07 Kasım 2011

Bayram gezmeleri

Bizim akvaryumda bayramları geleneksel ve toplumsal anlamlarından ayırıp tatil olarak algılamaya başlayalı çok oldu. Ama hala toplumun çok büyük çoğunluğu için bayramlar dini ve kültürel bir olgu. Ve


Bizim akvaryumda bayramları geleneksel ve toplumsal anlamlarından ayırıp tatil olarak algılamaya başlayalı çok oldu. Ama hala toplumun çok büyük çoğunluğu için bayramlar dini ve kültürel bir olgu. Ve hatta bir yaşam biçimi, var olan toplumsal ilişkileri sürdürme biçimi.


Medya da ağırlıklı olarak bizim akvaryumun dilinden düşündüğü ve yazdığı için özellikle bayramlar bir tatil içeriğiyle haberleştiriliyor. Örneğin bayram trafiği “tatilci trafiği” olarak haberleştiriliyor.


Cumartesi günü Radikal gazetesindeki haberin başlığı “yolda 10 milyon tatilci” biçimindeydi. Haberin devamı da şöyleydi:


“Yaklaşık 10 milyon kişinin yollara düşeceği tatil öncesi otobüs bileti fiyatları fırladı. Bayram dolayısıyla bazı otobüs firmaları bilet fiyatlarına yüzde 40’a yakın zam yaptı. … Bayram süresince 314 otobüs firması, 8 bin 100 otobüsle Anadolu’nun dört yanına taşımacılık yaparak vatandaşların güvenli bir şekilde ulaşımını sağlayacak. Yetkililer, bayram süresince 10 milyon kişinin seyahat edeceğini öngörüyor.”


Haberin içeriğinden bile anlamamız gereken yolculuğun tatil için değil, doğulan yere, aile büyüklerinin oldukları yerlere geleneksel ziyaret ve bayram kutlaması olduğunu gösteriyor.


Tatilden çok ataya ve memlekete gidiş


Tüm ülkede 51 milyon olan 18 yaş üstü yetişkinin 23-24 milyonu doğduğu yer dışında yaşadığını anımsatayım. Şu andaki yetişkin nüfusun yüzde 45’i yani kabaca 23 milyonu 11 metropolde yaşıyor. Yetişkin nüfusun yüzde 23’ü olan 12 milyonu köylerde ve yüzde 32’si olan 16 milyonu yerleşik nüfusu 800 bin altında olan kentlerde yaşıyor. 


KONDA “hayat tarzları araştırmasına” göre metropollerde yaşayanların yüzde 16’sı, kentlerdekilerin yüzde 23’ü her zaman tatil olduğunda memleketine gidiyor. Yine metropollerde yaşayanların yüzde 16’sı ve kentlerde yaşayanların da yüzde 11’i sık sık memleketine gidiyor. Bu rakamlar bile bayramlarda 10 milyonu aşkın yetişkinin memleket ziyaretine gittiğini gösteriyor.



Tatil olunca deniz kıyısına ve benzeri tatil amaçlı yerlere gidenler içinde, metropollerde yüzde 13’ü her zaman, yüzde 18’i sık sık, kentlerde yüzde 11’i her zaman, yüzde 14’ü sık sık gidiyor.

Görüldüğü gibi hala bir miktarda olsa geleneksel ilişkileri öncelikli kabul eden, bayramlarda tatillerde aile büyüklerinin olduğu yerleri tercih edenler daha yüksek oranda.


Bizim akvaryum genellikle geleneksel ilişkileri sürdürmeyi bıraktığı gibi, o geleneksel ilişkilerin, ait olma duygusunun, doğduğu yer ve hemşerilik duygusunun, geleneksel ilişkilerin ürettiği dayanışma duygularının yoğunluğunun ve gücünün çok da farkında değiliz.


Tanışlıktan çok aidiyet ve dayanışma


Örneğin dünkü Milliyet gazetesindeki haber de şöyleydi: “Anadolu Ajansı, İstanbul İl Dernekler Müdürlüğü’ne başvurarak İstanbul’da faaliyet gösteren diğer illere ait derneklerin sayısını aldı. Buna göre, İstanbul’da diğer illere ait 4.506 dernek var. Bu derneklerde 583 bin 994 üye bulunuyor. İstanbul’da faaliyet gösteren diğer illere ait toplam 4.506 derneğin, 559.977 erkek, 24.17 kadın üyesi bulunuyor. Dernekler içinde üye sayısı itibariyle ilk 3 sırayı, 65.599 erkek, 3.119 kadın olmak üzere toplam 68.718 kişiyle Kastamonu, 59.745’i erkek, 3.438’i kadın toplam 63.183 kişiyle Sivas ve 38.402’si erkek, 704’ü kadın toplam 39.160 kişiyle Sinop paylaşıyor.”


Kentli hayatın içinde mekan kavramı ve algısı değişiyor. Sokak, mahalle, köy, memleket, doğulan yer gibi kavramlar hem tanım hem de sosyolojik olarak değişiyor. Bu kalabalıklaşan ve değişen kentli mekanlarda geleneksel ilişkiler de mekan değiştiriyor. Öte yandan da değişen mekanlarda yeni bir ilişki ve dayanışma örgüsü gelişiyor. Ve ne yazık ki bildiğimiz bazı sanayi toplumu sosyolojisinin model ve kavramları değişmekte olanı, özellikle gelmekte ve gelişmekte olanı açıklamaya yetmiyor.


 

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"