12 Haziran seçimlerinde her bir partinin hedefi farklı. Doğal olanı her partinin, hadi en azından iki tanesinin iktidar için çekişiyor olması. Fakat maalesef durum böyle değil. Ana muhalefet partisinin iktidara ulaşma umudu yok. Yalnızca dışarıdan bakarak bu tespiti yapmak tabi ki yeterli değil. Ama CHP sözcülerinin konuşmalarına, partinin seçim hazırlıklarına, örgütlerdeki heyecan ve coşkunun yetersizliğine bakılırsa CHP de bu durumu içselleştirmiş görüntüsü veriyor.
Partilerin kendilerine koydukları hedefler dışarıdan bakınca da çok net görülüyor. Ak Parti yüzde 50’yi, CHP yüzde 30’u, MHP yüzde 10’u geçmeye çalışacak.
Ak Parti yüzde 50’yi aşmayı, hatta bir sözcüsünün söylemiyle yüzde 58’e ulaşmayı hedefliyor. Yüzde 58 meselesi ayrı ama Ak Parti yüzde 50’yi aşma hedefini parlamentoda önce 330 milletvekilini kazanmayı ve hatta daha da yukarı çıkıp 367 milletvekilini aşmayı kovalıyor. Çünkü bu parlamento anayasa konuşacak ve Ak Parti bu meseleyi mümkünse 367’yi aşıp parlamentoda halletmek istiyor.
Parti, örgüt ve kendi taraftarları bu hedeflere inanmış görünüyor. Parti yönetiminin süreci yönetmesine dışarıdan bakıldığında, bu konuda oldukça iddialı ve kararlı bir biçimde çalışmalar yapılmakta olduğu, işin şansa bırakılmak istenmediği gözleniyor. Şunu söylemek lazım ki, CHP’den farklı olarak Ak Parti süreci yönetiyor.
Hiçbir konuşma, söz, tepki, hatta adaylık başvurusu şansa bırakılmış, anlık tepkiler değil. Her bir minik detayın düşünülmüş, tartışılmış, hesaplanmış olduğu görülüyor.
Ak Parti'nin vizyon yenilemeye ihtiyacı var
Ama Ak Parti’ye bunlar yetmez. Ak Parti’nin bir vizyon yenilemeye ihtiyacı var. Partinin, 2002’de kurulurkenki hedef ve hayallerini aştığı çok açık. Şimdi hem siyasi pozisyonunu hem de kapsama alanını toplumun tüm kesimlerini kapsar hale çevirmek gibi bir meseleleri var. Elbette bunun yerine eski pozisyon ve vizyonlarına da devam edebilirler. Ama o zaman, yeni anayasayı yapabilmek konusunda milletvekili sayılarına ulaşsalar bile hem psikolojik eşikleri hem de yeni anayasanın yeni bir toplumsal uzlaşma üreteceği iddialarını aşamaz ve gerçekleştiremezler.
Eğer yeni anayasa gerçekten yeni bir toplumsal uzlaşmanın, yeni bir toplumsal barışın ifadesi olacaksa, toplumsal zeminde “ötekilerin” olmadığı uzlaşma üretilemez. Bazı siyasi veya bürokratik aktörlere rağmen, onları aşarak yeni anayasa yapabilir, değişimi yönetebilirsiniz. Fakat toplumun bir kesimine rağmen ve onların, kendilerinin de içinde olduğunu, barışı ve huzuru hissetmediği bir uzlaşma ve anayasa üretemezsiniz. Bu endişeli ve mazbut modernler için de, BDP’ye oy verecek Kürtler için de geçerlidir.
Bu nedenle Ak Parti’nin anti siyaset izleyen siyasi aktörler veya vesayet güçlerini kaybetmek istemedikleri için değişime karşı duran bürokratik yapılar ile kendisine oy vermeyen toplumsal kesimleri ayırarak hayatı ve toplumu okuması gerekir. Bu okumadan yeni bir vizyon üretmesi beklenir.
Bunun nasıl ve ne kadar anlaşıldığı veya hedeflendiği 11 Nisan akşamı aday listeleri Yüksek Seçim Kuruluna verildiğinde ve ertesi gün Ak Parti’nin seçim beyannamesi açıklandığında anlayacağız.
Kılıçdaroğlu’dan çok CHP’nin var olma seçimi
CHP açısından bu seçim daha kritik öneme sahip. Son bir yıldır kaset skandalının tetiklemesi, yüksek yargının vites arttırması gibi dış dinamikler marifetiyle de olsa CHP bir değişim zorlaması ve tartışmasının içine girdi. Şu anda adları, fikri farkları net olarak tanımlanmasa bile partinin yönetiminde üç farklı eğilim uç vermeye, örgütlenmeye başladı gibi görünüyor. Tablo ve taraflar henüz çok net olmasa da bu farklılaşma, öbekleşme belirtileri her tartışmada gözleniyor.
Birinci grup partinin programının, hedeflerinin, siyaset tarzının ve örgütlerinin değişmesini yani toptan değişimi hedefliyor. Partinin dışladığı Kürtlerle, dindarlarla, entelektüellerle yeniden ilişkiler geliştirilmesini ve kapsama alanının genişletilmesini savunuyor. İkinci grup bu değişimin daha da cumhuriyetçi, şoven, bürokratik vesayetçi yöne doğru olması için çabalıyor. Üçüncü grup ise eski parti içi iktidarlarının peşinde.
Liderin ise ilk iki grubun farklı hedeflerinden hangisine yakın bir tercihi ve vizyonunun olduğu belli değil. Kritik tüm konularda iki ayrı gün ve konuşmada, iki ayrı hedefe de uygun çelişkili söylemleriyle, sanki şimdilik bu üç ayrı grubun gönüllerini hoş tutmanın dışında bir hedefi yokmuş gibi, olayların ve gelişmelerin önünde savruluyor.
Siyasi tarihimiz daha net tanımlanabilir parti içi gruplar, klikler ve onların çatışmaları ile doluve tüm deneyimimiz böylesi bir particilikten ibaret olduğu için şu andaki CHP içi tansiyonun farkında değiliz. CHP’de belirgin klikler ve eski yöntemlerle parti içi çatışmalar görülmediği için de kamuoyu ıskalıyor. Ama şu andaki hem CHP yönetimi içindeki hem de seçmeni içindeki fay hatları yeterli enerjiyi biriktirmiş durumda.
CHP aday listeleri ve seçim beyannameleri açıklandığında durumu anlayacağız. Belki de aday listelerinin karara bağlandığı son Parti Meclisinde bu grupların nasıl davranacaklarını, seçim ertesi gününü bile beklemeden partinin çatlayıp çatlamayacağını da göreceğiz. Hiçbir şey yapmasa bile yalnızca Ak Parti karşıtlığı üzerinde var olan kemik yüzde şu kadar oy hesaplarının ne kadar geçerli olduğunu da göreceğiz.
Ya da seçim günü seçmen Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye yol gösterecek: tamam mı devam mı?