31 Ocak 2013

Barışa katkı nasıl olabilir

Bu kez İmralı süreci olarak adlandırılan sürecin sonunda barışa ulaşabilecek miyiz? Masadaki iki aktöre ve yalnızca onların anlaşacağı içeriğe bağlı kalırsak, hayır.

Bu kez İmralı süreci olarak adlandırılan sürecin sonunda barışa ulaşabilecek miyiz? Masadaki iki aktöre ve yalnızca onların anlaşacağı içeriğe bağlı kalırsak, hayır.

Çünkü iki kişi de meseleyi silahlı çatışmaları durdurma öncelikli düşünüyor ve kendi pozisyonlarını, yararlarını Kürtler dâhil tüm toplumun taleplerinden farklı bir önceliğe koyuyor olabilirler. Bu doğaldır da. Çünkü her aktör süreç içinde giderek kendisini var eden ihtiyaç ve talepler üzerinden değil kendi varlığını sürdürme üzerinden düşünmeye başlıyor.

Meseleyi ülkenin demokratikleşmesi, devletin yeniden yapılanması, hak ve özgürlüklerin evrensel standartlara getirilmesi ve toplumsal barış olarak daha geniş bir perspektif ve hedef içinden ele alıyorsak herkesin yapması gerekenler var. Medyasıyla, sivil toplum aktörleriyle, aktif yurttaşlarıyla Türkiye’nin meselesini daha geniş bir demokrasi projesi üzerinden düşünmek ve sorumluluk almak gerekiyor.

 

'Yeni heyecanın kaynağı'

 

Üstelik toplumsal barış birilerinin bize vereceği bir şey değil. Toplumsal barış ve demokrasi projesi hepimizin katkısıyla inşa edilebilir. Tüm aktörler de Kürtler de genel olarak toplum da yorgun.


Şimdi yeni bir heyecana ihtiyacımız var. O da barışın ve demokrasinin vaat ettikleridir.

Siyasi aktörler ve liderler ilk kez bu denli açık ve kararlı olarak barış için adım atma niyet ve arzularını açığa vurmuşlarken, cesaretlendirilmeleri gerek. Siyasi aktörler kadar tüm sivil kurum ve aktörlerin de aktif, arzulu ve sorumluluk almaya niyetli davranmaları gerek.

Çünkü barış çok anahtarlı kapının ardında, herkesin anahtarları doğru biçimde, doğru zamanda çevirmesi gerekiyor.

 

'Neler, nasıl yapılabilir?'

 

Her aktörün içinde derin çatlaklar var. Farklı büyüklüklerde de olsa her partinin, her toplumsal ve kamusal kurum ve kümenin içinde barışçı, demokrat düşünenler ile otoriter, devletçi düşünenler var. O nedenle aktörlere göre “yanında” veya “karşısında” kategorik pozisyonlar almak yerine her aktörün içindeki barıştan yana düşünen ve davrananlarla yeni zihnî ittifaklar üretilmeli.

Düşüncelerde, tartışmalarda ve konuşmalarda dün değil yarın esas alınmalı.

Daha da önemlisi yeni bir dil geliştirilmeli. Kavramları eskittik, kirlettik. Barış kelimesi bile Denizli’de başka Diyarbakır’da başka anlama geliyor.

Yeni dil, herkesin, her farklılığın duyarlılıklarına, değerlerine, kutsallarına saygılı olmalı.

Yeni dilde, hak ve özgürlükler için ölçü, toplumun eksiklikleri, duygusal ve zihnî ambargoları üzerinden değil, evrensel insan hakları olmalı.

Yeni dil şovenizmin tuzaklarından kaçınmalı ve nefret dilinden, manevi şiddet dilinden uzak olmalı.

Yeni dil, geçmişin ve acılarımızın yükünden ve yarattığı duygusal ambargolardan uzak olmalı.

En önemlisi de yeni dil kırmızıçizgileri ilan etmekten uzak olmalı.

 

'Ortak demokrasi hareketine doğru'

 

Tüm farklı siyasi ideolojilerden, hareketlerden ve kimliklerden olunmasına karşın, herkesin birbirini tanımaya, bilmeye ihtiyacı var. Vehimlerden, paranoyalardan korunabilmek için siyasetler arası ve siyasetler üstü zemin ve platformlar oluşturulmalı. Bu zemin ve platformlar siyasetler üstü ortak demokrasi projesi için işbirliği ve ilişki geliştirmeyi amaçlamalı.

Bu zemin ve platformlar, “münakaşa” ve “münazara” esaslı değil “müzakere” esaslı olmalı.

Her yeni uzlaşmanın kendimizi de değişmeye zorlayacağını ve değişmemiz gerekeceğini herkes baştan bilmeli.

Herkes yapması gerekenler ve yapabilecekleri için diğerinin yapacaklarını beklemeden veya diğerini yapacakları önkoşuluna bağlamadan harekete geçmeli. Herkes öncelikler sırası yapmadan yapabileceklerini yapmalı.

Hiç kimse, sürecin sonraki adımlarını ilk günden önkoşul olarak ortaya sürmemeli.

Önce barışmalı sonra süreç içinde yaralarımızı onarmalıyız. Onarmanın koşullarını birinci günden konuşmaya başlarsak barışmayı da becerememek riskimiz vardır.

Gördüğünüz gibi buraya kadarki öneriler, sürecin içinde “ne yapılacağına” dair değil “nasıl yapılması” gerektiğine dair. Böylesi karmaşık ve zorlu bir süreç yol haritaları üzerinde mutabakattan değil, davranış ve tutumlara dair ilkeler üzerinden sonuca ulaşabilir. Ancak o zaman ortak mutabakat alanları genişletilebilir.

Buraya kadarki notlarım, cumartesi günkü Barış Meclisi’nin kolaylaştırıcılığında sosyalistlerden muhafazakârlara farklı siyaset geleneğinden kişilerin katıldığı toplantıda yaptığım sunuş ve önerinin özet notlarıdır. Bu köşeden de not etmek istedim.

 

(Taraf-31.01.2013)

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"