Yine listeler açıklandı, CHP listesi etrafında derin tartışmalar başladı. Seçmen açısından bu durumun şaşırtıcı olduğunu sanmıyorum. Zaten seçmenin CHP algısının önemli unsurları parti içi tartışmalar, kongreler, kurultaylar, görevden almalar, küsmeler, barışmalar. Dolayısıyla seçmenin CHP algısında fikri tartışmalarıyla öne çıkmış bir parti değil, kişiler üzerinden siyasetin ağırlıklı olduğu bir parti var.
Kitle partisi niteliğini kaybetmiş, coğrafi olarak bazı il ve ilçelere, eğitimi ve geliri görece yüksek kesimlere, Kürtleri ihmal ederek Türklere sıkışmış bir CHP konuşuyoruz. Siyaset tarzı olarak her hangi bir sorunu “nasıl çözeriz” üzerinden değil, “Ak Parti’ye yaptırırız, yaptırmayız” anlayışı üzerine oturmuş bir parti.
Yani CHP’nin hem ideoloji hem siyaset tarzı hem de örgüt ve kadrolar boyutunda zaafları, yanlışlıkları, eksiklikleri var.
Bunlara karşılık ülkenin geldiği virajda yeni toplumsal mutabakatın üretilmesi, yeni anayasanın yapılması konusunda da temsil ettiği kesimlerin taleplerini yeni mutabakata ve yeni anayasaya taşıyacak başka bir politik aktör de yok. İşte bu nedenle yeni CHP gerekliydi, CHP değişmeliydi.
Kralın çıplak olduğunu herkes biliyor
Bunların hiç birisi bilinmiyor da değil. CHP yönetiminde, CHP etrafındaki iç kamuoyu diyebileceğimiz medyada, yazarlarda, aydınlarda ve destekçilerinde de bilinen ve kabul edilen bir durum ayrıca.
Ama CHP’nin temel sorunlarından bir tanesi işte tam bu noktada başlıyor. Sorun iki türlü.
Birincisi parti kendi etrafındaki aydınlarla, akademisyenlerle, kamuoyu kanaat önderleriyle beslenme ilişkisini Baykal döneminden beri bilinçli olarak kesti. Son aylarda bazı akademisyenlerin hazırlıkları, partinin bazı meselelere bakışında yenilenme amaçlı çalışmalar yapıldığı biliniyor. Fakat bu çalışmalar bile yaygın bir tartışma ürünü olmaktan çok, bir ekibin yazdığı metinler olmanın ötesine çıkamıyor. O nedenle de kamuoyunda, hatta kendi iç kamuoyunda hak ettiği kadar bile konuşulamıyor, etkileyici olamıyor. Yani Kılıçdaroğlu dönemiyle beraber parti Baykal’dan devraldığı kapalı damarları henüz açamamış görünüyor.
İkinci sorun bir zihniyet zorunudur. Parti kamuoyu, biraz açık kanalların çalışmamasıyla, biraz da artık yerleşik hale gelen bireysel siyasi kariyeri öne koyma nedeniyle, tartışmaları kapalı kapılar ardında, özel sohbetlerde yapar hale geldi. Giderek partinin ideolojisi veya siyaset tarzı üzerine laf etmek, yazmak Baykal döneminde bilinçli olarak suçlanan, mahkum edilen, kara listelere adınızın yazılmasına neden olur hale dönüşmüştü. Ne yazık ki Kılıçdaroğlu döneminde de bu alışkanlık ağır biçimde sürdürülüyor.
Ekranlarda partiye dair bir analiz yaptığınızda, bir yerde bu türden yazılar yazdığınızda uyarılar alırsınız. Küfürden, suçlamalardan başlayandan daha nazik olanlara kadar çeşit çeşit... En nazik olanı, “haklısın ama şimdi partiye destek olmak lazım, bunları söylememek lazım” türünden. Biraz konuştuğunuzda görürsünüz ki, aslında herkes her şeyin farkındadır.
Beyaz atlı prensin sorunu atında
Sorun her şeyi bilen partinin iç kamuoyunun seçmenin de bunları bilmediğini sanmasıyla başlamaktadır. Sanılır ki seçmen bu tartışmalardan haberdar değildir, ekranlarda her gün partiye övgüler dinlerse, gazetelerde partiyi uçurmuş anketler okursa etkilenecek ve CHP’ye dönecektir. İşte bu ön kabuldür partiyi ve iç kamuoyunu sessiz konuşturan. Bir de liderden veya en yakınından gelecek davet telefonları beklentileri. O telefon gelmeyince ya da beklenen listelerde olunamayınca da sanki o gün keşfedilmiş gibi başka tartışmalar başlar. Ama artık seçmenin gözünde inandırıcılık kaybedilmiştir bir kere.
Bizim akvaryumun efradı da kabaca bu kanaattedir. Onlar da bilir CHP gerçeğini ama korkuları ve o korkulardan kurtaracak beyaz atlı prens beklentileri bu çıkmaz sokakta kalmış CHP’ye eskiyi sürdürmek konusunda hem enerji hem de meşruiyet sağlar. Bizim akvaryumdakiler -sevgili karımın kelimeleriyle- bir türlü gelemeyen beyaz atlı prensin derdinin bizlerin taleplerinde değil, bizzat atında olduğunu görmek istemezler.
Bu hem sistematik hem zihni hata CHP’nin gerçek el frenidir. Hangi açılım yapılırsa yapılsın, hangi isabetli vaat üretilirse üretilsin seçmen tüm bu olan bitenleri gözler, hisseder, bilir.
Seçim sabahı elbette yine önemli bir kısmı CHP’ye oyunu verir. Bilir ki, önemli olan CHP’nin yüzde kaç oy aldığı değil, bir önceki seçime göre oy yüzdesinin artıp artmaması da değil, kendi hayatına, yarın sabaha dair bir ütopya, bir iddianın, bı iddiayı taşıyacak kıratta kadroların, önünde seçenek olarak olup olmamasıdır.