15 Haziran 2013

Önerim parkın boşaltılmasıdır

Gençler “sınavlara gidiyoruz, geleceğiz” pankartları asıp bir süreliğine ara vermelidirler

“Bugünden itibaren tüm yurda ve hatta dünyaya yayılan mücadelemizden gelen dinamizmle ve gücümüzle ülkemizde yaşanan her türlü haksızlığa ve mağduriyete karşı direnişi devam ettireceğiz.”

Taksim Dayanışması’nın biraz önce medyaya düşen açıklaması bu cümleyle bitiyor.

Haksızlık ve mağduriyet genel bir tanımlama. Kulağa da hoş geliyor. Ama Gezi Parkı direnişini de bundan sonra yapılması gerekenleri ve yapılabilecekleri de açıklamıyor ne yazık ki.

Bu topraklarda bin yıldır somut başarılara ulaşmış hak mücadelesi yoktu. Biraz İslamcı hareket biraz da Kürtler bu konuda ilerleme kaydetti. İkisi de farklı mücadele yöntemleriyle de olsa askeri vesayetin geriletilmesini sağladılar ama hala devletin demokratikleştirilmesi ve yönetimin yerelleştirilmesi sağlanamadı.

Gezi Parkı direnişi bu iki siyasetin dışından gelişen bir sivil hak mücadelesi olarak bir ilk. Bir yandan bu ilk olma özelliği öte yandan değişen gündelik hayatın yeni ritmi ve dinamiklerinden üremiş ve başlamış olması nedeniyle daha da önemli zihni kırılmalar üretecek potansiyeli ve başarı vaadini barındırıyor.

Ama en büyük handikapı bu topraklardaki hak mücadelesinde İslamcı hareket ve Kürtler kadar başarı biriktirme hüneri ve deneyimi olmaması.

 

Hangi zaman aralığında Gezi Parkı direnişi?

 

Gezi Parkı direnişi ülke siyasi tarihinin en kritik kırılmalarının gelişmekte olduğu bir zaman aralığında gelişti. Yeni anayasa tartışmalarının ikircikli umutlarla da olsa gündemde olduğu, Kürt meselesine bir çözüm sürecinin umutvar bir noktada olduğu bir zaman aralığı bu. Hem Kürt meselesinin çözümü hem de yeni anayasa birbirini de tetikleyen ve besleyen süreçler. Bir bakıma birindeki başarı diğerindeki başarıyı da getirecek. Ve bu iki konudaki başarı eski devletin zihniyetinin artık bir daha geri dönülemez biçimde tarihe gömülmesi olacak.

Böylesi kritik bir var olma mücadelesine dönüşmüş süreçler ve yaklaşılan viraj doğal olarak statükonun askerlerini ve eskinin egemenlerinin ölüm kalım savaşına dönüşmüş durumda. Ak Parti ise eski yıkılırken yeniyi yalnızca kendi kimliği ve vizyonu üzerinden inşa etme çabasında.

Gezi Parkı direnişi yeniyi inşa etme yolunda, sivil muhalefetin katılımcı demokrasi müdahalesi bir bakıma. Ama kesinlikle statükonun askerliği de değil.

 

Karakteri örgütsüz oluşu ama…

 

Gezi Parkı direnişinin en büyük karakteristiği hiyerarşik bir örgütlülüğü içermemesi ve aktörlere göre değil bir meseleye göre bir arada olanların hareketi olması. İlk gününden itibaren de eskinin ve yeninin aktörlerinin her seferinde başarısız olan kendi zeminlerine çekme çabalarına, manipülasyonlarına ve provokasyonlarına sahne oluyor.

Bir yandan bu çabalar öte yandan da başarı biriktirme hüner ve becerisindeki eksiklikler, hedefi muğlak ulvi söylemler. Bir yanda “her seçeneğin doğru olması”  için farklılıkları ve renkleriyle bir arada direnen “multiple choice kuşağı” gençler öte yanda hala kendini yenilemeyi başaramamış sol siyasetler.  Bir yanda her bir kararı tartışarak ve uzlaşma üreterek karar verenler öte yanda kendi içyapısında, söyleminde, dilinde demokratlığın esamesi okunmayan örgütler.

 

Hedef ne?

 

Gezi parkı direnişinin zihni kırılmalar dışındaki somut hedef ve kazanımı ne olabilirdi:

Kısa vadede Gezi ve Taksim Projelerinin durması.

Orta vadede siyasetin doğallaştırılması. Anayasa için de referanduma gidilecekse bile Gezi Parkı için de tartışmaları, düşünceleri, konuşmaları, toplantıları, yürüyüşleri, örgütlenmeleri engelleyen yasaların temizlenmesi, siyasetin demokratikleştirilmesi.

Uzun vadede yönetimin merkeziyetçilikten ve keyfilikten çıkarılıp yerelleşmesi ve katılıma açık olması.

Bu noktadan bakılınca da kısa vade için bir umut ışığı güçlü olmasa da var. Orta ve uzun vade hedef ise direnişle değil yine siyasetle sağlanabilir.

O nedenle tüm bu farklı dinamikleri, meramları ve pozisyonları dikkate alınca benim önerim direnişin bu aşamasında parkın boşaltılmasıdır. Gençler “sınavlara gidiyoruz, geleceğiz” pankartları asıp bir süreliğine ara vermelidirler.

Hükümet süreç içinde her gün değişen dinamikleri anlayamamış ve süreci yönetememiştir evet. Ama direnişçiler de değişen aynı dinamikleri okumak ve günbegün yeni hareket tarzı üretmek konusunda başarısız olmamalıdırlar.

Gezi Parkı direnişinin pratik ve zihni kazanımlarını kalıcılaştırmak ve berhava etmek onların elinde. Onlar sağlam bir temel attılar. O temelin üzerinde yeni siyasetin duvarı tuğla üstüne tuğla koyarak kalıcılaşabilir. Yoksa bir gece de büyük köşkler inşa edilemeyeceğini hayat her gün söylüyor hepimize.

Yazarın Diğer Yazıları

Kimlik sayımı değil, hayat üzerinden siyaset

2010’dan beri neredeyse her yıl bir kez ya genel ya yerel seçim ya da referandum için sandık başına gidiyoruz. Kimliklere, kutuplaşmalara sıkışmış siyasi zeminde kaç seçim yaparsak yapalım sonuç değişmiyor. Seçim değil aslında her seferinde kimlik sayımı yapıyoruz. O nedenle ne ekonomik kriz ne yaygınlaşan yolsuzluk ne de artık iyiden iyiye kalıcılaşan yoksulluk ve adaletsizlik seçmen tercihlerini etkileyebiliyor

2024 yerel seçimlerine doğru olasılıklar ve muhalefet

Şurası çok açık; tavanda kurumsal ve bölgesel düzeyde ya da tabanda yerelde ve seçmen düzeyinde ittifaklar olmadan muhalefetin işi çok zor. Öte yandan 100’üncü yıl kutlamalarında bir kez daha tanıklık ettiğimiz toplumsal seküler direnç hala güçlü. Çoğunluk laiklik ve muasır medeniyetten yana

Çare, inadına siyaset

Metropoll’ün "Türkiye’nin Nabzı Ekim 23" araştırması gösteriyor ki, seçimlerin üzerinden yalnızca 5 ay geçmiş olmasına rağmen seçmen siyasi tercihini sorgular hale gelmiş. Seçmenin yarısı ya parti tercihini değiştirmiş ya da siyasetten uzaklaşmış. Seçmen doğal olarak oy verdiği partisine bakıyor, oyunu hak edip etmediğini sorguluyor. Ancak bu partilerden uzaklaşma, liderlerin beğeni düzeylerinde gerileme, geleceğe dair karamsarlığın artması aynı zamanda yeni bir söze, sese, yüze de fırsat alanı açıyor