05 Şubat 2012

Devletin yeniden keşfi

Son otuz yıldır devletin bildik, merkezi rolleri değişiyor. Kimi rolleri ulus üstü...


Son otuz yıldır devletin bildik, merkezi rolleri değişiyor. Kimi rolleri ulus üstü organizayonlara kayıyor kimi rolleri de yerellere. Küreselleşmeyle beraber devletin rollerindeki aşınma ve değişme üzerine genel bir mutabakat var, siyasette de entelektüel dünyada da.
Esas itibariyle, son otuz yılın siyasi gerilimleri, devletin eski ile yeni rolleri üzerine siyasi konumlanışlar arasında. Bir de yeni rollerin nasıl olacağı ve nasıl olması gerektiği üzerine. 
Bunun yanı sıra küreselleşmenin olumsuz etki ve sonuçlarının olduğu alanlarda var. Örneğin çevre ve kültür üzerine sonuçlar olumsuz biçimde sürüyor. Örneğin, kırk, elli sene sonra neredeyse farklı dil ve kültürlerin kalmayacağı, hemen herkesin ingilizce haberleşip, yazışacağı söyleniyor. Ya da küresel rekabet ve ekonomik büyüme adına yürütülen enerji politikaları ve yatırımlarının çevre üzerindeki olumsuz etkileri kadar küresel ısınma ve iklim değişikliği sorunları da biliniyor. 

Dezavantajlı grupları kim koruyacak?

Benzer olumsuz sonuçlardan bir tanesi de dezavantajlı ülkelerin, toplumların, kültürlerin, grupların, ister eğitimsizlikleri nedeniyle ister yoksunluk ve yoksulluklarının sonucu olarak küresel rekabette geride kaldıkları ve adeta kaybetmeye mahkûm olmalarının kaçınılmazlığı. 
Bu olumsuz sonuçlara karşı mücadele etmek, karşı politikalar geliştirmek gerekiyor. İşte tam bu noktada henüz, insanlık devlet dışında etkili bir politik araç geliştiremedi.
Her ne kadar küresel girişimler olsa da farklı uluslararası örgütler, girişimler, kurumlar oluşturulsa da başarılı, etkin ve sonuç alıcı politikalar hala devlet politikaları. 
Bu meselenin bir tarafı, ikinci bir tarafı daha var. O da günümüz hayat ritminin ve işleyişinin temel karakteristiklerinden bir tanesinin “belirsizlik” ve “karmaşıklık” oluşu.

Karmaşıklık ve belirsizlik korkutuyor

Çok aktörlü, çok boyutlu, çoklu karar odaklı ve süreçli bir hayatın eski zihin haritalarıyla anlamlandırılabilmesi mümkün değil. Bu karmaşıklık ve belirsizlik esaslı hayat, doğal olarak bireylerde, kümelerde, toplumlarda farklı doz ve tonlarda da olsa endişe, kaygı, korku üretiyor.
Bu endişe, korku, kaygı duyguları da kuralları net düzen talebini ve güvenlik ihtiyacını tetikliyor. Tüm dünyada, farklı ülkelerde milliyetçi, muhafazakâr siyasetlerin yükselişinin ardındaki tetikleyici faktörlerden birisi de bu duyguların yoğunluğu ve siyasallaşması.
Yeni hayatın olumsuzluklarına karşı hala en etkili aracın devlet oluşu bir yandan, karmaşıklık ve belirsizliğe karşı düzen talebinin ve güvenlik ihtiyacının yükselişi öte yandan, bu iki dinamik geleneksel rolleri aşınan ve değişen devleti yeniden öne çıkarıyor. 

Devlet yeni rolleriyle yeniden sahnede

Yeni araç ve politikalarla, yeni kural ve kurumlarıyla devletin geleneksel rolü yeni bir kılıkla ve gerekçeyle geri dönüyor. 
Geri dönen devlet, yalnızca yeni rolleriyle sınırlı kalmak yerine, toplum üzerindeki tahakkümünü yeni sorunları da gerekçe olarak kullanarak güçlendirmeye çalışıyor. Kimi ülkelerde doğrudan bunu hedefleyen siyasi partiler ve liderlerle, kimi yerde teknokratlar eliyle. Rusya’da seçilmiş hükümet, Yunanistan ve İtalya’da teknokratlar, ekonomik veya toplumsal krizlere boğulmuş insanlarının önüne, etki alanı yeniden güçlendirilmiş devlet araç ve politikalarıyla çıkıyor.
Yalnızca ekonomik belirsizlik ve sorunlar nedeniyle değil, yeni hayatın henüz kurum ve kuralları netleşmemiş, yeni zihin haritaları yeterince gelişmemişken çıkan sorunlarına karşı “düzenseverlik” ve “güvenlik ihtiyacı” duygusu siyasetçilerin elinde önemli bir gerekçe ve siyaset aracı haline dönüşüyor.
Ama bu devletin bildik devlete benzer yanları kadar eskiye benzemeyen, yeni özellikleri de var. 
Ülkede son bir yıldır olup bitenleri açıklama ve muhalefet etme çabasının, “Başbakan’ın otoriterliği, tahammülsüzlüğü” gibi kısa açıklamalarla sınırlı olması yerine,  yeni hayatın ve toplumun dinamiklerini anlamak ve bu dinamikler üzerinden muhalefet geliştirmek gerektiği çok açık değil mi bu durumda.

Yazarın Diğer Yazıları

Neden toplumsal çöküntü içindeyiz?

Hukukun ve adalet sisteminin çalışmadığı, suçun önlenmesi ve cezalandırılması mekanizmalarının olmadığı yerde meseleyi yalnızca toplumsal ahlaka ve bireysel psikolojik zaaflara bağlamak doğru değil. Yaşadıklarımıza bakınca, toplumsal bir çöküntü içinde olduğumuz açık

İktidarın yeni açılım süreci algı operasyonu mu? Hangi hedeflerden besleniyor?

İster içeriye dönük ister dışarıya dönük hedefle de olsa yeni bir açılım sürecinin kamuoyunun bir kısmının hayalini kurduğu kapsamda olmasını beklemek gerçekçi değil. Eğer Türkiye bu meseleyi çözmeyi gerçekten istiyorsa önceki iki açılımda nelerin eksik veya yanlış yapıldığını yeniden sakince değerlendirmek durumunda

Gezegenin ritmi değişti, sistemler tıkandı; toplumsal krizler yumağından nasıl kurtulacağız?

Askeri, siyasi, ekonomik ve toplumsal krizler yumağı içindeyiz. Gezegenin ritmi değişti, kaynaklar tükeniyor, su ve gıda krizi büyüyor, iklim değişikliği, kuraklık, çevre kirliliği, sağlık krizleri bildiğimiz yaşam ve üretim düzenlerinde varoluşsal bir krize neden oluyor

"
"