı bir değerlendirme süreci sonunda siyasi kararlar oluşuyor.
Bu modellerin hemen hepsi bazı seçimlerdeki tercihlerin oluşmasını bir yere kadar açıklıyor. Tüm bu yaklaşımlar seçmenin rasyonel davrandığı ön kabulünden başlıyor. Fakat artık günümüzde, değişen gündelik hayatın ritmi içinde rasyonel akıl ve değerlendirmeler kadar duyguların, korkuların, algı ve beklentilerin de seçmen davranışını belirlediğini biliyoruz.
Hâlbuki ne hayat ne de beynimizdeki düşüncelerin şekilleniş ritmi ve sistematiğinin artık böyle çalışmadığı biliniyor. Beyin, beden, gönül ve dış dünya (toplumsal koşullar) yaşamın her alanında ve her anında birbiriyle etkileşerek düşüncelerimiz ve seçimlerimiz oluşuyor. Dolayısıyla bu parçaların her birinin kendi başına ne olduğu değil, ilişkilerinin nasıl çalıştığı ve etkileştiği daha önemli.
Bir diğer önemli nokta bellek ve deneyimlerimiz ve bu deneyimlerden edindiğimiz izlenimler ve çıkardığımız dersler. O günkü toplumsal koşullar veya duygu hali aynı deneyimi farklı anımsamaya ve farklı anlamlandırmaya yol açabiliyor. İnsanların zihinleri boş defter veya makine gibi sizin vereceğiniz mesajı not etmeye hazır değil. İnsanlar yaygın olarak iddia edildiği gibi kolayca manipüle de edilemiyorlar. İnsanların gündelik hayattaki tavır ve tutumları beyin-gönül-beden-toplum dörtlüsünün karşılıklı etkileşimi içinden ve insanların etrafına korkuyla mı umutla mı baktıklarına bağlı olarak oluşuyor.
Tüm bunlara karşın, analiz etmeye çalıştığımız güncel siyasi meselelere dair tutumların hemen hepsinde aynı değerlendirmeler blok olarak toplumun bir kesiminde gözleniyorsa, artık doğal seçmen davranışından ve siyasallaşmadan daha farklı bir sorunu konuştuğumuz açıktır.
O zaman, analizi ilerletmek için:
* Algı ve beklentilerinde de bu siyasi tutumlara göre farklılaşma olup olmadığına
* Güncel siyasette analiz etmeye çalıştığımız bu sorularda aynı seçmen kümesinin aynı yönde blok halinde davranış ve tutum gösterip göstermediğine bakmamız gerekir.

2.4. Yaşamdan beklenti ve algılar
Yaşamdan memnuniyet algısı ve beklentisiyle ilgili bir grup sorunun cevap dağılımlarına bakıldığında, genel olarak bir memnuniyetsizlik hali gözlenmektedir.
Toplumun beşte üçü Türkiye’nin genel hayat şartlarının kötüye gittiği, üçte biri de ülkenin geleceğinin kötü olacağı kanaatindedir. Türkiye’nin genel olarak iyiye gitmediği düşüncesinde olanlar toplumun yarısıdır.


2.5. Farklı profillere göre farklılaşan memnuniyet
Yukarıda ‘doğru’ bulunma oranlarını gördüğünüz önermeler, bireysel hayat ve ülke hayatına dair olarak göre ikiye ayrılabilir. Bu ayırma ve verilen cevaplar üzerinden her bir görüşülen kişinin bireysel hayattan ve ülke hayatından memnuniyetleri ayrı ayrı hesaplanabilir. Bu hesaplama sonucunda genel değerlendirme olarak bazı demografik farklılıklara göre memnuniyet algılarında değişiklikler oluştuğu görülmektedir.
Gençlerin bireysel hayattan memnuniyetleri en yüksek seviyedeyken, ülke hayatı konusunda en olumsuz olanlar da onlardır. Ülke hayatı konusunda ortalamanın üzerinde memnuniyetsizlik üniversite mezunlarında gözlenmektedir. Eğitim seviyesi yükseldikçe ülke hayatından memnuniyet düşerken, bireysel hayattan memnuniyet yükselmektedir.

Öğrenciler ve üst düzey çalışanlar arasında bireysel hayattan memnuniyet en yüksek puana ulaşırken, ülke hayatından memnuniyetleri de en düşük puana inmektedir. Hem bireysel hayatı hem de ülke hayatına dair en gayri memnun kesim işçiler olarak ortaya çıkmaktadır.
Alevi inancına sahip olanlar da memnuniyet konusunda en düşük puanlılar arasındadır.  Kendilerini dindar olarak tanımlayanlar ise diğer kesimlere göre daha yüksek memnuniyet puanına sahiptir. Varoşlarda yaşayanlar ülkenin en memnuniyetsiz kesimidir. Buna karşılık lüks konut ve sitelerde oturanlar görece daha memnun görünmektedirler.
Yaşamdan beklenti ve algılarda parti tercihine göre farklılıklar oluştuğu gözlenmektedir. En gayri memnunlar BDP yandaşları iken en memnun görünenler Ak Parti yandaşlarıdır. Bireysel hayat konusunda en düşük memnuniyet puanı olanlar CHP’liler, ülke hayatı konusunda en düşük memnuniyet puanı olanlar ise BDP’lilerdir. Ak Parti yandaşları hem bireysel hem de ülke hayatı konusunda en yüksek memnuniyet puanına sahip olan kesim olarak ortaya çıkmaktadır.
Her türlü demografik gruplamaları memnuniyet puanlarına göre hep beraber bir sıralama yaptığımızda en alttakiler ve en üsttekilerin sıralaması ilginç bir durumu göstermektedir. Bu grafikte en memnun ve en memnuniyetsiz beşer grup içinde de siyasi tercihe göre oluşan üç kümenin olması siyasileşmekten öte bir meseleye dikkatimizi çekmektedir.
Siyasi tercihlerdeki farklılıkların hayattan memnuniyet algılarını da etkilediği, yalnızca güncel meselelerde değil, algılarda da siyasi tercihe bağlı farklılıkların oluştuğu bir başka dikkate değer bulgu olarak ortaya çıkmaktadır.


3. Siyasi kutuplaşma

Aynı araştırma kapsamında sorulmuş dokuz soruyu ele alarak deneklerin her bir soruda aynı yönde tercihte bulunup bulunmadıklarını analiz ederek nasıl bir kutuplaşma hali olduğunu anlamaya çalışalım.
1. AKP İktidarı döneminde irtica/gericilik arttı.  
2. AKP İktidarı döneminde bazı alanlarda çok önemli ve yararlı reformlar/yenilikler/yasal değişiklikler yapılmıştır.  
3. Şeriatın gelmesinden korkuyorum.  
4. Ülkemiz için darbe mi irtica mı daha büyük tehdittir?
5. Asker gerektiğinde yönetime el koyabilir.  
6. Gerektiğinde siyasi partiler kapatılmalıdır.  
7. Ergenekon Davası etrafında dönen tartışmalarla ilgili fikrinizi aşağıdaki cümlelerden en iyi hangisi açıklıyor? 
8. Son aylarda hükümetle yargı arasındaki ilişkiyi sizce şimdi okuyacağım cümlelerden hangisi açıklıyor?
9. Tartışılmakta olan anayasa değişikliği konusuyla ilgili sizce aşağıdaki hangi cümle doğrudur?
Bu dokuz sorunun cevaplarının beraberce değerlendirilmesiyle bir siyasi endeks yaratılmıştır. Bu endekste puan artışı, siyasi gündem maddelerinde AKP yönünde görüşlerin arttığına işaret etmektedir. Diğer bir deyişle, bu endekste 9 puan alan bir kişinin, Ak Parti döneminde irticanın artmadığı, Ak Parti’nin önemli reformlar yaptığı, askeri yönetime ve parti kapatmaya karşı olduğunu, hükümetin Ergenekon davasıyla çetelerle mücadele ettiğini, yargı konusuna hükümetin karışmadığını ve Anayasa değişikliklerin demokratikleşme için gerekli olduğunu düşündüğü anlamına gelmektedir. 
Sıfır puan alan bir kişinin tüm bunlarda aksi görüşte olup, Ak Parti döneminde irticanın arttığı, önemli reformların yapılmadığı, vb. kanaatinde olduğu anlamına gelmektedir.
Yani sıfır veya dokuz puana yakın hangi büyüklükte kümelenmeler olması kutuplaşma olup olmadığını, ne ölçüde yoğun olduğunu gösterecektir. Eğer siyasi bir kutuplaşma meselesiyle karşı karşıya değilsek deneklerin serinkanlılıkla, muhakemeleriyle ve bu dokuz soruyu birbirinden bağımsız değerlendirerek cevap verecekleri varsayılır.
Aşağıdaki grafikte yatay eksen 0 ile 9 arasında açıklamaya çalıştığımız siyasi puanlamayı göstermektedir. Dikey eksen ise o puandaki seçmen yüzdesi göstermektedir. Eğer kutuplaşma yok ise dağılım eğrisi düz bir çizgi olacak, eğer tüm toplum dokuz soruda da Ak Parti görüşlerine yakın olur ise 9 puan da yüzde 100 veya tersi durumda ise sıfır puanda yüzde 100 olacak anlamına gelmektedir.
Aşağıdaki grafikte tüm deneklerin bu dokuz soruya göre puanlanmalarının dağılımı görülmektedir. Bu grafiğe bakıldığında toplumun normal bir dağılım gösterdiği söylenebilir. Grafikteki eğri, bu haliyle de özel bir probleme işaret etmemektedir.
Temel demografik karakterlere göre bakıldığında bazı farklılıklar gözlenmekle birlikte genel olarak ülke dağılım eğrisine çok benzer eğriler oluşmakta, bu nedenle de özel bir farklılık gözlenmemektedir.
Kültürel kimlikler üzerinden bakıldığında ise bir değişiklik görülmektedir. Ale-viler ülke ortalamasından oldukça farklı olarak Ak Parti karşıtı bir noktada konumlanmaktadırlar. Aynı şekilde Kürtler de ülke ortalamasından oldukça farklı olarak Ak Parti tarafında yer almaktadırlar.
Burada önemli olan her iki kültürel kimliğin Ak Parti karşısındaki tutumlarını tanımlamaktan çok, aynı zamanda bir siyasi duruş olarak da ülke ortalamalarından farklı bir duruş göstermeleridir. Ki bu da kültürel kimliklerin artık hayatımızda ve kararlarımızda ne kadar etkili olduğunun göstergesidir.

Fakat yine siyasi parti tercihlerine göre denekleri ayrıştırdığımızda çıkan durum aşağıdaki grafikte görülmektedir.
* CHP ve MHP seçmeni ile Ak Parti ve BDP seçmenleri iki ayrı blok oluşturmaktadır.
* İki blok birbirinden oldukça farklı ve hatta birbirinin zıttı bir cevap örgüsü göstermektedir.
* Ülke ortalaması üzerinden bakıldığında zirve noktası yüzde 20’lerde iken siyasi tercihe göre bakıldığında eğriler sivrilmekte, eğrilerin zirve noktası yüzde 35-40 aralığına çıkmaktadır.
İşte bu bulgular ve bu grafik siyasi kutuplaşmanın fotoğrafıdır.

Bu durumda önümüzdeki soru biraz daha farklılaşmaktadır:
* Siyasi kutuplaşma siyasi parti tercihlerinin ürettiği bir şey midir, yoksa başka şeyler örneğin değerler ve hayat tarzımız mı kutuplaşmayı üretmektedir?
* Yaşanılan kutuplaşma yalnızca iktidar partisi ve etrafındaki tartışmalardan mı doğmaktadır? Ya da muhalefetin tavrı kutuplaşmayı açıklamaya yeter mi? Örneğin iktidarın değişmesi ile kutuplaşma hayatımızdan çıkacak mıdır?
* Gündelik hayattaki gerilim alışılmış kavgacı, uzlaşma hüneri eksik siyaset tarzından mı beslenmekte ve kutuplaşmayı doğurmaktadır, yoksa kutuplaşma mı bu kavgacılığı ve gerilimi beslemektedir?
* Eğer yalnızca siyasi parti tercihinden üremiş bir kutuplaşmadan söz ediyorsak çözüm de siyasi aktörlerin tavır ve tarz değiştirmeleriyle çözülebilir, çünkü sonuçta siyasi tercih farklılığı ve güncel tartışmalara bu pencereden bakıyor olmak doğal kabul edilmelidir.
* Eğer hayat tarzları, değerler, kültürel kimlikler gibi daha zor değişen, değişmesi için kuşaklar gereken faktörlerden üreyen bir kutuplaşmadan söz ediyorsak, bu durumu çatışmaya varmadan aşmak için neler yapmamız gerekir?

4.Toplumda farklılıklar ve kutuplaşma
Aynı araştırmada sorulan değerler ve ülke hayatına dair soruların cevapları dikkate alınarak bir ‘kümeleme analizi’ yapılmıştır. Bu analiz yöntemi, bir veri setinde belli değişkenlerde birbirlerine benzeyen vakaları gruplayıp, farklı kümeler yaratmaya yaramaktadır.  Görüşülen kişileri bazı değerlerine göre gruplamak, birbirlerinden oldukça ayrışan ancak kendi içinde birçok ortak değere sahip üç küme ortaya çıkarmıştır.
Bu analiz sonucunda ortaya çıkan kümeler incelendiğinde, Türkiye toplumundaki farklı görüş ve değerlere sahip gruplara denk geldiğini görmek mümkündür. Bu kümeler, Modernler, Gelenekselci Muhafazakârlar ve Dini Muhafazakârlar olarak adlandırılabilir. Bu kümeleri daha iyi tanıyabilmek amacıyla, profilleri daha ayrıntılı olarak aşağıda verilmektedir.

4.1. Modernler
Bu küme toplumun yüzde 30.8’ini temsil etmektedir. Türkiye’de ortalama eğitim süresi 7.8 yılken, bu kümedekiler 8.8 yılla daha eğitimli bir kesimden oluşmaktadır. Ayrıca ağırlıklı olarak batı bölgelerinde doğmuşlardır. Bu kümede emeklilerin, özel sektör çalışanlarının ve öğrencilerin Türkiye ortalamasına göre biraz daha fazla oranda oldukları da görülmektedir. Ortalama geliri en yüksek olan bu kümenin dikkat çekici diğer bir özelliği, kentsel alanda ve lüks alanda oturanların oran olarak daha çok, geleneksel evlerde oturanların ise daha az olmasıdır.
Türkiye genelinde örtünmeyen oranı yüzde 27, Gelenekselci Muhafazakârlarda yüzde 21 ve Dini Muhafazakârlarda ise yüzde 14’ken, bu kümedekilerin yüzde 52’sinin örtünmüyor olması dikkat çekicidir. Örtünenleri arasında türban ve çarşaflıların toplamı sadece yüzde 2 mertebesindedir.
Etnik kimlik açısından Türkiye dağılımına oldukça benzer profil çizen Modernler kümesinde, mezhep profili fark göstermektedir. Kümenin yüzde 12’si Alevi olduğunu beyan etmiştir. Nitekim araştırmada Alevi olduğunu beyan edenlerin yüzde 84’ü bu kümede yer almıştır. Aynı zamanda bu kümedekiler, kendi dindarlıklarını tanımlarken dinin gereklerini en az oranda yerine getirdiğini belirtenler olmuştur.

4.2. Gelenekselci muhafazakârlar
Toplumun yüzde 32,8’i bu kümede yer almaktadır. Ortalama 7.5 yıl ile Türkiye’nin 7.8 yıl olan ortalama eğitim süresine en yakın küme olan Gelenekselci Muhafazakârlar kümesinde, çiftçi ve esnafın Türkiye ortalamasına göre daha çok, devlet memuru ve üst düzey çalışanların ise daha az oluşu dikkat çekmektedir.
Örtünme, dindarlık ve aylık hane geliri açısından ise bu küme Türkiye geneline çok benzemektedir. Etnik olarak oldukça homojen olması önemli bulgulardan biridir (Türkiye’de yüzde 87’yken, bu küme yüzde 95 oranında Türk’ten oluşmaktadır).
Bu kümenin yüzde 57’si geleneksel, müstakil evlerde, yüzde 30’u apartman ağırlıklı olan kentsel alanlarda oturmaktadır; yüzde 23 oranıyla en fazla kırsal alanda oturan kümedir ve bu açıdan diğer kümelerden ve Türkiye ortalamasından biraz farklı bir profil çizmekte, coğrafi açıdan da geleneksel bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir.

4.3. Dini muhafazakârlar
Bu kümede toplumun yüzde 36.5’i yer almaktadır. Eğitimi 7.2 yıl ile en düşük olan bu kümenin üçte biri üç doğu bölgesinde doğmuştur ki bu kümeler arasında en yüksek orandır. Neredeyse dörtte biri İstanbul’da yaşayan bu kümenin, Güneydoğu Anadolu’da oturan oranı (yüzde 14) diğerlerine göre daha yüksektir.
Esnaf ve çiftçi biraz daha fazlayken, öğrencilerin biraz daha az olduğu görülmektedir. Aylık ortalama hane geliri, Türkiye ortalamasıyla neredeyse aynıdır. Ayrıca sadece yüzde 14’ünün örtünmediği bu kümede yüzde 62 başörtülü, yüzde 12 türbanlı ve yüzde 3 oranında çarşaflı ile kümeler arasında en yüksek oranlardadır.
Türkiye’de 15 yaş üstü yetişkin nüfusta yüzde 12 olan Kürt oranı, bu kümede yüzde 18 mertebesindedir. Kendini Kürt veya Zaza olarak tanımlayanların yüzde 65’i, yani üç Kürt’ten biri ‘Dini Muhafazakârlar’ kümesinde yer almaktadır. Buna karşılık Türkler kümelere eşit olarak dağılmaktadır.
Kendini en yüksek oranda dindar tanımlayan bu kümedekilerin beşte dördü kendini ‘dinin tüm gereklerini yerine getirmeye çalışan dindar biri’ yani dindar veya ‘dinin tüm gereklerini yerine getiren’ yani sofu olarak tanımlamıştır.
(~)
Ergenekon davasında modernlerin yüzde 71'i hükümetin bu dava aracılığıyla muhaliflerini cezalandırdığına inanırken, dini muhafazakârların yüzde 84'ü hükümetin amacının çetelerle mücadele etmek olduğunu savunmaktadır

4.4. Kümeler ve güncel siyaset
Demografik profillerin ötesinde, bu kümelerin profilleri elbette gündemdeki siyasi gelişmeleri nasıl gördükleri üzerinden çok daha net anlaşılabilecektir. Sahip oldukları değerlerin, bu gelişmeleri ölçerken devreye girmesi beklenir. Ancak bu değerlendirmelerde ne kadar katı oldukları ve birbirlerinden ne derece farklı tutumlara sahip oldukları, kutuplaşmanın ne kadar sertleşmiş veya sertleşmekte olduğu konusunda da ipucu sağlayacaktır.
Aşağıda, güncel siyasete dair sorulan dört soruda, kümelerde yer alan kişilerin verdikleri cevapların oranları yer almaktadır.

Dört soruda da, Modernlerin ve Dini Muhafazakârların neredeyse zıt cevaplar verdikleri, Gelenekselci Muhafazakârların ise daha ortada, daha ılıman bir tutum izledikleri görülmektedir.
Ergenekon davasında Modernlerin yüzde 71’i hükümetin bu dava aracılığıyla muhaliflerini cezalandırdığına inanırken, Dini Muhafazakârların yüzde 84’ü hükümetin amacının çetelerle
mücadele etmek olduğunu savunmaktadır. Benzer şekilde, hükümetin yargı ile ilişkisi değerlendirildiğinde, Modernler yüzde 80 oranında hükümetin savcı ve hâkimlere baskı uyguladığını, buna karşılık Dini Muhafazakârların yüzde 77’si tam aksine hükümetin yargının işlerine karışmadığını söylemektedir. Dini Muhafazakârların yüzde 88’i anayasa değişikliklerini desteklerken, Modernlerin yüzde 73’ü karşı çıkmaktadır. Dini Muhafazakârlar darbeyi, Modernler irticayı tehdit olarak görmekte, ancak Dini Muhafazakârların darbe tehdidini daha yüksek oranda (yüzde 48) söylemiş olmaları da dikkat çekmektedir.
Daha uzun vadeli değerlendirmeleri içeren Ak Parti’ye ve demokratik değerlere dair sorulara üç farklı toplumsal küme açısından bakılınca biraz daha değişik bir tablo gözlenmektedir.

Bu beş soruda da, Modernlerin ve Dini Muhafazakârların neredeyse zıt cevaplar verdikleri, Gelenekselci Muhafazakârların ise daha ortada, daha ılıman bir tutum izlerlerken, askerin yönetime el koyabilmesi ve siyasi partilerin gerektiğinde kapatılabilmesi meselelerinde ise en sert grup oldukları görülmektedir.
Modernlerin yüzde 72’si Ak Parti döneminde irticanın arttığı fikrindeyken, Gelenekselci Muhafazakârların yüzde 40’ı, Dini Muhafazakârların ise yalnızca yüzde 8’i bu kanaattedir. Ak Parti döneminde önemli reformlar yapıldığı kanaatinde olanlar Modernlerde yüzde 28, Gelenekselci Muhafazakârlarda yüzde 49, Dini Muhafazakârlarda yüzde 83 oranındadır. Şeriatın gelmesinden korkanlar Modernlerde yüzde 70, Gelenekselci Muhafazakârlarda yüzde 46, Dini Muhafazakârlarda yüzde 11 oranındadır.
Asker gerektiğinde yönetime el koyabilir fikrinde olanlar Gelenekselci Muhafazakârlar arasında yüzde 53, Modernlerde yüzde 48, Dini Muhafazakârlarda yüzde 18 oranındadır. Gelenekselci Muhafazakârların yüzde 75’i, Modernlerin yüzde 64’ü, Dini Muhafazakârların yüzde 35’i gerektiğinde siyasi partilerin kapatılabileceği fikrindedir.
Görüldüğü gibi üç toplumsal küme arasında güncel siyasete dair kanaat ve fikirlerde ciddi farklılıklar gözlenmektedir. Bu durumda sorgulanması gereken bu toplumsal kümelerin kanaat ve fikirlerinde blok davranış olup olmadığıdır.

4.5. Toplumsal kümeler, siyasi gündem ve kutuplaşma
Bu dokuz sorunun cevaplarının beraberce değerlendirilmesiyle nasıl bir siyasi endeks yaratıldığını daha önce açıklamaya çalışmıştık. Bu endekste puan artışı, siyasi gündem maddelerinde Ak Parti yönünde görüşlerin arttığına işaret etmektedir. Diğer bir deyişle, bu endekste 9 puan alan bir kişinin, Ak Parti döneminde irticanın artmadığı, Ak Parti’nin önemli reformlar yaptığı, askeri yönetime ve parti kapatmaya karşı olduğunu, hükümetin Ergenekon davasıyla çetelerle mücadele ettiğini, yargı konusuna hükümetin karışmadığını ve Anayasa değişikliklerin demokratikleşme için gerekli olduğunu düşündüğü anlamına gelmektedir.
Sıfır puan alan bir kişinin tüm bunlarda aksi görüşte olup, Ak Parti döneminde irticanın arttığı, önemli reformların yapılmadığı, vb. kanaatinde olduğu anlamına gelmektedir.
Yani sıfır veya dokuz puana yakın hangi büyüklükte kümelenmeler olması kutuplaşma olup olmadığını, ne ölçüde yoğun olduğunu gösterecektir. Eğer siyasi bir kutuplaşma meselesiyle karşı karşıya değilsek deneklerin serinkanlılıkla, muhakemeleriyle ve bu dokuz soruyu birbirinden bağımsız değerlendirerek cevap verecekleri varsayılır.
Aşağıdaki grafikte yatay eksen 0 ile 9 arasında açıklamaya çalıştığımız siyasi puanlamayı, dikey eksen ise o puandaki seçmen yüzdesi göstermektedir. Eğer kutuplaşma yok ise dağılım eğrisi düz bir çizgi olacak, eğer tüm toplum dokuz soruda da Ak Parti görüşlerine yakın olur ise 9 puan da yüzde 100 veya tersi durumda ise sıfır puanda yüzde yüz olacak anlamına gelmektedir.
Grafikte görüldüğü gibi üç toplumsal küme arasında güncel siyasete dair bir kutuplaşma eğilimi vardır. Modernler, Gelenekselci Muhafazakârlar ve Dini Muhafazakârlar arasında güncel siyasete dair dokuz soruda oldukça birbirinden farklı bir cevap örgüsü mevcuttur.

Bu grafiğin gösterdiği yaşanan siyasi kutuplaşmanın toplumsal kökenlerinin de olduğudur. Bu durumda temel soru toplumsal hayat tarzlarındaki farklılık mı kutuplaşmayı doğurmaktadır? Bir başka soru da toplumsal hayat tarzlarındaki ne tür değerler kutuplaşma potansiyeli barındırmaktadır?
Bu sorulara cevap bulabilmek amacıyla, bundan sonraki bölümde,  aynı araştırmada sorulan değerler ve gündelik hayattaki bazı alışkanlık ve tercihlerde ne tür bir farklılaşma olduğu incelenmeye çalışılmıştır.

5. Toplumsal kutuplaşmanın kökenleri
Buraya dek yaptığımız analizler, güncel siyasete dair meselelere ait kanaat ve fikirlerdeki farklılaşmanın siyasal ve toplumsal kutuplaşma fotoğrafı verdiğini göstermektedir. Bu siyasi ve toplumsal kutuplaşmanın ne derinlikte olduğunu ve kümelerde yer alanların ne kadarının artık deyim yerindeyse geri dönülemez biçimde radikalleştiğini kavramak, siyaset ortamını anlamak açısından gereklidir.
Bir toplumda farklı düşünen, farklı değerlere ve farklı yaşam tarzlarına sahip olan toplumsal kümeler olması doğaldır.  Ancak bu kümelerin fikir ayrılıklarının birbirine tamamen zıt düşmesi, karşılıklı tahammülsüzlük ve beraber yaşama isteğinin ortadan kalkması tehlikeli bir yöne, toplumsal kutuplaşmaya işaret etmektedir.
Ancak ülkenin siyasi gündemi ve kamuoyu tartışmaları takip edildiğinde, kutuplaşmanın tek bir siyasi konu veya tek bir siyasi alan üzerinden olmadığı, birkaç boyutlu bir kutuplaşmadan bahsedilebileceği de görülmektedir.

5.1. Farklı kimliklere bakış
“Devletin farklı dini inanışlara destek olması” önermesine “doğru” cevabı verenler dörtte üç oranındadır (“Kesinlikle doğru” yüzde 11,1, “doğru” yüzde 64,1). Benzer bir soru doğrudan Aleviler üzerine sorulduğunda da yüzde 67,8 oranında kişi “devletin Alevilerin dini inanışlarını diledikleri gibi yaşayabilmeleri için destek vermelidir” kanaatindedir.
“Devletin farklı etnik grupların kendi gelenek ve göreneklerini korumaları için destek vermesi” gerektiğine deneklerin yüzde 67,1’i “doğru” cevabı vermektedir (“kesinlikle doğru” yüzde 9,2, “doğru” yüzde 57,9). Aynı soru “devlet Kürt yurttaşların anadillerinde eğitim almalarını serbest bırakmalıdır” şeklinde sorulduğunda “doğru” cevabı oranı yüzde 40,3’e düşmektedir. “Kürt yurttaşların kendi anadillerinde eğitim almaları” fikrine “yanlış” diyenler yüzde 43,4 oranına ulaşmaktadır.
“Kürt meselesinin yabancı devletlerin kışkırtması olduğu” fikrine destek verenler görüşülen kişilerin dörtte üçüne ulaşırken, “Kürtlerin ayrı bir devlet kurmak istedikleri” fikrine destek verenler yüzde 54,7 oranındadır.
Gelinin/damadın farklı etnik kimlik veya mezhepten olmasına dair hoşgörüye bakıldığında farklılığa genel olarak olumlu bir yaklaşım gözlenmekle beraber, farklı mezhepten olma hali en düşük, gelinin başının açık/kapalı olma hali en yüksek oranda hoş görülen durumdur. Görüşülen kişilerin yüzde 32,7’si farklı mezhebe “hayır” derken, farklı etnik kökene yüzde 22,1, gelinin başının açık/kapalı olma haline yüzde 19,4 oranında “hayır” denmektedir.

Bu sorulara farklı tutumları anlamak amacıyla değişik demografik özelliklere göre bakıldığında cinsiyet ve yaş herhangi bir farklılık göstermemektedir. Yani kadınlar ve erkekler, gençler ve yaşlılar çok küçük farklılıklarla bu sorulara aynı yönde cevap vermektedirler.
Alevi ve Kürt yurttaşlar farklı duruşlar göstermekte, daha hoşgörülü ve daha özgürlükçü bir tutum almaktadırlar. Farklılık üreten ve dikkati çeken iki unsur eğitim seviyesi ve siyasi parti tercihidir. Eğitim seviyesi yükseldikçe beklenebileceği gibi hoşgörü seviyesi yükselmektedir.

Aşağıdaki grafikte, farklı eğitim seviyelerine sahip kişilerin bu sorulara cevaplarının, ülke ortalamalarına göre farklılığı görülmektedir. “Sıfır” ekseni ülke ortalamasını temsil etmekte, “eksi” taraf, bu önermelere ortalamadan daha yüksek oranda “yanlış” cevabı verenleri; “artı” taraf daha yüksek oranda “doğru” cevabı verenleri göstermektedir. Grafiğin temel olarak gösterdiği, eğitim seviyesi yükseldikçe hoşgörü seviyesinin yükseldiğidir.
Aşağıdaki grafik, aynı şekilde parti yandaşlığına göre farklılıkları göstermektedir. Siyasi tercihlerde CHP seçmeni göreceli olarak daha hoşgörülüyken, MHP seçmeni ve daha da olumsuz tarafta olmak üzere SP seçmeni daha tutucu bir profil göstermektedir.


(~)

CHP ve MHP seçmenleri 'askerin yönetime el koymasına' ve 'siyasi partilerin kapatılmasına' ülke ortalamasından oldukça yüksek oranda onay veriyor. Görüşülen kişiler arasında şeriatın gelmesinden korkanların oranı yüzde 40.6

5.2. Ülke yönetimi
Ülke yönetimi hakkındaki sorularda ilginç bulgular ortaya çıkmaktadır.  Görüşülen kişilerin yalnızca yüzde 2’si demokrasiye karşıdır. “Her durum ve şartta ülke demokrasiyle yönetilmelidir” fikrine yüzde 25.7 oranında kişi “kesinlikle doğru”, yüzde 66.6 da “doğru” diyerek destek vermektedir.
Fakat aynı zamanda “asker gerektiğinde yönetime el koyabilir” fikrine yüzde 38.5, “gerektiğinde siyasi partiler kapatılabilir” fikrine yüzde 57.1 denek onay vermektedir.
Bu üç bulgu bir arada düşünüldüğünde, demokratlık değerleri olarak adlandırılabilecek bazı saptamaların ülkemiz koşullarında giderek siyasileştiği ve değerden çok fikir ve tercih haline geldiği gözlenmektedir.
Nitekim bu sorulardaki farklılıklar “siyasi tercih” cevaplarıyla doğrudan bağlantılıdır. CHP ve MHP seçmenleri “askerin yönetime el koymasına”  ve “siyasi partilerin kapatılmasına” ülke ortalamasından oldukça yüksek oranda onay vermektedir. Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmesi fikrine kesinlikle karşı olanlar dörtte bir oranında iken “AB’ye girmeliyiz” diyenler yüzde 56,6 oranındadır.

Ak Parti iktidarı dönemini değerlendirme amaçlı sorulara bakıldığında “önemli reformlar yapılmıştır” fikrinde olanlar yüzde 55.2 oranındayken, aynı dönemde irticanın arttığı fikrinde olanlar ise yüzde 38.1 oranındadır. 
Bu iki soruda farklılıklara bakıldığında eğitim seviyesi yükseldikçe, lüks alanlarda oturanlarda ve geliri en yüksek kesimde bu dönemde irticanın arttığı fikri daha yüksektir. Siyasi tercihler üzerinden bakıldığında da doğal olarak Ak Parti ve karşı blok taban tabana zıt kanaattedir.
Görüşülen kişiler arasında şeriatın gelmesinden korkanların oranı yüzde 40.6, çocuğunun istediği eğitimi alamamasından korkanların oranı ise yüzde 65.8’dir. Cevaplarda farklı duruşları en belirgin biçimde açıklayan unsur da siyasi parti tercihleridir.
Aşağıdaki grafikte parti yandaşlığına göre bu sorulara cevapların ülke ortalamalarından farklılığı görülmektedir. “Sıfır” ekseni ülke ortalamasını temsil etmekte, “eksi” taraf bu önermelere ortalamadan daha yüksek oranda “yanlış” cevabı verenleri, “artı” taraf daha yüksek oranda “doğru” cevabı verenleri göstermektedir. Grafiğin temel olarak gösterdiği Ak Parti seçmeniyle CHP ve MHP seçmenlerinin blok halinde nasıl farklılaştıklarıdır.


5.3. Din ve laiklik
Din ve laiklik konusunda sorulmuş üç soruda toplumda neredeyse ikiye bölünmüşlük gözlenmektedir. Din dersinin herkese mecburi olması meselesinde yüzde 53.4’ü “doğru” ve “kesinlikle doğru” cevabı verirken, yüzde 30.1’i de “yanlış” ve “kesinlikle yanlış” demektedir.
İlk ve orta öğretimde kızların başlarını örtmeleri meselesinde ise “yanlış” ve “kesinlikle yanlış” diyen kişilerin oranı yüzde 49.6 olarak görülmektedir. Hâkim, savcı, öğretmen gibi kamu çalışanlarının da başlarını örtebilmeleri meselesinde ise görüşülen kişilerin yüzde 49.1’i “doğru” derken, yüzde 39.3’ü “yanlış” cevabı vermektedir.

Bu sorulardaki farklı duruşları açıklayacak demografik kümelere bakıldığında, eğitim seviyesi yükseldikçe daha laik nitelikteki cevapların ağırlığı artmaktadır.

Fakat bu sorularda da önemli açıklayıcı “siyasi tercih” olmaktadır. Bu kez önermelerde Ak Parti ve MHP bir blok oluşturmakta, CHP karşı yönde yalnız kalmaktadır.
Aşağıdaki iki grafikte ülke ortalamalarına göre artı veya eksi yönde farklılıklar görülmektedir. Birinci grafikte CHP seçmeni diğer iki parti seçmenine göre laikliğe dair sorulan üç önermeye “yanlış” cevabı yönünde, diğerleri “doğru” cevabı yönünde olmak üzere ülke ortalamasından farklılaşmaktadır.


5.4. Gündelik yaşam alışkanlıkları

Gündelik yaşam pratiklerine dair soruların cevaplarına bakıldığında, ilk önemli bulgu sanayi toplumu sosyolojisine göre “modern” olarak adlandırılacak eylem ve tercihlerin toplumda sanılandan düşük olduğudur.  İkinci önemli genel bulgu da hemen hemen tüm demografik ayrılıkların bu alanlarda farklı davranışa yol açtığıdır.
Dışarıda yemek yediğini söyleyen kişiler yüzde 19.1, hiç dışarıda yemek yememiş olanlar yüzde 21.1 oranındadır. Sinemaya, tiyatroya hiç gitmemiş olanların yüzde 37.6, nadiren gidenler ise yüzde 24.1 oranında olduğu görülmektedir.
Yılbaşında hiç kutlama yapmayanlar yüzde 49.5, nadiren kutlama yapanlar yüzde 14.3 oranında; hayatında hiç makyaj yapmamış olanlar yüzde 36.6, nadiren yapanlar yüzde 19 oranındadır.

Bu gündelik hayat aktivitelerine “yapma/yapabilme” haline demografik farklılıklara göre bakıldığında, ilk olarak görülen, 28 yaş altı grubun tüm aktivitelerde diğerlerine göre oldukça etkin olduğudur. Eğitim ve gelir seviyesi yükseldikçe bu aktivitelerde bulunma oranı yükselmektedir. Kırdan kente ve metropole doğru geçerken eylemlilik yükselmekte fakat metropoller içindeki varoşlarda yaşayanlarda kır oranları seviyesine düşmektedir.
Aşağıdaki grafikte ülke ortalamalarına göre artı veya eksi yönde farklılıklar görülmektedir. Yaş ve eğitim seviyesine, kır/kent/metropol ayrımına ve evin tipine göre farklılar grafikte de daha net olarak gözlenmektedir.


(~)
Şu andaki kutuplaşma daha net biçimde siyasi tercihlerde, Ak Parti ile beraber gündeme gelen tartışmalarda ve Ak Parti'ye bakış etrafında ürüyor.

5.5. Kutuplaşma eksenleri
Yukarıda analiz etmeye çalıştığımız soruları gruplayarak, toplumsal kümelerin bu grup sorulara verdikleri cevaplar incelendiğinde toplumdaki farklılaşma ve kutuplaşma meselesiyle ilgili önemli ipuçları ortaya çıkmaktadır.
Görüşülen her kişiye bu üç eksen üzerinde, verdikleri cevapların ortalamalarına dayanarak,  0 ila 100 arası değişen eksen puanları verilmiştir. Buradan da benzer şekilde, üç toplumsal kümenin de her üç eksende ortalama puanları hesaplanabilmektedir. Aşağıdaki grafik, tüm görüşülen kişilerin (Türkiye) puan ortalamalarını ve üç küme her birinin puan ortalamalarını göstermektedir.

Grafikten de anlaşılacağı gibi, Modernler’in hem Laiklik hem de Hoşgörü puanları oldukça yüksekken, buna karşılık Statükoculuk Ekseni’nde puanlarının hem 50’nin hem de Türkiye ortalamasının üstünde olduğu görülmektedir. Bu küme, günlük hayatlarında oldukça açık fikirli ve modern olan, laik bir yaşam tarzını benimsemiş, ancak algıladıkları bazı tehditlere karşı darbe veya siyasi parti kapatma gibi statükoyu korumaya yönelik bir tutuma sahip olan toplumsal kümeyi temsil etmektedir.
İkinci küme olan Gelenekselci Muhafazakârlar, Hoşgörü ekseninde en geride, Laiklik ekseninde ortada, Statükoculuk ekseninde ise en ileride yer almaktadır. Diğer bir deyişle, bu kümedekilerin laiklikle ilgili özel bir sorunu olmadıkları, temelde geleneklerine bağlı olmalarından dolayı statükonun değişmesine ve farklı kimliklere özgürlükler sağlanmasına karşı oldukları söylenebilir.
Dini Muhafazakârlar olarak adlandırdığımız üçüncü küme ise statükocu olmayan, siyasette değişim getirecek hareketlere karşı durmayan ve farklı kimliklere özgürlüğü savunan, ancak buna karşılık laik yaşam tarzına karşı bir duruş sergilemektedir.

5.6. Kutuplaşmanın derinliği
Yukarıdaki bölümlerde, toplumsal kümeler ve kutuplaşmanın konuları olan eksenler ele alınmıştır. Ancak esas can alıcı olan soru, bu kümelerde yer alanların ne derece radikalleştiği, eksenlerin uç noktalarına ne yoğunlukla yığıldıklarıdır.
İlk olarak, Laiklik, Hoşgörü ve Statükoculuk eksenlerinde, görüşülen kişilerin puanlarının dağılımlarına bakıldığında, her üç eksende de istatistik kurallarına oldukça uygun birer çan eğrisi, yani normal dağılım görülmektedir. Grafiklerde dikey eksenler, görüşülen kişilerin yüzde dağılımlarını temsil etmekte ve her puandaki nüfus yoğunluğuna denk gelmektedir.

Grafik sözü edilen üç eksende toplumu tek tip kabul ederek ortalamaların dağılımını göstermektedir. Laiklik ekseninde normal bir çan eğrisi dağılım görülmektedir. Hoşgörü ekseninde toplumda farklılık olsa da, biraz daha hoşgörülük tarafında ağırlık gözlenmektedir. Statükoculuk konusunda çan eğrisi sivrilmektedir.
Ancak bu çan eğrileri, her bir küme için yapıldığında, beklenebileceği gibi bazı kümeler eksenin bir tarafına görece daha fazla eğilmektedir. Aynı eksenlerde çan eğrilerine, üç kümedeki dağılımları da gösterecek şekilde aşağıdaki grafikler aracılığıyla tekrar bakıldığında, kümeler arasındaki farklar ve kümelerdeki kutuplaşma çok net olarak görülebilmektedir.

Laiklik ekseninde çok düzgün bir Türkiye dağılımı görülürken, üç kümeye ayrıştırıldığında, her bir kümenin yine kendi içinde çan eğrisine benzer dağılım gösterdikleri ancak Türkiye ortalamasından farklı öbeklerde toplandıkları görülmektedir.
Dini Muhafazakârların neredeyse tümü eksenin anti-laik tarafına yığılırken, Gelenekselci Muhafazakârlar ortada toplanmış, Modernler ise eksenin laik tarafında yığılmıştır. Üç kümenin laiklik konusunda farklı tutumlara sahip olduklarını söylemek mümkündür.
Hoşgörü eksenindeki çan eğrisi, eksenin hoşgörülü tarafına meyletmektedir. Diğer bir ifadeyle, toplumun genel olarak farklı kimliklere ve bu kimliklerin özgürlüklerini yaşamalarına açıktır. Ancak kümelere ayrıştırarak bakıldığında Modernlerin ve Dini Muhafazakârların ülke ortalamasına benzer karakter gösterdikleri, buna karşılık Gelenekselci Muhafazakârların çoğunluğunun baskıcı ve farklı kimliklere kapalı oldukları görülmektedir. Bununla birlikte, yoğunlukların eksenin iki ucuna da yığılmamış olması, nispeten eksenin orta yakınındaki noktada zirve yapması, bu eksende farlılık kutuplaşma potansiyeli taşımakla beraber henüz radikalleşmenin diğer eksenler kadar derin olmadığını göstermektedir. 

Son olarak Statükoculuk eksenine baktığımızda, Modernlerin ve Gelenekselci Muhafazakarların biraz daha statükocu tarafta durdukları, buna karşılık Dini Muhafazakârların çoğunluğunun Türkiye ortalamasının üstünde durdukları, bu halle diğer iki kümeye oldukça zıt bir profil çizdikleri, diğer bir ifadeyle bazı siyasi değişimlere daha açık oldukları görülmektedir. 


5.7. Toplumsal kutuplaşma değerlendirmesi
Bu üç grafik toplumdaki hayat tarzı kümelerinde laiklik, hoşgörü ve siyasi değişim konularındaki değerlerde farklılaşmalar olduğunu göstermektedir.
TDK (Türk Dil Kurumu) Sözlüğü’ne göre kutuplaşma ‘birbirine karşıt gruplara ayrılmak’ demektir. Bu raporda konu ettiğimiz kutuplaşma hali ise bu tanım kadar sade olmayabilir. Çünkü ülkenin gündelik siyaseti üzerinde müthiş bir ötekileştirme ve gerginlik olduğunu hepimiz, her gün hissediyoruz.
Toplumsal kümelerle ilgili yaptığımız analizler gösteriyor ki, toplumun hayat tarzları ve değerleri üzerinde bir farklılık var ve bu farklılık sertleşme potansiyeli barındırıyor. Fakat yine bu analizler gösteriyor ki, şu andaki kutuplaşma meselesi daha net biçimde siyasi tercihlerde ve Ak Parti ile beraber gündeme gelen tartışmalarda ve Ak Parti’ye bakış etrafında ürüyor.
O zaman mesele Ak Parti iktidarının neleri temsil ettiği, karşısındakilere karşı nasıl bir müzakere/ikna ve uzlaşma siyaseti izlediği, aynı şekilde Ak Parti iktidarı karşısındaki partilerin tutumlarıyla da ilgili. Yani yine mesele siyasete, siyasi aktörlere ve siyaset tarzlarına dayanıyor. Bu ise başka bir araştırma ve analizler gerektiriyor.
Kaldı ki, bu siyaset zemini ve gündemleri, tarzlarıyla değişen bir toplum ve gündelik hayatın ürünü. O nedenle daha sakin ve serinkanlı olarak önce değişen hayatı konuşmalı, son otuz yılda değişmiş toplumu, bu yeni toplumun kısaca yeni Türkiye’nin umutlarını, taleplerini, korkularını ve öfkelerini anlamaya çalışmalıyız. Ancak ondan sonra o hayatın ve toplumun içindeki siyasi aktörleri ve tarzlarını konuşabiliriz.
Yine toplumdaki bazı değerlerde farklı kümelerin olması yanı sıra kültürel kimliklerin de aynı değerler konusunda genel ülke ortalamalarından farklı duruşları yeni bir toplum modeli için veri oluşturmaktadır. Bu durum gösteriyor ki, toplum monolitik değil ve vatandaşlar da tek tip değil. Bu tespitin ima ettiği, son yüzyılın modernleşme anlayışını, tek tip vatandaş anlayışını sorgulamamızın gerektiğidir.
Son söz olarak şunu söylemeliyiz ki, kutup dediklerimiz de sonuçta aynı bütünün, aynı toplumun parçaları, kesimleri, kümeleri ve yurttaşlarıdır. Ortak kadere olan inancımızın ve ortak geleceğe olan umudumuzun diriliği ve heyecanı bu sorunu aşmamız yolunda başlangıç noktamızdır.  Yani ötekileştirdiklerimiz ve karşı kutupta olduğunu varsaydıklarımız aynı zamanda kader ortaklarımızdır.

(Radikal)

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"