04 Nisan 2011

Kadın ve siyaset

Eşit haklara sahip yurttaşların, haklara ulaşımlarının eşit olmamasının önemli bir


Eşit haklara sahip yurttaşların, haklara ulaşımlarının eşit olmamasının önemli bir sorun olarak ortaya çıktığı bilinmektedir. Temel ihtiyaçların giderilmediği bir durumda tam/bütün bir yurttaşlık söz konusu olamamaktadır. Bir hak alanı ya da hakkın kullanılamadığı durum diğer hakların kullanımını da tehlikeye düşürmektedir.
Yani kağıt üzerinde hakların eşit ve var olması yetmemektedir. Eğitim hakkını kullanamayan bir kadın peşinden istihdam ya da sağlıklı yaşam haklarını kullanabilmekte de dezavantajlı konumdadır. 
Kadınların sivil ve sosyal haklarına erişiminin olmadığı ya da sınırlı olduğu böyle bir durumda siyasi hakları da etkilenmektedir. Aynı zamanda karar verme ve politika yapma süreçlerine katılımları da sınırlı olduğundan, ihtiyaçlarını seslendirip, talep edememekte ve gerçekleşmesini sağlayamamaktadırlar. 
Buna karşılık eksik siyasi temsil de kadınların haklarının geliştirilmesini, hakların önündeki yasal ve toplumsal engellerin bertaraf edilmesini yavaşlatmakta, geciktirmektedir. 
Bunun yanı sıra tüm gerekler ve yasal çerçeveler eksiksiz tanımlanmış olsa bile asıl engeller zihniyet ve algı kalıplarında karşımıza çıkmaktadır.
Aşağıdaki tablo 75 yıllık siyasi tarihimizde milletvekili sayılarını, erkek ve kadın milletvekili sayılarına düzenlenmiş, kadın milletvekili yüzdesini ve yine yıllar itibariyle kadınlarda okuryazarlık oranlarını göstermektedir. 

Bu tablo bile göstermektedir ki, mesele milli gelir seviyesi ya da eğitim seviyesi türü somut gerçeklikler, koşullar değil, bir “zihniyet ve algi dünyası” ve “bu dünyadaki sorunlar” meselesidir.
Mesele cinsiyetler arası mücadele değil, zihniyetler ve algi kalıpları arası mücadeledir.

Herkes tercihine, meşrebine göre kadına dair, kadın hakları, kadının günlük hayattaki rollerine dair aldığı tutucu ve baskıcı pozisyona gelenekleri, inancını, dini emirleri, cinsiyet farkını, fiziki farklılığı kendine gerekçe yapmaktadır. 
Tüm araştırmalarımız göstermektedir ki, hayat tarzları farklılıklarını da ya da toplumdaki gerilim üreten bazı fay hatlarını da belirginleştiren şey kadına bakış, kadına gündelik hayatta biçilen rolle ilgilidir. 
Bu nedenle, kadına dair farklı zihniyet ve algı kalıplarıyla mücadele bir bakıma siyasidir de. Siyaset üzerinden sorunlarımızı aşmaya, yeni bir dünya kurmaya çabalarken kadın temsilinin eksikliği hayati hatalara yol açabilir. Hem siyasetin hem de toplumsal dönüşümün, kadına dair olumsuz zihniyet ve algi kalıplarını aşmanın önemli bir aracı kadınların siyasetteki ağırlığının artışıdır. 

Siyasette kadına olumlu destek

Sade vatandaş hem bu kadına dair sorunlu zihniyet ve algı kalıpları içinde düşünür ve davranırken bir yandan da içgüdüsel olarak belki de kadını siyasetteki varlığına eskiden olduğundan daha fazla destek vermektedir. 

Doğrudan hanesinde, eşinin, kızının, annesinin siyasete katılmasını destekleyenler yüzde 70 oranındayken, yüzde 13 desteklemeyeceğini, yüzde 6’sı da izin vermeyeceğini söylemektedir.
Aynı şekilde, oy vereceğini partinin listesinde kadın aday olması halinde kararının nasıl etkileneceği sorulduğunda, yüzde 63 oranında kararım değişmez, yüzde 23 adayın kim olduğuna bağlı denmekte, yüzde 9 kararım güçlenir, yüzde 5 kararımdan vazgeçerim cevabı verilmektedir.
 

Toplumun yüzde 86’sının “kadınların hayatın her alanında, çalışma hayatında, eğitimde erkeklerle eşit fırsatlara sahip olmalıdır” fikrinde olmalarıdır. Toplum genel olarak kadınların siyasete katılımını desteklemektedir. Büyük bir çoğunluk fırsat eşitliğine inanırken, yine çok önemli bir oranı siyasal işlerde kadın veya erkek olmanın fark etmediğini söylemektedir. 
KONDA’nın “siyasette kadın temsiline” dair yaptığı araştırma toplumun kadınların siyasetteki temsiline artık daha güçlü destek verdiğini ve hatta talep ettiğini göstermektedir. Araştırma kadına dair sorunlu zihniyet yapılarını içinde bulundurmasına karşın bir yandan da toplum kadının siyasetteki varlığının ve ağırlığının artmasına olumlu bakmakta ve umut verici bulmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"