Trabzon Milletvekili ve Grup Başkanvekili M. Akif Hamzaçebi ile Anayasa ve Adalet Komisyonunun CHP’li üyelerinin birlikte 26.01.2011 tarihinde (seçimlerden yalnızca 145 gün önce) yaptığı basın toplantısında okudukları ve parti web sitesine de konarak parti yönetiminin de mutabık olduğunu gösterdiği metinden:
“8 yılı aşan bir süreden bu yana devam eden AKP iktidarıyla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti Devleti içinde artık AKP’nin Derin Devleti inşa edilmiş durumdadır… Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye’den yönetilmemektedir…
Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı, sayılarının 500’e ulaştığı ifade ve iddia edilen yabancı istihbaratçının varlığıyla ilgili olarak ısrarla sorulan sorulara, “Ben de bilmiyorum” diyebilmektedir…
Türkiye Cumhuriyetinde TİB yoluyla, yasa dışı telefon dinlemeleri yoluyla, Telekomünikasyon yoluyla, gizli tanık terörü yoluyla; Başbakanlık, İçişleri ve Adalet Bakanlığı bünyesinde oluşturulan “illegal karargâhın” varlığını doğrulayan gelişmeler yaşanmaktadır. Türkiye Cumhuriyetinde 4 Mayıs 2007 tarihli Dolmabahçe görüşmesiyle birlikte, “sivil-asker işbirliğiyle” post-modern bir darbe gerçekleştirilmiştir. Bu darbe üzerine 22 Temmuz 2007 seçimleri şekillenmiştir. 5 Kasım 2007 tarihli Erdoğan-Bush görüşmesiyle de bu süreç uygulamaya sokulmuştur. Adalet Bakanı, ABD’ne 24 saatliğine gitmekte, gizli görüşmeler yapmakta, ancak kamuoyuna tatminkâr hiçbir açıklama yapılmamaktadır…
Türkiye Cumhuriyeti; demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin tüm direnme unsurlarını ve hayatiyetini yok eden; rejimi faşist bir yapıya dönüştüren sürecin nihai aşamasıyla karşı karşıyadır…
Bir siyasi iktidar, faşizmi adım adım devlet yapısı içinde kurumsal hale getiriyorsa, çağdaş anayasalarda düzenlenen temel hak ve özgürlükleri gasp ediyorsa; orada artık insan hakları evrensel sözleşmelerinde ve uluslararası sözleşmelerde düzenlemesi yapılan “baskıya ve faşizme karşı direnme hakkının” meşru şartları oluşmuş demektir. Türkiye Cumhuriyetinin tüm yurttaşlarını, bu “açık ve yakın tehlikeye karşı” uyarıyor, anayasal ve meşru zemin içinde toplumsal haklarını kullanmalarının zorunluluğunu dile getiriyoruz. Gün o gündür.”
Seçim sürecine girildi, CHP birçok vaat, proje ve rapor açıkladı. Aday listelerine hem siyasi risk alarak hem de hukuki risk alarak bazı tartışmalı isimleri koydu. Genel Başkan mitingler yaptı, nutuklar attı. Hatta Kürt açılımı ve demokrasi açılımı bile yaptı parti. Ama yukarıdakine benzer bir açıklama, halkı sokak sokak direnişe çağrı duymadık seçim meydanlarında. Aksine oy talebiydi dillendirilen.
Aşağıdaki iki paragraf da CHP’nin “Demokrasi: Eşit Yurttaş, Özgür Toplum” raporunun ilk iki başlangıç paragrafı:
“CHP değişimin partisidir. CHP büyük dönüşümlerin partisidir. Türkiye’nin özgürleşme ve demokratikleşme yolunda gerçekleştirdiği üç büyük dönüşüm CHP tarafından gerçekleştirilmiştir. CHP, Cumhuriyet’i kurmuş ve egemenliği halka vermiştir. CHP, çok partili yaşama geçişi ve iktidarın demokratik yollardan el değiştirmesini sağlamıştır. CHP, sosyal demokrasi tartışmalarını Türkiye’nin gündemine taşımış ve özgürlüklerin somut destekçisi olacak bir sosyal devletin oluşması için çalışmaları başlatmıştır. Bu devrimci tarihin mirasçısı olarak CHP, şimdi de Türkiye’nin dördüncü büyük dönüşümünü gerçekleştirecektir. CHP iktidarında Türkiye’de özgürlükçü demokrasi tam olarak yerleşecektir.
CHP özgürlüğün partisidir. CHP’nin gerçekleştirdiği üç büyük dönüşüm de, hayata geçirildikleri koşullar ve söz konusu dönenim özellikleri kapsamında özgürlük için atılması gereken adımları içermiştir. 1920’lerde özgürlük için ulaşılması gereken ilk hedef, bağımsızlığın korunmasıydı. CHP’yi kuran kadrolar ilk önce bu hedefi gerçekleştirdiler. Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları verdikleri mücadele ile devlet kurumlarının, ama en önemlisi de Meclis’in devamlılığını sağladılar.”
Kemal Kılıçdaroğlu’na, seçimler öncesinde 3 Haziran Cuma günü Kanaltürk televizyonunda katıldığı canlı yayında soruluyor:
"Söz konusu Ergenekon sanıklarının adaylıkları hakkında hukuki bir tartışma devam ediyor. Bugün Ak Parti'li Burhan Kuzu'nun da bir açıklaması oldu, dedikleri şu; yargılandıkları konu katalog suçlarla ilgili olduğu için seçilseler bile bazı sürprizler olabilir. Diyelim ki yarın seçildiler ve mahkeme 'hayır, bu isimler anayasaya karşı ihlalden yargılanıyor bu yüzden hapisten çıkamaz derse ne yapacaksınız?"
Kılıçdaroğlu cevaplıyor: "Evet, çıkamayabilirler. Bunu daha önce Sabih Kanadoğlu da açıklamıştı. Sonuçta yargının takdirine bağlı.”
Şimdi soralım: Hangi CHP’yi konuşuyoruz? Üç ay sonra hangi CHP’yi konuşacağız?