17 Nisan 2018

Kimliklere sıkışmış ve kutuplaşmış siyasi zeminde bir Türkiye fotoğrafı: En büyük parti gri alandakiler!

"Gri alandakiler Türkiye'nin en büyük partisi"

“Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile...”
Edip Cansever

Pazarın dağıldığı akşam saatindeki görüntüyü veriyor memleket. Her şeyin kirlendiği, hayatın her alanında kalitesizliğin, kargaşanın, sıradanlığın, keyfiliğin, lümpenliğin yayıldığı günler yaşıyoruz.

Umutlanmaya ihtiyacımız var.

Siyaset kilitlenmiş, siyasetin tüm aktörleri yeni insanlardan ve fikirlerden beslenme yeteneğini kaybetmiş, gündelik hayatın ihtiyaç ve taleplerine karşı duyarsızlaşmış durumda. Karşı karşıya olduğumuz irili ufaklı tüm sorunları siyaset marifetiyle çözebileceğimize göre yeni bir siyaseti, yeni bir muhalefeti inşa etmek zorundayız.

Her şeyimizi güncel siyasetin şehvetine bırakmış, erken seçim olasılıkları konuşulurken Devlet Bahçeli’nin çıkışıyla somutlaşmış erken seçimle karşı karşıyayız. Seçimi ve olası sonuçlarını tartışmak daha kolay olsa da ben daha serinkanlı bir yerden konuşmak gerektiği kanısındayım. O nedenle bugünkü siyasi tablonun bize neler anlattığını serin yürekle analiz etmekle başlayalım.

Önce sayıların ve seçim sonuçlarının gösterdiği siyasi tabloya dair tespitlerimi paylaşmak istiyorum. Birinci olarak, siyaset konsolide oldu. 2002’den beri yapılan tüm seçimler bir arada değerlendirildiğinde, dört parti dışında kalan diğer partilerin toplam oy oranının 2002’deki yüzde kırklardan bugün yüzde beşlere gerilediği görülecektir.  Seçim barajının etkisi olmakla beraber siyasetin konsolide olmasının tek nedeni değildir. Konsolidasyonun kimliklere sıkışma, kutuplaşma gibi birçok siyasal ve toplumsal nedeni var. O nedenle Ak Parti’nin içinde şu kadar gizli Saadet Partisi oyu var, başkasının içinde bu kadar stratejik İyi Parti oyu var gibi sözler ve 2019’a dönük hesaplamalar gerçekçi değildir.

İkinci tespit aşağıdaki grafikten besleniyor. Grafik 81 ilin 1 Kasım seçim sonuçlarının çoklu mütekabiliyet analizi oy dağılımlarının benzerliğine ya da farklılığına göre illerin uzayda yerleşimini gösteriyor.

Üç Farklı Türkiye Coğrafyası

1 Kasım seçim sonuçlarına göre oluşturulan yukarıdaki grafikteki illerin dağılımına bakıldığında, dikey eksende sosyoekonomik gelişmişlik seviyesinin, yatay eksende ise etnik aidiyetin belirleyici olduğu anlaşılıyor. Partilerin tabanları da tam bu eksenlere oturuyor. Ve görülüyor ki sosyoekonomik gelişmişlik seviyesi yüksek illere CHP, sosyoekonomik gelişmişlik seviyesi orta ve düşük illerde Ak Parti ve MHP, Kürtlerin yoğun olduğu illerde HDP yerleşmiş durumda.

Aşağıdaki grafik ise 1 Kasım seçim sonuçları ile 16 Nisan halkoylaması sonuçları beraber yapılmış kümeleme analizi. Batı’da ve kıyılarda halkoylaması sonucu yüzde 58 hayır iken yine bu coğrafyada CHP yüzde 34,8 ve Ak Parti yüzde 42,8 oy oranına ulaşmış. Doğu ve Güney Doğu’da halkoylamasında yüzde 58 hayır çıkarken HDP yüzde 64,2 Ak Parti yüzde 28,8 oy almış. Orta Anadolu ve Karadeniz’de ise Ak Parti oyunun farklı yoğunlaştığı üç farklı il grubu var. Buralarda Ak Parti yüzde 53,8 ile yüzde 67,9 oranında oya ulaşırken halkoylamasında da yüzde 57,7 ile yüzde 71,1 oranında evet sonucu çıkmış.

Yukarıdaki haritaların gösterdiği üç farklı siyasi coğrafya var ama bu üç bölgenin ima ettiği ve gösterdiği başka parametreler de var. İlk temel parametre ekonomi. Batı ve kıyıların olduğu coğrafya kendi ekonomik dinamikleri ve ekonomik aktörleri ile yeterince güçlenmiş, devletin müdahalesi, yardımı ya da teşviki olmadan da kendi hayatını sürdürebilir bir coğrafya. Ortadaki coğrafya ise devletin ekonomik müdahalesi, katkıları olmadan hayatını sürdüremeyecek coğrafya. Güneydoğu ise sosyoekonomik bakımdan ülkenin en geri kalmış coğrafyası.

Haritada oluşan üç farklı coğrafyayı açıklayan ikinci temel parametre ise kültürel, toplumsal. Batı bölgeler kentleşmiş, hatta metropolleşmiş, kentli hayat tarzının ağırlıklı olduğu, hayat tarzı ve siyasi özgürlüklerin daha yüksek oranda talep edildiği bölgelerden oluşuyor. Orta Anadolu ise mütedeyyinlerin ağırlıklı olduğu, dindarlığın ve muhafazakar hayat tarzının hakim olduğu, geleneklerin yaşatılabildiği, istihdam ve refah için devletin gözlendiği bölgeler. Güney Doğu ise Kürtlerin var olduğu, kimlik ve tanınma taleplerinin ekonomik talepler kadar önde olan bölge.

Sonuçta karşımızda üç Türkiye var ve bu üç Türkiye coğrafyasının sadece siyasi tercihleri değil; hem kültürel dokuları farklı hem ekonomik dokuları farklı hem de ihtiyaç ve talepleri farklı.

Siyaset Konsolide oldu ve Muhalefet Partileri Bölgesel Sıkışmışlıklar İçinde

Varolan siyasi tabloya dair bir başka tespit ise siyasi rekabet eksikliğinin varolduğu. Ak Parti, coğrafyanın hemen her yerinde, Ege’de yüzde 40 ortalamada, Güneydoğu’da yüzde 27’lerde de olsa var; CHP belirli illerde, HDP bir başka yerde var. Dolayısıyla Türkiye’nin 81 ilinde siyasi rekabet eksik. Bu tespiti teyit eden bir başka bulgu 8 yıllık KONDA bulgularıyla bakıldığında “Ak Parti” diyenlerdeki iniş çıkışlarla, “kararsızım” veya “oy kullanmayacağım” diyenler neredeyse simetri. Siyasi tercihlerdeki dalgalanmayı belirleyen iktidarın ve Cumhurbaşkanı’nın yaptıkları ya da yapamadıkları, toplumun onlara tepkileri veya alkışları.

Aşağıdaki grafik ise bin evden derlenmiş 7 temel demografik veriye göre çoklu mütekabiliyet analizi grafiği. O hanenin eğitim durumu, hayat tarzı tercihi, dindarlık seviyesi, hane geliri, etnik köken, çalışma durumu ve siyasi tercihleri var. Oluşan grafik yukarıdaki 1 Kasım seçim sonuçlarındaki analizle aynı karakteri gösteriyor.  Görüldüğü gibi 81 ilin somut seçim sonucu ile 230 bin evin demografik verisinin gösterdiği tablonun dikey ekseni aynı. Sosyoekonomik gelişmişlik, gelir, eğitim dikey eksende aşağıya doğru düşüyor, dindarlık seviyesi yükseliyor. Yatay eksen ise yine etnik aidiyete göre değişiyor.

Dolayısıyla siz ister 81 il seçim sonucundan bakın, ister 230 bin hanenin demografik verilerinden bakın Türkiye fotoğrafı gözünüzde canlandığı zaman bir ekseni sosyoekonomik gelişmişlik, diğer bir ekseni de etnik kimlik üzerinden şekillenen siyasi, ekonomik ve toplumsal yapı.

 

Kimlik ve kutuplaşma siyasetine sıkışmış partiler

Aşağıdaki grafik ise yukarıdaki toplumsal doku grafiği üzerinde KONDA bulgularıyla siyasi partilerin seçmen tabanlarının bu grafik üzerinde konumlanışını gösteriyor.

CHP’ye ve Ak Parti’ye bakarsanız, konumları hiç değişmemiş. 8 yıl boyunca aynı sosyolojik, toplumsal ve ekonomik kümelerin içinde hareket etmişler. Ben buna kimliğe sıkışma diyorum. Arada bir tek HDP’nin hareketi var, o da biliyorsunuz 2014’te “Türkiyelileşiyoruz” derken bir miktar bu tarafa doğru yaklaşmıştı, daha sonra apayrı bir uca doğru savrulmuş. Dolayısıyla bu iki eksen üzerinden Türkiye toplumuna ya da siyasetine baktığınız zaman bu iki eksenin dört uç köşesi var: Türkçülük, Kürtçülük, dincilik, laikçilik. Giderek dört partinin de bu kimliklerin içine sıkıştığı ve ülke siyasetinin kimlik siyasetine hapsolduğu söylenebilir.

Gri alandaki seçmenler Türkiye’nin en büyük partisi

Son grafik ise KONDA’da geliştirdiğimiz bir analiz modeli. Seçmenlerin doğrudan söyledikleri siyasi tercihin yanı sıra, “hiçbir şartta vazgeçmem” dediği parti olup olmadığı, hangi partinin ülkenin sorunlarını çözüp çözemeyeceği, hangi partinin seçimi kazanıp kazanamayacağı gibi bir dizi soruda aynı parti ve lideri söyleyen insanlara biz “çekirdek” diyoruz. Bunların bir kısmına o partiyi söylemiş, diğerlerine farklı cevaplar vermiş olanlara “sempatizan” diyoruz. Seçimde bir partiye oy verecekse bile o partinin çekirdeği veya sempatizanı olarak tanımlanamayacak olan veya kararsızım diyen seçmenlerin olduğu kümeyi de “gri alan” olarak adlandırıyoruz.

Bu modelden hesaplanınca en büyük seçmen kümesi gri alandaki seçmen kümesi olarak yüzde 45’ler mertebesinde görünüyor. Bu yüzde 45 insan ne yapıyor? Bütün araştırmalarımız gösteriyor ki sadece gündelik hayatının geçim gailesi ile hanenin dirliği, düzenliği ile meşguller; siyasetten giderek umudu kesiyorlar ve “hangi parti ülkenin sorunlarını çözer” dediğimizde yüzde 50’si “Bu ülkenin sorunları çözülmez” noktasına gelmiş durumdalar. Bu insanların bir kısmının tabii ki bir siyasi tercihi var, hepimizin olduğu gibi ama o siyasi tercih artık bir umut taşımıyor ya var olan durumu korumayı hedefliyor ya da korkuları taşıyor. Dolayısıyla burada gördüğümüz gibi İyi Parti, Saadet Partisi ve diğer partiler yok, çünkü onlar hâlâ gri alanın içinde. 

Bugünkü siyasi tablonun ana başlıklarını özetlersek: siyasetin konsolide olduğu, dört partinin de kimliklere ve kutuplaşmaların içine sıkışmış olduğu ve kimlik siyasetini de besleyen bir tarihsel ve ekonomik süreçler de olduğu ve toplumun giderek sadece iktidarın yaptıklarına bakarak tepkisi veya alkışı ile pozisyon aldığı, muhalefet partilerinin siyasi zemindeki belirleyici rollerinin en aza inmiş olduğu bir fotoğraf var önümüzde.

Bu siyasi fotoğrafın bozulması lazım. Bu sürdürülebilir bir durum değil, umut vaat eden bir durum da değil. Çünkü bugün toplumun beklentileri de Türkiye’nin karşı karşıya olduğu meseleler de kimliklere sıkışmış, kutuplaşmış, müzakere yerine münakaşa ve münazaraya kilitlenmiş siyaset tablosuyla yönetilemez.

Devamı gelecek...

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"