04 Ekim 2013

Seçim sistemine dair öneriler ne anlama geliyor? (2)

Var olan sistem bir yandan baraj gibi siyasi sonuçları öte yandan göçle beraber değişen demografik yapı gibi teknik nedenlerle artık sürdürülemez...

Var olan sistem bir yandan baraj gibi siyasi sonuçları öte yandan göçle beraber değişen demografik yapı gibi teknik nedenlerle artık sürdürülemez. Bu sistem “yönetimde istikrarı” sağlıyor ama temsil adaletini sağlamıyor.

Başbakan ikinci önerisi bu sistemi tümüyle değiştiren dar bölge sistemine geçmek. Yani 550 milletvekilliğinin her birisi için bir seçim çevresi tanımlamak. Bizim seçim çevresi tanımımız il tanımına ve sınırlarına bağlı. Yalnızca seçmen sayısının en yoğun olduğu beş ilde alt tanımlamalarla İstanbul üç, Ankara ve İzmir ikişer seçim çevresine bölünmüş durumda.

Dar bölgeye geçilirse yaklaşık 53-54 milyon seçmen, kabaca her biri 100 bin seçmenlik seçim çevrelerine ayrılacak ve her bir çevreden bir milletvekili seçilecek.

 

Dar bölge ne demek?

 

Önce teknik soruna bakalım, seçim çevreleri nasıl tanımlanacak? Şunu anımsatmakta yarar var, bizdeki yönetim bölümleri ve dolayısıyla il/ilçe/mahalle tanımları ve devletin-yönetimin tüm örgütlenmesi coğrafi sınırlara bağlı. Dolayısıyla Karadeniz’den bir il veya ilçe ile Orta Anadolu’dan bir il veya ilçe aynı seçim çevresine dahil olacak değil. Birbiriyle sınırı olan il ve ilçelerden yeni seçim çevreleri tanımlanacak. En fazla siyasi cambazlıklara konu olabilecek şey “çizgiyi kuzeyden güneye mi doğudan batıya mı çekmek lehimize olacak” ya da birleştirmeleri “soldaki ile mi sağda ki ile mi yapalım” türünden kurnazlıklar olabilir.

İkinci bir mesele var ve bu daha önemli. Seçim sistemi ile yönetim sistemi ayrı düşünülemez. Nitekim şimdi ki dar böle önerisi de Ak Parti’nin başkanlık önerisi ile beraber geliştirilen bir öneri aslında.

Seçim sistemi seçim çevresi tanımına dayalı. Bizim var olan yönetim sistemimiz ise mahalle-köy / belde / ilçe / il tanımına dayalı. Ve bu sistem şu anda etkin, demokratik ve katılımcı değil. 300 Nüfuslu köy ve mahalle ile 80 bin nüfuslu bir İstanbul mahallesi aynı idari tanıma ve benzer muhtarlık/ihtiyar heyeti seçiyor. Bu yönetim sisteminin mahalleden başlayarak hem bölünmeleri hem de yönetimi bugünün hayatına uygun değil.

Nitekim Kürt meselesindeki bölge tartışmaları da aynı yanlış yüzünden ilerleyemiyor. Bölge tanımını nasıl yapacağız? Neye göre bölgeleri tanımlayacağız?

O nedenle yönetim sistemini mahalleden başlayarak bölgeye kadar hem sınırlarını hem de yönetimini yeniden yapılandırmamız gerekiyor. Kısaca “yerinden demokratik yönetim” düzenine geçmemiz, merkeziyetçilikten kurtulmamız gerekiyor. Bu yapılmadan yalnızca seçim çevresine veya başkanlığa odaklı hiçbir tartışma ve öneri sonucu alıcı olamaz.

Dar bölgenin matematiğinde ise şöyle bir olasılık var. Varsayalım ki yüz bin seçmenin oyu bir parti 25,003 oy aldı, diğer üç parti de 24,999’ar oy aldı, birinci partinin adayı seçilecek. Bu türden tuhaf sonuçlara gebe olması nedeniyle dar bölge sisteminin iki turlu olması gerekir. Yani ilk turda en çok oy alan iki aday için ikinci tur yapılacak. Yani her seçmen ilk turda kendi ideal tercihine, ikinci turda ikinci tercihine oy vermiş olacak.

 

Dar bölgenin üreteceği siyasi sorun

 

Siyasi bakımdan ise dar bölge sisteminin seçmenin doğrudan adayla ve seçtiğiyle temas ve ilişki sağlayabilmesi, pratik yararları gibi nedenlerle bize de uygun olduğu söyleniyor.

Benim tezim ise tam tersi. Ülkenin var olan veri siyasi durumu itibariyle ihtiyacımız tam temsiliyettir. Ülkenin bir çok katmanda ve birçok eksende farklılıkları var. Üstelik bu farklı kümelenmelerin farklı değer setleri var. Yerleşik siyaset zemini ve siyaset tarzı ise “benim değer setim en doğrusu, sen buna uy” mantığında yürüyor. Bugünkü gerilim de özü itibariyle bundan ibaret. Her siyaset kendi değer setini ötekilere kabul ettirmeye ve dayatmaya çalışıyor.

Temel meselemiz ise tüm bu farklılıkların bir arada yaşayabileceği ortak yaşamın ortak kurallarını yeniden tanımlayabilmektir. Birbirimize kendimizin tercihlerini dayatmaya değil yeniden “biz” olabilmeye ve yeni bir mutabakat üretmeye ihtiyacımız var. Bu süreç çoğunluk ya da güç üzerinden değil tüm farklılıkların sürece dahil olmasıyla başarıya ulaşabilir.

O nedenle bugünkü sorunlu siyasi parti örgütlenmeleri ve alışılmış siyaset tarzlarından bakarak yararlı olacağı varsayılan dar bölge sistemi çok daha büyük toplumsal ve siyasal sorunlar çıkaracaktır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"