28 Şubat 2011

Dört yüz milyar dolar harcadık! Ya Kürtler?

Kürt meselesini konuşurken genellikle şöyle bir dil kullanıyoruz. Dört yüz milyar dolar...


Kürt meselesini konuşurken genellikle şöyle bir dil kullanıyoruz. Dört yüz milyar dolar harcadık, beş bin şehit verdik, vs. vs. Hatta bu rakamı altı yüz veya yedi yüz milyar dolar diyen devlet yetkilileri, bakanlar bile var.
Bu dilin oldukça sorunlu olduğunu düşünüyorum ben. Üsten bakan, karşıdakine üstelik mağdur olana uğruna harcanan bedeli hatırlatan, kibirli bir dil bu.
Kürt meselesini bu kez çözüm için konuşacaksak yeni bir dil üretmemiz gerektiği açık. Bu yeni dili hep beraber geliştireceğiz. Barış isteyen, huzuru arayan, birbirinin varlığına, farklılıklarına, taleplerine, beklentilerine duyarlı, birbirinin hassasiyetlerini, kutsallarını, kaygılarını, korkularını dikkate alan. 
Harcanan para ve yalnızca tek taraflı kayıplar üzerinden bu dili geliştiremeyeceğimiz açık. Üstelik eğer harcanan bedelleri, verilen canları konuşacaksak o zaman yalnızca devletin harcadıklarını değil, Kürtlerin ödediği bedelleri de konuşmalıyız. Üstelik Kürtlerin ödedikleri bedel yalnızca para ile ölçülemeyecek, paraya ya da sayıya vurulamayacak kadar ağır iken.
2011 Temmuz ayında KONDA’da gerçekleştirdiğimiz ve bazı raporlarını T24’de yayınladığımız Kürt Meselesi algı ve beklentiler araştırmasının önemli bir bulgusuna tekrar bakalım.

Bölgede yaşayan yaklaşık 9 milyon Kürtün yüzde 18,1’i (yani yaklaşık bir milyon altı yüz bini) son otuz yılın çatışmacı ortamında yakın ailesinden tanıdığı birisinin öldüğünü veya yaralandığını söylüyor.
Kürtlerin yüzde 5,6’sının (yani bölgedeki 500 bini aşkın Kürdün) yolu bu sürede mahkemeye veya karakola düşmüş.
Bölgedeki Kürtlerin yüzde 9,5’i (yani 900 bine yakını) zorunlu olarak yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalmış. Yüzde 17’si yani yaklaşık bir buçuk milyondan fazla Kürt yaşadığı yerden göç etmiş.
Bölgedeki Kürtlerin yüzde 14,3’ü yani bir milyon üç yüz binden fazla Kürt yaşadığı yerdeki diğer insanlardan kötü muameleye maruz kaldığını söylüyor.
Ve bölgedeki Kürtlerin yüzde 29,9’u yani iki milyon yedi yüz bin Kürt’ten fazlası ekonomik olarak zarar görmüş.
Araştırmalar dışındaki faili meçhuller gerçeğinin boyutlarını hala bilmiyoruz, on bin mi on yedi bin mi? Ama bugünlerde ağır iş makineleriyle bölgenin çöplüklerinde gömülmüş kayıpları arıyoruz. Devlet yetililerinin kabul ettiği kırk binden fazla ölü. 
Şimdi bu tablo ve rakamların üzerine bir kez daha düşünelim, kim, hangi bedelleri ödedi? Meseleyi çözmeden sürdürerek bu bedellerin daha da büyümesini mi istiyoruz?
Dün Barış Meclisinde İstanbul’da bulunan bölge, şehir, yöre, hemşehri derneklerinin temsilcileri bir arada ortak barışın dilini, yolunu aramak için konuştular. Toplantıda Erzurum’dan Gümüşhane’ye Manisa’dan Siirt’e birçok dernek ve konfederasyonun temsilcisi vardı. Araştırma rakamları üzerinden bir anlatım yaptıktan sonra Gümüşhaneli bir dernek başkanı yanıma geldi ve dedi ki “kimse bana meseleyi böyle anlatmadı”. 
O zaman bir kez daha anladım ki, birbirimizin dertlerini kendi dillerinden dinlemeyi öğrenmedikçe, bize anlatılan kutsal ve tek taraflı tarih üzerinden çözüme ulaşmamız zor olacak. 
Birbirimizin kayıplarını, acılarını anlamadan tek taraflı dilden barış zor gelecek. 
Yapmamız gereken Barış Meclisindekiler gibi yeni yollar, yeni diller, yeni ilişki zeminleri, yolları bulmak.

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"