13 Şubat 2012

Aktörleri değil devleti ve zihniyetini takip edin

Önce Uludere faciası, şimdi de MİT krizi. Son beş gündür yargı ile MİT...

Önce Uludere faciası, şimdi de MİT krizi. Son beş gündür yargı ile MİT ve hükümet arasında olanları izliyoruz. Yüzlerce de yorum! Olayın teknik analizini Doğan Akın’ın “25 soruda MİT krizi” yazısında okuduk.

Peşpeşe gelen hamleler gösteriyor ki, kararlı bir savcıdan daha fazlası var. Yalnızca MİT’çilerin ifadesi değil, aynı günde Adana ve Hatay’daki MİT’çilerle ilgili hamle, medyaya aynı günde servis edilen bilgi ve belgeler, her şeyiyle oldukça tasarlanmış, hükümet ne yaparsa hamlenin devamının nasıl getirileceği planlanmış bir operasyon var ortada. Hele medyadaki haberlerin hemen tümünün taraflarca üretilmiş bilgi çarpıtmaları ve kamuoyu oluşturma çabaları olduğu da açıkken, yalnızca görünür ve duyurulmuş olaylarla yorum yapmak hatalı.

Elbette her bir aktörün payı ve etkisi var ama konuşmamız ve üzerinde düşünmemiz gereken yalnızca aktörler ve görünürde olanlar değil. Bu nedenle meselenin yalnızca iktidar koalisyonunda pay kavgası olduğu yorumlarına katılmıyorum. Ya da bu açıklamanın fazla basit ve sığ olduğunu düşünüyorum.

İktidar ikinci kere kısmi felç oldu

İktidar Uludere’den sonra ikinci kez ringde yere düştü. Üçüncüsü de gelecek muhtemelen. Çünkü iktidar kendi yarattığı siyasal iklimde, kendi yarattığı yeni meşruiyet algısı zemininde, kendi yaygınlaştırdığı yöntemlerle, kendi hukuk ve yargı anlayışıyla, kendi çıkardığı yasalarla ve kendi atadığı görevlilerce kapana sıkıştırıldı bu kez.

Ama olayın sonuçları sadece iktidarın değil, tüm ülkenin geleceğini ilgilendiriyor. O nedenle bu olayı kurgulayan ve taraf olan zihniyetlere ve büyük resme bakmak gerekiyor.

Ana hikaye Kürt meselesi

Birincisi, bir kez daha gördük ki Kürt meselesi bu ülkenin geleceğinin anahtarıdır. Kürt meselesi sahnedeki oyunun, görünür akışın olay örgüsüdür. Ama arkasında var olan çekişme devlet ve siyaset, devlet ve vatandaş arasındadır. Devletin keyfiliğiyle, yeri geldiğinde gayrimeşru yol ve yöntemleriyle, otoriterliğiyle, zihniyeti ve kurumlarıyla bildik iktidarını sürdürme gayretidir.

Devleti değiştirebilmenin ve yeniden yapılandırabilmenin tüm gerekçeleri ve koşulları Kürt meselesinin içinde mevcuttur. Kürt meselesinde devletin mevcut zihin haritalarını zorlayan her hamle karşısında oldukça geniş bir zihni koalisyon bulmaktadır.

Vesayeti askerden ibaret sanmak

İkincisi, bu devletçi koalisyonu yalnızca askeri vesayet olarak anlamak ve askerleri kışlasına sokmak veya darbeci, darbe heveslisi generalleri yargılamak meseleyi çözmemektedir.  Çünkü vesayetin ne tek aktörü askerdir ne de tek aracı askerin siyasete müdahalesidir.

Vesayeti yalnızca asker diye anlamak iki hataya yol açtı. Örneğin Kürt meselesinde asker dışındaki kurumlar ve kişiler (MİT dahil) ne tartışıldı ne de incelendi. Her şeyi ve hatta PKK’yı bile bazı askerlerin güdümünde olarak görmek, asıl meseleyi görmeyi engelledi bir yandan. Diğer yandan da bugün MİT’i de aynı askere karşı uygulanan yöntemlerle ışıklar altına çekmenin meşru gerekçesi oldu.

Devleti küçümsemek

Üçüncü ve daha vahim hata da devlet yapısının hala tanımlanamamış ve tanınmamış olması. Bizde devlet organizasyon yapısı, yetki ve sorumluluk dağılımı, kuralları sanıldığı gibi net ve tanımlı değil. Aksine devlet bir bulut organizasyon.

Bu olayda bile gördük ki, devlet görevlileri sandıklarımız devlet görevlisi değilmiş, sivil sandıklarımız devlet görevlisiymiş. MİT’in yedi bin elemanına karşılık Emniyet’in iki yüz bin istihbarat elemanı, muhbiri varmış.

Ülkede hala geçerli 7200’den fazla kanun ve kanun hükmünde kararname, sayısı bilinmeyen yönetmelik ve genelge var. Devleti koruma adına mutlaka bir yerlere mayın maddeler yerleştirilmiş. Hangisinin, ne zaman, hangi koşullarda, kimin tarafından ve kime karşı kullanılacağı da belli değil.

Bu yapı hergün milyonlarca minik karar alıyor. Ve o kararlarla binlerce insanın hayatı değişiyor. Bir bakirelik testi gerektiği kararı, bir istimlak kararı, bir imar değişikliği nelere yol açıyor farkında değiliz. Biz sadece büyük kararları konuşuyoruz.

Ak Parti kendi silahları ve yöntemiyle vuruldu

Bu yapı sürdürülemezdi. Kürt açılımı ve ardından yeni anayasa devleti yeniden yapılandırmak için bir fırsattı. Ama Ak Parti ve Başbakan seçimler öncesinden başlayarak bu iddiadan vazgeçti. Ya da zaten siyasi iddiaları değiştirmek değil yönetmekti. Yönetmesine engel olanları ve vesayeti, yalnızca askerler ve Ergenekon olarak kodlanan çeteler, Kürt meselesini de bir süredir yalnızca PKK olarak tanımladı.

Bunlarla mücadele için seçilen tüm yöntemler, uzun tutuklamalar, kamuoyu yönlendirmeleri, telefon dinlemeleri, izlemeler, keyfi uygulamalar ve üstüne üstlük açıktan ve tüm ağırlığıyla yargıya taraf olmalarla bugünlere gelindi. Şimdi aynı yöntemlerin tümü hükümete karşı kullanılıyor. Kendi silahıyla, kendi yarattığı zihniyet ve yöntemlerle vuruyorlar hükümeti.

Hükümet ise hala kişiye özel yasalarla, bazı görevlileri görevden almalarla bu kapandan kurtulmaya çalışıyor.

Çözüm Meclis ve hukuk

Yapılması gereken çözümü Meclis’te aramaktır. Devletin içindeki çetelerle hukuk yoluyla, devletçi zihniyetle de Meclis üzerinden mücadele etmektir. Hukuk içinde devleti sorgulamadıkça, siyaset zemininde demokratik bir süreçle devleti yeniden yapılandırmadıkça ve yeni bir anayasa yapmadıkça bu sorunlar bitmeyecektir.

Unutulmaması gereken artık bu sorunlar bu biçimiyle sürdürülemezler ve yalnızca hükümet değil, ülkenin geleceği de risk altındadır.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Esad kaçtı, oyunun bir perdesi daha kapandı: Peki Suriye halkının kaderi bize hangi uyarıyı veriyor?

Suriye halkının diktatörden kurtulma sevincine ortak olurken, kaderi bize de bir uyarı içeriyor. Türkiye, Suriye’deki PYD ve Kürt hareketinin pozisyonel fırsat alanı, bunun içerideki Kürt meselesine etkileri gibi bir dizi ve karmaşık nedenle hem siyasal hem kültürel gerilimin bir parçası

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

"
"