11 Ekim 2010

Kürt meselesi ve yönetim yapımız

Osman Baydemir, bayrak da dahil demokratik özerklik meselesinde bir çıkış yapınca nihayet yönetim meselemizi konuşur olduk.

Osman Baydemir, bayrak da dahil demokratik özerklik meselesinde bir çıkış yapınca nihayet yönetim meselemizi konuşur olduk. Üstelik referandum sonrası yeni anayasa tartışmalarımız da hızlandığına göre, yeni anayasanın devlet kurgusunu ve zihniyetini yalnızca Kürt meselesinde değil, genel olarak tartışmamız gerektiği açık.


Hafta sonu 15 akademisyen, siyasetçi, sivil toplumcu ve emekli bürokrat, kapalı bir beraber çalışma, düşünme toplantısında bir araya geldi. Yönetim meselemiz üzerinde oldukça yararlı bir ufuk turu ve fikir egzersizi yapma fırsatımız oldu. İki üç yazıda bu mesele üzerine yüksek sesle, yazarak düşünmeye ve analize devam edeceğim.


Kanaatimce ilk önemli başlangıç noktası Kürt meselesini ve yönetim meselesini doğru tanımlamamız, birbiriyle ilintisini doğru perspektife oturtmamız.


Bir Kürt meselemiz var, bazı boyutları yalnızca Kürtlere ve bölgeye ait olan, bazı boyutları tüm ülkeye dair, tüm yurttaşların sorunlarını kapsayan. Yalnızca Kürtlere ve bölgeye ait olmayan, tüm ülkenin demokratikleşme ve insan hakları sorunları, yönetim sorunları, dış politika gibi farklı boyutlar Kürt meselesinin bileşenlerinden. Yani yönetim meselemiz Kürt meselesinin önemli bileşenlerinden bir tanesi.


Kürt meselesi ise yönetim meselemizin nedenlerinden bir tanesi. Yönetim ve Kürt meselelerinin birbiriyle ilişkisi simetrik ya da aynı eksen üzerinde var olan meseleler değil. İki meselenin neden sonuç ilişkileri doğrudan değil.


Bu tespit doğruysa, Kürt meselesi ya da yönetim meselesinin birinin tek başına çözümü diğerini ortadan kaldırmayacaktır. Yönetim meselesini çözersek Kürt meselesinin önemli bileşenlerinden birisi çözüleceği için elbette Kürt meselenin genel ağırlığı azalacaktır, bir boyutu halledilmiş olacaktır. Fakat Kürt meselesini halledersek yönetim meselemizin çözümü oldukça hızlanacaktır. Çünkü en önemli zihni engel ve tıkaçlardan birisi ortadan kalkacak, yönetim meselemiz biraz daha soğukkanlı ve rasyonel bir zeminde ve dilden konuşulmaya başlanacaktır.



Nitekim Osman Baydemir bayrak dahil özerklik sözü edince, bu zihni engeller hemen devreye girdi ve yönetim meselesi değil, yalnızca Kürtlerin gerçekte ne istediği tartışmaları her şeyi bastırır gibi oldu. Osman Baydemir’in ya da Kürtlerin demokratik özerklik talep ederken içeriği, detayları konusunda kafalarının henüz karışık olduğunu düşünsem de, yönetim meselemizin tartışma gündemine gelmesi açısından yararlı oldu.



Nedir yönetim meselemiz? Merkeziyetçi bir devlet yapısının, temsili demokrasiye dayanan siyasi iktidar eliyle yürütülen tüm yönetim mekanizmaları, bölümlenmeleri ve kurumlaşmaları, karar süreçleri ve tüm bir zihniyet yapısıyla 2010 Türkiye’sini, toplumunu, gündelik hayatını ve sorunlarını yönetmeye yetmemesidir. Hayatın geldiği karmaşıklığı ve sorunları bu yönetim sistemiyle yönetemediğimiz açıktır. Bu yönetim düzeninin ardındaki zihniyet dünyasının ve ön kabullerinin bugünün insanı ve sorunlarıyla problemi var. Sistemin karar süreçleri insanı, toplumu yani sorunların sahiplerini dışarıda bırakıyor. Bu sistemde şeffaflık, denetlenebilirlik neredeyse yok.

Kısaca tanımlamaya çalıştığım bu yönetim düzeninin yeni baştan kurgulanması ve devletin yeniden yapılandırılması gerekiyor. Aslında Türkiye’de bu sorunları bilmeyen de yok. Buna siyasetçiler,  bürokratlar da dahil. O zaman neden çözemiyoruz? Burada iki temel engel var: Birincisi var olan düzenin ardındaki zihniyet dünyası, diğeri de Kürt meselesinin ister gölgesi, ister ipoteği deyin, varlığı. Gelecek yazıda bu zihniyet dünyasını analiz etmeye çalışacağım.   

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"