14 Aralık 2010

Kurultaya doğru CHP- 2

Araştırma bulgularına baktığımızda CHP seçmeninin algı ve beklentilerine kötümserliğin hakim...

Kötümser ve umutsuz CHP tabanı

Araştırma bulgularına baktığımızda CHP seçmeninin algı ve beklentilerine kötümserliğin hakim olduğunu görüyoruz. CHP seçmeninin hem kendi hem de ülke hayatına dair algı ve beklentileri kötümser. Daha da dikkate değer olanı ise son üç yılda bu kötümserlik CHP seçmeninde yükselmektedir.
22 Temmuz 2007 seçimlerinden bir hafta önceki araştırma bulgularında CHP seçmeninin yüzde 64’ü kendi hayat şartlarının beş yılda kötüye gittiği algısındayken, gelecek beş yıla dair beklentisinde de yüzde 34’ü kötümserdi. Ülke hayatı üzerine sorularda ise aynı tarihte, CHP seçmeninin yüzde 70’i son beş yılın kötüye gittiği algısına sahipken, yüzde 33’ünün ülke hayatına dair beklentisi de kötümserdi.

Grafikte de görüldüğü gibi CHP seçmenlerinin üç yıl sonraki algı ve beklentilerindeki kötümserlik dozu oldukça artmış. 2010 Ekim KONDA Barometresi bulgularıyla bakıldığında CHP seçmenlerindeki kötümserlik ve umutsuzluk artışı dikkat çekici.   
CHP seçmeninin yüzde 64’ü kendi hayat şartlarının, yüzde 70’i de ülkedeki genel hayat şartlarının kötüye gittiği algısına, yüzde 55’i gelecek beş yılda kendi hayat şartlarının, yüzde 63’ü de ülkedeki genel hayat şartlarının kötüye gideceği beklentisine sahip. 
CHP seçmenlerinin ülke hayatına dair kötümser algı ve beklentileri bir nebze anlaşılabilir. Muhalif olunan ve giderek hayatın her alanına damgasını vuran bir iktidar partisi döneminde ülkeye dair kötümserliğin artıyor olmasında çok da sorun olmayabilir. Fakat kendi hayatlarına dair olan kötümserlik ve umutsuzluk halindeki çarpıcı artış oranları incelenmeye ve üzerinde düşünmeye değer görünmektedir. 

Partilerinden de umutsuzlar

Bu kötümserliği ve umutsuzluğu artıran faktörler somut hayat şartları olduğu kadar, temsilcileri olan siyasi partinin başarısına olan güvensizlik de ayrıca özel bir faktör olabilir. Yani siyasi hayatta, oy verdikleri partinin iktidara ulaşacağına ya da ülkenin sorunlarını çözme kapasitesi ve iddiasında olduğuna duyulan güvensizlik, bu kötümserliğin ve umutsuzluğun artmasına neden olabilir.
Nitekim, ülkenin en acil, en önemli sorunlarını hangi parti çözebilir sorusuna CHP seçmeninin ancak yarısı kendi partilerine işaret etmektedir. 2007 Temmuz’unda genel seçimler öncesinde acil sorunları CHP çözer diyen CHP seçmenleri arasında yüzde 66 iken, bu oran 2009 yerel seçimler öncesinde yüzde 40’a düşmüştü. Bu oran Baykal’lı dönemin son aylarında Mart 2010’da yüzde 49 iken Kılıçdaroğlu ile beraber yüzde 52’ye (Haziran 2010) çıkmışsa da Eylül 2010’da yeniden yüzde 49’a düştü.

Ülkenin en acil sorunlarını çözmek için “yeni parti lazım” diyenler ve “bu sorunlar böyle sürer, gider” diyenler Temmuz 2007’de yüzde 34 iken, Eylül 2010’da yüzde 51’dir. 
Yani CHP seçmeninin yarısı hala partisinin sorun çözme kapasitesinden emin değildir. Bu programa ya da kadrolara da güvensizlik anlamına gelmektedir. 
Ekim 2010 bulgusuyla, bugün seçim yapılsa kim kazanır sorusuna, CHP seçmenlerinin yalnızca dörtte biri kendi partisinin kazanacağını söylemekte, yarıya yakını da Ak Parti kazanır cevabı vermektedir.
Bu verilerden ortaya çıkan partinin ve örgütün önce kendi seçmenine umut ve heyecan vermesi gerektiğidir.

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"