03 Mart 2011

Mazbut modernler

Benim “bizim akvaryum” dediğim “endişeli modernler” sıkça konuşuluyor, bu hayat tarzı


Benim “bizim akvaryum” dediğim “endişeli modernler” sıkça konuşuluyor, bu hayat tarzı kümesine sıkça atıfta bulunuluyor. Fakat anımsatmak isterim ki, tüm modernler endişeli değil. 
Ayrıca, Anadolu kentlerine veya büyük ilçe merkezlerine çeşitli toplantılar vesilesiyle gittiğimde gözlüyorum ki, oralarda endişeli modernlerden farklı, bazı konularda onlardan daha da sert, bazen konuşmak, diyalog kurmak yollarının bile oldukça tıkalı olduğu gözlenen başka bir kesim var. 
KONDA’ya ait ve “hayat tarzları” araştırmasında daha kentli değerlere sahip, özellikle gündelik hayatın içinde daha kentli bir hayat ritmini benimsemiş hayat kümeleri için “modern” tanımını kullanmıştık. Araştırma bulgularından bir tanesi bu tanım çerçevesinde toplumun üçte birinin modern tanımı içinde olduğuydu.
Bu üçte birlik kesim elbette homojen değil. Değerleri, algı ve beklentileri, korkuları üzerinden bakıldığında bu üçte birlik modern kesim kendi içinde de “endişeli modernler”, “mazbut modernler”, “muhafazakâr modernler” olarak üç ayrı kümeye ayrışıyor.
Endişeli modernler üzerine sıkça konuşulmakta, atıfta bulunulmakla beraber “mazbut modernler” ve “muhafazakâr modernler” üzerine daha az konuşuluyor ve hatta bu iki modern hayat kümesi ıskalanıyor. 
Geçen hafta gittiğim üç toplantıda yine aynı gözlemde bulununca, “mazbut modernler” ve “muhafazakâr modernler” için de yazmak kaçınılmaz oldu. 

Özürlükçü, laik ama en kötümserler

Fikirleri açısından oldukça modern ve özgürlükçü olan “mazbut modernler” aynı zamanda, en laik ve en kötümser hayat tarzı kümesi. Gelir seviyesi ülke ortalamalarında olan mazbut modernlerin, şehir yaşamında mücadele etmeye devam ettiğini söylemek mümkün. Bu tespite dair en önemli belirti, eğitim ve kültür seviyeleri başkalarına göre biraz daha yüksek olduğu halde araba almak, lokantaya, tatile gitmek gibi bazı kentli ve modern yaşam aktivitelerini, daha dar gelirli bazı kümeler kadar bile gerçekleştirememesinden ve bazı geleneksel görüşlerinden anlaşılıyor. “Mazbut modernler” aynı zamanda ibadetle ilişkisi en zayıf küme.  
Ama galiba “mazbut modernler” için en kısa tanım, Cumhuriyetin coşkulu ilk yıllarının ve eğitiminin biçimlediği, “bizim akvaryumdakilerin” anne babaları ya da bir önceki kuşakları olduğu.  

Mazbut modernlerin demografik özellikleri 
Bu kümenin demografik özellikleri ilk bakışta Türkiye ortalamalarından farklı görünmüyor, hatta birçok alanda uçlar görünmüyor, veriler ortalarda toplanmış. Örneğin yaş, eğitim, gelir ve hane büyüklükleri ülke ortalamalarında. Ne çok genç, ne çok yaşlı, ne çok fakir, ne çok zengin bulunuyor. Bununla birlikte bazı farklılıklar elbette göze çarpıyor. Bekâr oranı nispeten düşük ama evli olanların çoğunluğu görücü usulüyle değil, karşılıklı karar vererek evlenmiş. 
Çalışma durumundaki dağılım en tanımlayıcı olan verilerden birisi. “Mazbut modernlerin” toplamında % 16’lık, erkeklerinin % 30’luk, çalışanlarının % 60’lık bir kesimi işçi olarak çalışıyor. Mazbut modern kadınların % 70’i ise ev kadını, erkeklerin dörtte biri emekli. 
Çalışma durumu kadar etnik köken ve mezhep dağılımı da kümeyi tanımlıyor. Kümedeki her beş kişinin dördü Türk. Her on mazbut modernin birinin anadili Kürtçe. Sünni Müslüman oranı ise tüm kümeler arasında en düşüğü,  çünkü kümedekilerin üçte biri Alevi olduğunu belirtmiş. Alevilerin böyle yüksek oranda olması, ülkedeki Alevilerin yarısından fazlasının bu kümede toplanmış olması, kümenin değerlerini ve fikirlerini ciddi ölçüde etkiliyor. 
Neredeyse hepsi kentlerde ve metropollerde yaşayan bu küme insanlarının, yine de ancak üçte biri apartmanda oturuyor. Yarısı müstakil, geleneksel tip evlerde yaşıyor. Yani önemli bir kesimi geleneksel kentlerde ve büyük ilçe merkezlerinde yaşıyor. Buna rağmen ev sahibi olanlar, diğer kümelere göre daha az. 
Mazbut modernleri tanımlama çabasına yarın da devam edeceğim. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"