04 Ocak 2011

2011 için siyasi senaryolar-2

Dün 29 Mart 2009 yerel seçimleri üzerinden bir analiz ve akıl yürütmesi yapmaya çalışmıştık.

Dün 29 Mart 2009 yerel seçimleri üzerinden bir analiz ve akıl yürütmesi yapmaya çalışmıştık. 2011 seçimlerinde oy dağılım örgüsü ya da seçmen tercih ve profilleri iki yıl içinde tümüyle değişebilir mi? Sıkça yazıyorum, seçmen zihni, boş bir defter sayfası değil. Bir lider değişikliği ya da tek bir haber veya yeni bir slogan tercihleri tümüyle değiştirmez. Elbette gelişmelerden etkilenen ve tercihlerini gözden geçiren bireyler olacaktır. Fakat tüm bir toplumun belleğini sıfırlamak ya da küçük hamlelerle etkilemek komploya yatkın akıl yürütmelerle bile izah edilemez. O nedenle partilerden örneğin CHP’den daha köklü değişiklikler beklenmekte ve talep edilmektedir. Tabii CHP iktidar olmak istiyorsa… 
Yine de bu dizide bundan sonraki senaryolar 29 Mart seçimlerindeki oy dağılım örgüsü (oy dağılım oranları değil) esas alınarak yapılan hesaplamalara dayanmaktadır. Bu senaryoların anlamsız kalması ve boşa çıkması, temennilerle değil yeni bir siyaset, siyaset tarzı, örgütlenme modeli ve örgüt daha da önemlisi bir zihniyet değişikliği yapılması ile mümkündür. 

Ak Parti’ye dair senaryolar

AK Parti kitle partisi, ülkenin her yerinde önemli bir oy oranına sahip, çekiştiği parti hemen her ilde ve bölge de farklı ve özellikle doğu bölgelerinde seçim barajı nedeniyle bağımsız adaylar yoluyla seçime katılacak BDP adaylarıyla çekişecek ve yine doğu bölgelerinde milletvekilliği kazanmak için alması gereken oy adedi batı illerine göre daha düşük.
Bu temel karakteristikler nedeniyle AK Parti’nin her türlü senaryoda oy oranından daha fazla milletvekilliği kazanacağı çok açık. Yine de AK Parti’nin kazanacağı milletvekili sayısını belirleyecek etmen kendi oy oranı değil karşısındakilerin oy oranı olacak. 
Yalnızca AK Parti oy oranlarını dikkate alarak hesaplamaları yaptığımızda kabaca şunu söylemek mümkün: AK Parti yüzde 38,5 ile 40 aralığında oy aldığında 276-290 milletvekilliği, yüzde 41 ile 45 oy aralığında 290-330 milletvekilliği, yüzde 46-51 oy aralığında 330-366 milletvekilliği, yüzde 52’yi geçerse de 367 ve üstü milletvekilliği kazanacak. 
Gördüğünüz gibi iktidardan düşmesi için AK Parti’nin oyunun yüzde 38'in altına düşmesi gerekiyor veya diğer partilerin oy oranlarının çok ama çok daha fazla artması gerekiyor. 

CHP’ye dair senaryolar

Şimdiye kadarki analizler veya daha önce defalarca yayımladığımız CHP’ye dair bulgular gösteriyor ki, CHP artık kitle partisi değil. Yalnızca bölgesel ve coğrafi olarak sıkışmışlık değil, demografik olarak ülkenin geliri ve eğitimi yüksek kesimlerine de sıkışmış durumda, hayat tarzı olarak modernlere de sıkışmış durumda, Kürt meselesindeki tutumu nedeniyle Kürtlerden dışlanmış durumda.
Yeniden kitle partisi olmak için gerekenleri daha önce iki ayrı dörder bölümlük diziler halinde T24’de yayınlamıştık. Bu sıkışmışlık aşılamaz, yeniden kitle partisi olmak başarılamaz ve 29 Mart seçimlerini analiz ederek altını çizmeye çalıştığımız oy dağılımdaki karakteristikler değişmez ise CHP’nin olası oy oranlarıyla kazanacağı milletvekilliği sayıları şöyle:
CHP 29 Mart sıkışmışlığını tekrar yaşayarak yüzde 25-28 oranında oy alırsa 140-160 milletvekilliği, yüzde 29-32 oranında oy alırsa 160-180 milletvekilliği, yüzde 32-36 oy alırsa 181-195 milletvekilliği kazanacak. 200 milletvekilliğini aşması için CHP’nin yüzde 37 oy oranını aşması gerekiyor. 


MHP’ye dair senaryolar

Referandum süreci ve sonuçlarının analizi ile bazı araştırmalar gösteriyor ki, MHP 29 Mart’taki oy oranından oldukça ıraktadır. MHP tabanından hem AK Parti’ye doğru daha güçlü, hem CHP’ye doğru daha zayıf bir hareket gözlenmektedir. Yine de 29 Mart MHP oy dağılımdaki karakteristiği esas alarak hesaplama yaptığımızda şöyle bir ihtimaller dizisi ortaya çıkmaktadır. 
MHP yüzde 10-12 oranında oy alırsa 42-48 milletvekilliği, yüzde 13-14 oranında oy alırsa 49-61 milletvekilliği, yüzde 15-16 oy alırsa 62-80 milletvekilliği kazanacak. 80 milletvekilliğini aşması için MHP’nin yüzde 17 oy oranını aşması gerekiyor

BDP’ye dair senaryolar

BDP seçim barajı nedeniyle seçimleri boykot eder mi, yoksa yine bağımsız adaylar yoluyla mı katılır henüz bilmiyoruz. Referandumdaki boykot dikkate alınırsa, Kürt meselesinde art arda yaptığı hamleler aynı şoven reflekslerle tartışma gündemine bile alınmazsa, bu olasılığın güçlü olduğu kanısındayım ben. Hele Öcalan’ın Mart’tan sonra “ben aradan çekilirim” türü imaları da düşünülürse, partinin bu olasılığı ciddi olarak düşüneceği beklenebilir.
Bağımsız adaylar yoluyla seçime katılırsa 2007’deki gibi diğer küçük sol parti ve grupları da yanında bulamayabilir. Ya da küçük sol partilerden de beklenenden fazla sayıda bağımsız aday çıkabilir. Buna karşılık bağımsız adaylar ve seçmenlerin organizasyonu konusunda partinin de 2007 pratiğinden dersler çıkaracağı beklenir. Yine de tüm olasılıklar içinde bile BDP adayları ülke toplamında yüzde 6-7 oranında oy alacaktır ki, bu da 25-28 milletvekilliği anlamına gelir.  

Senaryolar ve siyasi değerlendirme

Partileri tek tek analiz ederek olası milletvekili sayılarını gördük. AK Parti’yi iktidardan düşürülebilecek milletvekili sayılarına ulaşmak için hem CHP’nin, hem MHP’nin, hem de BDP’nin beklenenden çok daha fazla güçlenmesi gerekiyor. Bunun yolu bu üç partinin de kitle partisine dönüşebilmesi. BDP için bunu beklemek gerçekçi olmadığına göre CHP ve MHP’nin beraberce değişmesi ya da toplamda yüzde 52 oya ulaşmaları gerek. 
Yani yüzde 52 oy oranı AK Parti’ye Anayasa’yı tek başına Meclis’te değiştirebilme gücü sağlarken, CHP ve MHP’ye sadece 276’yı aşan milletvekilliğiyle ancak iktidar umudu doğuruyor.
Tabii burada sözünü ettiğimiz hep partilerin tercih, politika ve siyaset tarzlarının belirleyicileri oldukları durumlar. Toplum, seçmen farklı duygularla hareket eder, örneğin “AK Parti’yi bu kadar da güçlendirmeyelim” der mi?
AK Parti’nin böylesi bir riski hangi olasılık oranında vardır bilemeyiz. Fakat genel olarak bazı siyasi ipuçları not edilebilir. AK Parti 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra kutuplaşmayı bilinçli olarak artırdı ve kullandı. Yine 22 Temmuz sonrası giderek önceki döneminde uzak durduğu çatışmacı siyasete yöneldi. Kürt meselesinde, demokratikleşme ve Avrupa Birliği meselesinde çok gerilerde kaldı. Belki de kendi siyasi hedeflerinin sınırlarına geldi.
Şimdi AK Parti yeni bir vizyon, politika ve kadro yenilemesi yapacak, gerçek bir muhafazakâr demokrat parti olmayı hedefleyecek mi? Örneğin bütün muhafazakârlığı dini muhafazakârlık olarak okumaya devam edecek, tüm ahlaki ve gündelik hayat tartışmalarına dini referanslarla mı tepki verecek? Bütün muhafazakârları şoven, milliyetçi olarak görmeye devam edecek, Kürt meselesinde söylemde ileri eylemde geri pozisyonunu devam ettirmeye kendini mecbur hissetmeye devam edecek mi? Demokratikleşme derken öğrencilere, işçilere her eylemde şiddet politikalarına devam edecek mi? Bu sorun alanları toplumsal vicdanı tetikleyebilir mi? 
Tüm bunlar, toplumsal bellekte ve toplumsal psikolojide bir şeyleri bir yerlerde biriktiriyor olabilir. Özellikle de İsrail meselesinde olduğu gibi, kimlikli politika ile savaşı, çatışmayı bile göze alabilme hali arasındaki ince çizgide herhangi bir kırılma toplumun başka kaygı ve korkularını harekete geçirebilir mi? Çünkü bu toplumun nihai tahlilde tercihinin batı medeniyetinden ve barıştan yana olduğunu düşünüyorum ben. Buralardaki keskin kırılmalar ya da olası riskler AK Parti’nin aşil topuğu olabilir. 
CHP ve MHP açısından ise mesele daha kritiktir. Tarhan Erdem’in tespitiyle bu iki partinin seçmeni de partilerine iktidar olma iddiasıyla oy vermiyor. Her iki parti de iktidara talip izlenimi vermiyor. İzledikleri politikalar ve her sorunda aldıkları pozisyon, iktidar olurlarsa o sorunu nasıl çözecekleri üzerinden değil AK Parti’ye adım attırmamak üzerinden. 
Eğer bu iki parti de gerçekten kendilerini ve politikalarını yenileyemeyeceklerse, seçim sonrası dönemde Anayasa veya Kürt meselesinde müzakere masasında olmayı istemiyorlar demektir.
Yaklaşık 5,5 ay sonra neler olacağını göreceğiz. Emin olduğum tek şey, bazı meselelerimizin sürdürülemez olduğu ve yalnızca bu nedenle bile partilerin önümüzdeki kısa dönemde, kendilerini ve ülke için ütopya ve iddialarını yenilemeleri gerektiği.

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"