27 Nisan 2017

Referandumda sonucu ve tabloyu neler belirledi?

Potansiyel “evet” oylarında asıl kayıp MHP’de, MHP'den AK Parti'ye kayış da var...

Referandumun kapsamlı sayısal analizlerini KONDA, 1 Mayıs günü yayımlayacak. Sayısal analizler bir yana referandumun siyasal analizini yapmaya çalıştığımızda ve temel karakteristiğini, rengini gösteren çıkarımları sıraladığımızda neler ortaya çıkıyor?

Birincisi; Türkiye siyaseti AK Parti ve “diğerleri” diye ayrıştı. Hatta Ak Parti’nin içinde var olan ya da siyasal İslam geleneğinden gelen bazı gruplar ya sandığa gitmedi ya da Saadet Partisi gibi “hayır” pozisyonu aldı. Hakim siyasal kültürümüze ve siyaset yapma tarzına bakılırsa, artık kolay kolay AK Parti ile o gruplar arasında yeni bir ilişki kurulacağını beklemek gerçekçi değil. O nedenle bu ayrışma kalıcı olacak.

İkincisi, Türkiye’deki kimliklerin, siyasi tercihlerin ve bu kimlikler, bu siyasi tercihler arasındaki kutuplaşmanın ne kadar keskin olduğu ortaya çıktı. 

Bir başka temel karakteristik ister siyasal, ister toplumsal ve kültürel olandan bakın, Kürtler gerçeği. Ülkenin Kürtlerin ağırlıkta olduğu coğrafyası siyasi karakter olarak da farklı bir yerde duruyor. 

İllüstrasyon: Seattle TimesTürkiye’yi, Türkiye siyasetini Türk-Kürt ekseninde okumak, ayrıştırmak daha kolay ama bir başka eksen daha var referandumun sonuç haritasında. O eksen de referandum sonuçlarının üçüncü karakteristiğini açıklıyor. Sosyoekonomik bakımdan gelişmiş ya da gelişmeye çabalayan yerler ya da eğitim seviyesi yüksek-eğitim seviyesi düşük yerler ya da dindarlık seviyesi yüksek-düşük yerler şeklinde bir biçimlenme de çok net olarak görünüyor. Ya da bu ekseni modern, batılı gündelik hayat pratiklerine sahip, seküler hayat tarzının olduğu yerler, daha muhafazakâr hayat tarzının ve muhafazakâr değerlerin hâkim olduğu yerler şeklinde okumak mümkün.

 

Üç parçalı Türkiye fotoğrafı

 

Dolayısıyla aslında iki eksen üzerinde ama dört köşesi değil, artık üç köşesi olan, bir tarafta daha muhafazakâr, yüzde 55-60’lar mertebesinde bir muhafazakâr kitle; bir tarafta yüzde 15-18 mertebesinde Kürtler ve diğer bir tarafta da yüzde 25-30’lar mertebesinde seküler hayat tarzının ve modern hayat pratiklerinin geçerli olduğu kitle ve coğrafya şeklinde üç parçalı bir Türkiye haritası var önümüzde.

Tabii haritaya rengini veren dördüncü bir unsur da bu siyasal tablonun tarihsel geri planının oluşu. Bu sözünü ettiğimiz kimlikler, siyaset, siyasi kutuplaşmalar, hayat tarzı ayrışmaları sadece bugüne dair bir mesele değil, 150-200 yıllık bir geçmişin de ürettiği sonuç aynı zamanda.  Bu toprakların 150 yılı aşan bir kalkınma ve modernleşme çabası var. Baktığınız zaman o haritaya, bundan kendince nasibini almış, görece gelişmiş, kentleşmiş, hatta metropolleşmiş, gündelik hayat pratikleri bakımından daha Batılı hayat tarzına yaklaşmış bir coğrafya ile oldukça geride kalmış Kürt coğrafyası ve yollardan, barajlardan, kamu hizmet ve yatırımlarından medet uman ve talep eden İç Anadolu, Karadeniz gibi bölgeler... Dolayısıyla da kimliklere sıkışma ve kutuplaşma kolayca bitirilecek bir mesele değil; hem tarihsel hem sosyolojik hem siyasi hem kültürel boyutları olan bir ayrışma.

Öte yandan, “evet” ve “hayır” oylarının kombinasyonuna baktığımızda AK Parti’nin içinde bir kesim AK Parti’ye oy veriyor, verecek ama sandığa gidip “evet” demediler, çünkü içeriğe ikna olmadılar. Buna karşılık MHP’den de bir kesim “evet” oyu verdi. Potansiyel “evet” oylarında asıl kayıp MHP’de, çünkü mertebe olarak söylersek MHP’nin tabanının 3’te 1’i “evet” dedi, 3’te 2’si “hayır” dedi. Hatta KONDA araştırmalarına seri üzerinden baktığımızda bu süreçte bir miktar MHP seçmeni de yalnızca “evet” pozisyonuna değil AK Parti tabanına doğru da kaydı. Toplamda baktığımızda AK Parti-MHP ittifakı 1 Kasım oylarından ya da potansiyel “evet” oylarından 10 puan kaybetmiş görünüyor.

 

Potansiyel evet oyunda kayıplar

 

Evet oy tabanı için şöyle bir sosyolojik analiz de yapmak mümkün. MHP tabanı daha çok geleneksel muhafazakâr bir hayat tarzına dayalı, referansları dini buyruklardan daha çok geleneklerden beslenen ve daha kentlileşmiş, ortalama lise eğitimli bir taban. Bu insanların metropollerde olan kısmı “hayır” oylarına yakın durdu. Çünkü onlar gündelik hayat pratikleri bakımından seküler hayat tarzına sahipler ya da daha yakınlar.  Onlar seküler dünyanın hayat tarzı üzerindeki baskı kaygılarını paylaştılar ve “hayır” dediler. Onun için İstanbul, Aydın, Balıkesir, Adana, Antalya, Mersin, Manisa gibi yerlerdeki MHP tabanı “hayır” tercihine yöneldi. İç Anadolu’da geleneksel muhafazakâr olmakla beraber dindar pratiklere de hâkim olan, dindar muhafazakârlarla iç içe olan coğrafyadaki MHP’liler ise “evet” oyunu verdi. 

AK Parti ve MHP siyasi ittifakının özellikle metropollerdeki oy kaybında bir başka belirtiyi daha gözlemek mümkün. AK Parti Ankara, İstanbul, Eskişehir gibi yerlerde görülüyor ki kitlesine tam doğru cevabı veren bir parti konumundan giderek uzaklaşma belirtisi gösteriyor. 

Metropollerde son 15 yılda ekonomik ve sosyal hayattaki ağırlığının artmasına öncülük ettiği kitlelerin yeni ihtiyaç ve taleplerine cevap üretmeyen, şovenliğe, dinciliğe, kimliğe ve partizanlığa yaslanan politika ve söylem yeni ihtiyaç ve talepleri karşılamaya yetmiyor da olabilir. AK Parti oy tabanının tüm rengini göstermiyor olsa da, bu belirtinin kalıcı olup olmadığını gelecek seçimlerde daha net olarak göreceğiz.

 

Hayır oyları çeşitlilik gösteriyor

 

Buna karşılık CHP ve HDP başta olmak üzere MHP’lilerin üçte ikilik bölümü, SP ve diğer birçok farklı siyasi grup “hayır” oylarını oluşturdu. “Evet” oyları nispeten milliyetçi ve muhafazakârlardan oluşurken, “hayır” oyları sosyalistlerden İslamcılara, sekülerlerden muhafazakârlara, Kürtlerden Alevilere çok daha farklı siyasi ve kültürel kümelerin bir araya geldiği bir çeşitlilik ve çoğulculuk gösteriyor. Ve asıl “hayır” oylarını tanımlayacak asıl kavram “bulut muhalefet” kavramı. Çünkü hem “hayır” oyları içinde hem de “hayır” kampanyalarındaki aktiflik üzerinden bakıldığında, parti kimliklerinden öte, anonim-isimsiz-adressiz bir dalganın da altını çizmek gerekiyor. Ki bu referandum sonrası siyasi gelişmeler için daha da dikkat kesilmemiz gereken bir dip dalga bu.

 

Demografiye paralel siyasal tercih değişimi
 

İstanbul Ankara gibi metropollerin referandum tercihlerinin dağılımına bakıldığında bir başka dip dalga daha gözlemek mümkün. İç göç kırlardan kentlere, kentlerden metropollere doğru akarken metropollerin içinde de hareket devam ediyor ve merkeze doğru bir yoğunlaşma yaşanıyor. Bu hareket metropoller içinde de bir başka anafor ve yerel demografik değişimler üretiyor. Bu nedenle geleneksel olarak siyasi davranışı konusunda keskin kanaatler olan bazı merkezlerde, ilçelerde değişen demografiye paralel olarak siyasi tercihler değişiyor. Örneğin Beşiktaş, Kadıköy gibi yerlerde belirli bir nüfusun yoğunlaşması, Üsküdar gibi yerlerde siyasi tercihin kökten değişiyor gibi bir örüntü görülmesi bu dinamiğin sonucu. Bu tür örüntüler de bir dip dalgadan beslendiği için geçici değil kalıcı olacak.

 

Fotoğrafın ana renkleri

 

Bu fotoğraftır elimizde olan ve bu fotoğraf da yeni bir şey değil bakarsanız. Aşağı yukarı 2011 genel seçimlerinden beri önümüzde. Üç genel seçim, bir yerel seçim, bir cumhurbaşkanlığı seçimi ve şimdi de bir anayasa referandumu; beş kez sandığa gidildi ve sürekli benzer fotoğrafı görüyoruz.

Her bir seçim sonrasında aynı tablo ve fotoğrafla karşılaşıyorsak, kimliklere sıkışma ve kutuplaşma hem tarihsel hem sosyolojik, ekonomik ve siyasal süreçlerden beslenerek kalıcılaşıyor diyebiliriz. Bu tespitten yola çıkarak da sonuçlara kim kazandı, kim kaybetti diye değil, daha çok durumun gösterdiği toplumsal sorun ve hatta riski anlamak için bakmamız ve kafa yormamız gerekir. Artık asıl sorunumuz ortak yaşam irademizin zayıflaması, “biz” duygumuzun, tahayyülümüzün eksilmesidir. 

Giderek duygusal olarak ayrışıyoruz, birbirine değmeden yan yana ayrı hayatlar, kaygılar, umutlar yaşıyoruz.

Yine her seferinde siyasi tabloda bir Kürt gerçeği ile karşılaşıyorsak, herkesin sorun vardır, yoktur tartışmasına takılmadan samimiyetle bu gerçeği görmesi ve düşünmesi gerekir. Mesele bizim tanımlarımızdan, tanıyıp tanımamamızdan, bilip bilmememizden bağımsız olarak orada, haritada, gerçekliğin içinde duruyordur.

Her ne kadar kimlikler, kutuplaşma gibi ana renklere odaklanıyor olsak da bu fotoğrafın tarihsel, kalkınma ve refah arayışlarından da beslenen önemli bir yanı var.

SÜRECEK...

Yazarın Diğer Yazıları

Esad kaçtı, oyunun bir perdesi daha kapandı: Peki Suriye halkının kaderi bize hangi uyarıyı veriyor?

Suriye halkının diktatörden kurtulma sevincine ortak olurken, kaderi bize de bir uyarı içeriyor. Türkiye, Suriye’deki PYD ve Kürt hareketinin pozisyonel fırsat alanı, bunun içerideki Kürt meselesine etkileri gibi bir dizi ve karmaşık nedenle hem siyasal hem kültürel gerilimin bir parçası

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

"
"