27 Mayıs 2010

Değişimden kastedilen

Değişim denen şeyin üç boyutu var, meselelere bakışta zihniyette değişim, siyaset tarzında değişim ve örgütsel değişim...

Bir önceki Kılıçdaroğlu, CHP ve değişim meselelerine dair yazımın son paragrafıydı: Nihai jürinin 50 milyon seçmen ve gerçek beklenenin o seçmenlerin taleplerine cevap üretmek olduğunu unutmadan çok çalışmak gerekir. Çalışmak ise yalnızca 81 ili gezmekten ibaret değil, yeni Türkiye’yi anlamaktan başlar. Örneğin Kürt meselesinin yalnızca iş, aş, bölge meselesi olmaktan öte kimlik, onur, gurur, tanınma, var olma boyutlarının yani demokrasi boyutunun da olduğunu anlamaktan başlar önce.
Üç dört gündür tartışma yine bu meseleler üzerinde olduğuna göre devam edelim. Önce genelden bir iki şey söyleme ihtiyacındayım; Birincisi, herkesin bir CHP projesi var, egemenlerin (her kimse onlar, büyük sermaye, ABD, AB, askerler, Ergenekon, medya vs.) kurmayları elde kağıt kalem çalışıyor. Herkes bu projeyi kendince dolduruyor, anlamlandırıyor. Benim gördüğüm bu projelerin hepsi aynı yere akmıyor. İkincisi, CHP ve değişimin önceliklerinin ne olacağı, (olanları biliyoruz da yeni öncelik sıralaması yapılacaksa) birilerinden öte tüm ülkeye ve toplumun tümüne dair olup olmayacağı belirleyecek her şeyi.
Değişim denen şeyin üç boyutu var, meselelere bakışta zihniyette değişim, siyaset tarzında değişim ve örgütsel değişim. CHP önce bugününün toplumuna bugünün kavramlarıyla nasıl baktığını tartışmak ve zihni berraklığa kavuşmak zorunda. 80 öncesi kavramlarla ve toplumu 80 öncesinde sanarak neyi değiştirirseniz değiştirin hayat bulmayacaktır.
Bu yazıya son yazımın ilk paragrafıyla başlama sebebim bu. Son otuz yılda gelişmiş ve hayatımızda önemli olmuş kimlik meseleleri ve politikalarını anlayamaz, buna uygun politika üretmek yerine yokmuş gibi yaparsanız hayatın dışında kalmışsınız demektir. CHP kimlik politikası yapsın değil kastettiğim, yapmasın, kimlik politikalarının tuzağına düşmesin ama bu gerçekliği görmeden, anlamadan kimlik politikaları tuzağının panzehirini üretemezsiniz.
Kürt meselesindeki tuzak ve açmaz da burada. Bugün Diyarbakır’da her gün helikopterlerden paralar saçsanız da, 50 fabrika kursanız da sorunu çözemezsiniz. Varoşlara gideceğiz derken (yeni slogan bu ya!) o varoşlarda, örneğin yalnızca İstanbul varoşlarında 1,5 milyon Kürt yurttaş olduğunu bilmeniz gerekir. Onlara öneriniz ne o zaman?
Yalnızca bu değil, hemen her konuda mesele aynı. 30 Yıl önce yalnızca 300 (evet yazıyla üç yüz) bilgisayarın olduğu bir ülkeden nüfusunun yarısının bilgisayar sahibi olduğu bir ülke haline gelmişiz. 25 Yaş üstü nüfusunun yarısı eğitimsiz iken, bu oran yüzde 10’a düşmüş. 20 Milyon yetişkin göç etmiş. Bu ve benzer yüzlerce veriyi peş peşe sıralayabiliriz. Niteliğini, içeriğini tartışabilirsiniz ama toplumun ve hayatın değiştiğini tartışamazsınız.
Meselelerimizin özünün yalnızca ekonomik olduğunu sanmak, yeni hayatı hiç anlamamak demek bana göre. Doğru, ekonomi en önemli belirleyicilerden ama biricik değil artık. Örneğin türban,ya da kuran kursları  tartışmalarını yalnızca din üzerinden anlamaya devam eebilir  ve laiklik olmayan, tam tersine devletin dine müdahalesi olan bugünkü hali devam ettirmek isteyebilirsiniz de. Ama gideceğiniz varoşlardaki çaresiz, umutsuz insanların iş, aş kadar ahlak talebinin, adalet talebinin, sosyal güvenlik ve dayanışma taleplerinin, kendileri olma taleplerini görmemeye devam ederseniz sonuç alamazsınız.
O nedenle CHP kurmaylarının da başlangıç noktası “bildikleri her şeyi değiştirmeye, yenilemeye, en azından yeniden tartışarak, yeni hayata uyarlamaya niyetlilikleridir” anahtar. Eğer CHP bulunduğu zeminde ayak değiştirecek, laiklik vurgusunu kenara alıp halkçılık vurgusunu öne çıkarmak gibi aynı zeminde, aynı seviyede değişecekse başka bir durumdur, bir basamak yukarıya çıkıp kapsama alanını ve bastığı zemini değiştirmesi, eski bildiklerini ilerleterek geliştirmesi ve değiştirmesi başka bir durum olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları

Neden toplumsal çöküntü içindeyiz?

Hukukun ve adalet sisteminin çalışmadığı, suçun önlenmesi ve cezalandırılması mekanizmalarının olmadığı yerde meseleyi yalnızca toplumsal ahlaka ve bireysel psikolojik zaaflara bağlamak doğru değil. Yaşadıklarımıza bakınca, toplumsal bir çöküntü içinde olduğumuz açık

İktidarın yeni açılım süreci algı operasyonu mu? Hangi hedeflerden besleniyor?

İster içeriye dönük ister dışarıya dönük hedefle de olsa yeni bir açılım sürecinin kamuoyunun bir kısmının hayalini kurduğu kapsamda olmasını beklemek gerçekçi değil. Eğer Türkiye bu meseleyi çözmeyi gerçekten istiyorsa önceki iki açılımda nelerin eksik veya yanlış yapıldığını yeniden sakince değerlendirmek durumunda

Gezegenin ritmi değişti, sistemler tıkandı; toplumsal krizler yumağından nasıl kurtulacağız?

Askeri, siyasi, ekonomik ve toplumsal krizler yumağı içindeyiz. Gezegenin ritmi değişti, kaynaklar tükeniyor, su ve gıda krizi büyüyor, iklim değişikliği, kuraklık, çevre kirliliği, sağlık krizleri bildiğimiz yaşam ve üretim düzenlerinde varoluşsal bir krize neden oluyor

"
"