11 Şubat 2013

Kadın meselesi

Kadın meselesi de Kürt meselesi gibi ülkenin geleceği için kilit taşı görevi görüyor

Nasıl ki ülkenin tüm siyasal ve hukuksal sorunlarının çözümünün önündeki en önemli zihnî kelepçe Kürt meselesidir, toplumsal sorunlarının çözümündeki en önemli zihni kelepçe de kadın meselesi.

Kadın meselesi diye benim tanımladığım şey esas itibariyle kadına gündelik hayatta biçilen rol.

Kadın meselesi de Kürt meselesi gibi ülkenin geleceği için kilit taşı görevi görüyor.

Eğer farklılıklara hoşgörüsü, kendine özgüveni, diğerlerine güveni, hukukun üstünlüğüne inancı yüksek bir toplum olabileceksek bunun yolu kadın meselesini çözmekten geçiyor. Gerçekten bir toplumsal dönüşüm istiyorsak, toplumsal dönüşümü kılık kıyafette değil zihniyette arıyorsak elbette.

Son yıllarda okullaşma oranı yüzde 98’e gelmişte olsa hâlâ kızların eğitiminde uzun bir mesafe var almamız gereken. “KONDA Veri Ambarı”ndan hazırladığımız tablolardan ve bulgulardan, aşağıdaki birinci tabloda gördüğünüz gibi erkeklerin eğitim seviyesi ile kadınların eğitim seviyesi arasında ciddi fark vardır.


TABLO-1

\Kaldı ki eğitim sisteminin içeriğindeki cinsiyet ayrımcılığı, kadına biçilen geleneksel rolü güçlendirmeye devam eden zihniyet gibi sorunlar da ayrı bahis.

Kadınların istihdamındaki sorunlar ise biliniyor. Aşağıdaki tabloda gördüğünüz gibi kadınların yüzde yetmişi hâlâ ev kadını.


TABLO-2

Genç kadınların eğitim ve istihdamına bakıldığında ise üniversite mezunu olduğu hâlde ev kadınıyım diyenler yüzde 11, işsiz olanlar yüzde 16,8 oranında ki aslında bu her dört üniversite mezunu genç kadından birisi işsiz demek.


TABLO-3

Bir de toplumun kadına biçtiği rol meselesi var tabii. Namus, şeref, onur gibi kavramlar bu toplumda kadın ve hatta cinsellik üzerinden yapılıyor.

Evliliklerin yarısı hâlâ görücü usulüyle yapılmaktadır. Yetişkin ve evli nüfusun yüzde 8,2’si rızası dışında aile büyüklerinin kararıyla evlendirildiğini söylemektedir.

“Kızım, kız kardeşim aile büyükleri beğenmese bile evleneceği kişiyi seçebilir” fikrini onaylayanlar yüzde 61,8, karşı çıkanlar yüzde 22,8 oranındadır.

Her dört evlilikten birinde çiftler arasında akrabalık bağı bulunmaktadır (yüzde 9,9 birinci derece akraba, yüzde 16,1 ikinci derece akraba). Kaldı ki birinci derece akrabalar arası her beş evliliğin birisi rızaları dışında gerçekleşmektedir.

Her on ailenin altısında evli çiftlerden ancak bir kişi çalışırken, yalnızca bir ailede eşlerden her ikisi de çalışmaktadır. Toplumun yüzde 70’i kadının çalışması için eşinden izin alması gerektiğini düşünmekte, yüzde 42’si kadının kocasından fazla para kazanmasını sorun olarak görmektedir.

Toplumun yüzde 53,7’si henüz ailecek sinemaya, tiyatroya gitmemiş, yüzde 52,2 hanede kadınlar kolsuz bluz giyememekte, yüzde 40,1’i ailecek tatil yapmamıştır.

Haneye mobilya, beyaz eşya alınırken kadınların yüzde 54,6 kararlara katılabilirken, çocuğun hangi okula gideceği kararında hanelerin yalnızca yüzde 18,5’inde kadının etkin rolü vardır.

Kadınlara biçilen bu rollerde hemen hiçbir farklı kümelenme ve demografik farklılıkta kayda değer bir tutum farkı gözlenmemektedir. Yani toplumun tüm kesimlerinde kadına bakış ortak ve sorunlu bir karakteristik göstermektedir.

Tüm bu veriler gösteriyor ki yalnızca kadına şiddet meselesinden ibaret olmayan daha derin bir mesele vardır konuşulması gereken.

 

(Taraf - 11 Şubat 2013)

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"