12 Haziran 2012

Kürtler'de hayat tarzları ve siyasi tercih

Algılar ve duygu halleri bu denli birbirlerinden farklı ise benzer farklılaşma hayat tarzlarında da gözleniyor mu sorusu bu noktada anlam kazanıyor

 

Algılar ve duygu halleri bu denli birbirlerinden farklı ise benzer farklılaşma hayat tarzlarında da gözleniyor mu sorusu bu noktada anlam kazanıyor.

Aşağıdaki grafikte çubukların toplam uzunluğu o kümenin (diğerlerine kıyasla) büyüklüğünü ve her kümedeki oy dağılımını gösteriyor.

Önce şunu hatırlatalım; Kürtlerin siyasi tercihlerine bakıldığında onda dokuzu Ak Parti’li ve BDP’li. Yani CHP başta olmak üzere Kürtler arasında diğer partilerin ve siyasetlerin henüz bir karşılığı yok. Henüz bu eğilimin değişmediği de her ayın araştırmalarında görülüyor.

Grafikten de görüldüğü gibi dindar muhafazakar hayat tarzına sahip Kürtlerin yüzde 65’i Ak Parti’ye oy vereceğini söylerken, yüzde 31’i BDP’li. Geleneksel muhafazakar hayat tarzına sahip Kürtlerin ise yüzde 49’u BDP’li iken, yüzde 39’u Ak Parti’li. Ağırlığı CHP olmak üzere diğer partiler ancak modern hayat tarzına sahip Kürtler arasında hayat bulabiliyorlar.

 

\

 

Henüz tek belirleyici değilse de Kürtler arasında da hayat tarzlarına göre oldukça kayda değer bir farklılaşma olduğu bu grafikte de görülebiliyor.

 

Kürtler ve siyasi kutuplaşma

 

Kürtler arasında oluşan ayrışmanın Uludere’den sonra nasıl değiştiğini gösteren en anlamlı analiz ise ülkedeki siyasi kutuplaşma ve bu kutuplaşma içinde Kürtlerin duruşları. Aşağıdaki grafikte ülkede yaşanan Ak Parti yandaşlığı ve karşıtlığı eksenindeki kutuplaşmayı görüyorsunuz.

Periyodik olarak gerçekleştirilen “KONDA Kutuplaşma endeksinde” Ak Parti yandaşlığı ve karşıtlığı eksenindeki kutuplaşma şöyle hesaplanıyor: Ak Parti ve etrafında gelişen dokuz ayrı siyasal tartışma konusuna dair her bir soruda Ak Parti yandaşı cevap veriyorsanız 1 puan alıyorsunuz. Dokuz puan almış olmak demek dokuz tartışmada da Ak Parti ile beraber pozisyon alıyorsunuz demek. Sıfır puan ise tüm konularda Ak Parti karşıtlığında pozisyon alıyorsunuz anlamına geliyor.

Bu sorular Ergenekon davasına bakıştan Ak Parti’nin irticacı olup olmadığına, anayasa tartışmalarından 4+4+4 eğitim sistemine kadar bir dizi tartışmayı kapsıyor.

Böyle bakıldığında şu anda her beş kişiden üçü, herhangi bir muhakeme yürütmeden Ak Parti yandaşı veya karşıtı bir pozisyon alıyor ve bu oran giderek de yükseliyor. Yani siyasal kutuplaşma kalıcılaşıyor.

Kutuplaşma üzerine söylenecek daha çok şey olsa da biz yine Kürtlere dönelim. Şimdiye dek bu kutuplaşma grafiği yapıldığında BDP’li Kürtler Ak Parti yandaşı pozisyonunda duruyorlardı. Yani siyaseten farklı oy verseler de BDP’li Kürtler de Ergenekon davasına destek verir, Ak Parti’nin reformlarını onaylar tutum içindeydiler.

Şimdi, yani Uludere’den sonra bu tutum değişmiş görünüyor. Artık BDP’li Kürtler de anayasa değişikliklerini Ak Parti’nin yargıyı ele geçirmesi, Ergenekon davasını askerlerin itibarıyla oynanması olarak gören bir pozisyona doğru kayıyorlar.

Bu da BDP’li Kürtlerin Ak Parti’den umut ve beklentilerinin artık kalmadığı bir pozisyona doğru kaymakta olduklarını gösteriyor.

 

\

 

Öte yandan Ak Parti’ye oy veren Kürtler hala eski pozisyonlarında durmaya devam ediyorlar.

Kısaca Kürtler de kendi aralarında tıpkı Türkler gibi Ak Parti yandaşlığı ve karşıtlığı ekseninde kutuplaşıyor.  Yukarıda değindiğimiz gibi bu kutuplaşmanın hayat tarzı ayrışması, kimlik tanımı gibi toplumsal kökenleri de var. Tıpkı Türkler gibi Kürtler de kendi aralarında siyasi kutuplaşmanın pençesindeler ve bu siyasi kutuplaşma giderek hayat tarzları üzerinden toplumsal kutuplaşmaya dönüşme potansiyeli taşıyor.

 

Kutuplaşma oy tercihi değişimini engelliyor

 

Ve Ak Parti’de bunu biliyor. Başbakan’ın PKK’yı lanetlemekten giderek BDP’ye oy veren tüm Kürtleri de hedef alan konuşmaları bu kutuplaşmayı besliyor.

“Başbakan ve Ak Parti, yerel seçimlere yönelik hamleler sanılan bazı açılımları daha derin bir strateji içinde yapıyor belki de. Ak Parti, 22 Temmuz sonrası seçmeniyle ilişkisini yeniden yapılandırmayı, seçmenini blok tabanı haline dönüştürmeyi hedefleyerek, her gün biraz daha söyleminde bir adım öteye gidiyor. Bu bloklaşma da din üzerinden yapılıyor. Gündelik tartışmalarda bilerek ya da bilmeyerek, din üzerinden yani meşruiyeti tartışılmaz referanslar dizisinden beslenerek gelişiyor.”…

“Sözün özü, müthiş bir kutuplaşmaya doğru sürükleniyoruz. Şiddetin dili ister somut, ister kelimelerde olsun hepimizi esir almış, gidiyoruz. Yalnızca kendi bulunduğumuz kutuptan diğerlerine ve meselelere bakarak konuşuyoruz ve farklı, sakin, serinkanlı sesleri de önce bir kutbu seçmeleri için bastırıyoruz.”  (Radikal, 17.03.2008, Siyasileşme kutuplaşmaya dönüşüyor)

Dört yıl önce yazdıklarımıza bugün eklenecek fazla da bir şey yok. Dört yılda gelişen iki önemli durum var: Birincisi toplumsal kutuplaşmanın boyutu ve sertliği oldukça ürkütücü boyutlara gelmiş halde. Üstelik bu kutuplaşma hem hayat tarzı, hem etnik kimlik hem de dini kimlik üzerinden gelişiyor. Yaşanan kutuplaşma eksenlerinden birisi Türk-Kürt kutuplaşması. Ki bu durum “Kürt meselesinde Algı ve Beklentiler” araştırmasıyla da tespit edilmiş ve T24’de yayınlanmıştı.

İkincisi de tıpkı Türkler gibi Kürtler de kendi içlerinde giderek kutuplaşmış durumdalar.

Dolayısıyla da bu kutuplaşma ruhu seçmen tercihlerinin değişmesini engelliyor. Bu durum da Ak Parti’ye yarıyor. Nitekim Uludere katliamı gibi bir olay bile Kürtler arasında henüz önemli bir oy tercihi değişikliğine neden olmamış gibi görünüyor.

 

Uludere Kürtler'in oy tercihini değiştirdi mi?

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"