14 Şubat 2023

Türk'ün Türkten başka dostu var mıymış?

Tüm dünya çifte depremin amansızca sarstığı ülkemize destek olmak için seferber olmuş...

Kırık dökük Türkçesiyle "Zeynep hanım korkma" diyor Alman kurtarma ekibinden bir doktor.

Ertesi gün kurtardıkları Zeynep hanımın vefatını duyduklarında, Alman ekibi gözyaşlarına boğuluyor.

Macar arama kurtarmadan bir görevli, ağlamaktan konuşamıyor.

Bunlar timsah gözyaşları mı?

Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur söylemini kullanmadan önce iki defa düşünmek gerekmeyecek mi?

Siyasal İslamcı bu iktidarın temel hedeflerinden biri, Türkiye'yi Batı'dan Batılı kurumların şeffaflığa, hesap verilebilirlik ve hukukun üstünlüğüne dayalı çalışma pratiklerinden uzaklaştırmak.

Demokratik işleyiş biçimlerinden uzaklaştıkça, o ölçüde tek adam rejimi, hesap vermeden, denetlenmeden, sorgulanmadan, eleştirilmeden, keyfi yönetimi yaygın hale getirme hesabında.

İktidar karşıtları ve muhalif çevrelerdeki Batı karşıtlığı ise korkarım iktidarın bu hedefine hizmet eder hale geliyor.

Batı deyince aklımıza ilk önce ABD geliyor; ABD deyince, başta Irak, Afganistan olmak üzere çevremizde yol açtığı yıkım, YPG'ye verdiği destek geliyor ve kızıyoruz. Haklıyız da.

Batı deyince aklımıza Avrupa Birliği geliyor, AB deyince de bize yaptıkları haksızlıklar, çifte standartlar geliyor; kızıyoruz, haklıyız da. Bizde de hata var, o ayrı.

Ancak Batı, ABD ve AB'den müteşekkil değil. Batı deyince içinde Japonya'sı da var Güney Kore'si de var Avustralya'sı, Yeni Zelanda'sı var.

Batı lafı çok alerji oluşturuyorsa, demokratik ülkeler grubu diyelim.

Bırak şimdi onlar kendine demokrat dediğinizi duyar gibiyim.

Her türlü eksiklik ve aksaklığına rağmen, Batılı demokratik kurumlara çıpalı kalmak yerine onlara sırtımızı dönüp, otokratların, diktatörlerin kontrolündeki Şanghay İşbirliği Örgütü'nden mi medet umalım?

Hafife almamamız gereken bir nokta var: bunca yıl Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden, Avrupa İstatistik Ofisine, NATO'suna pek çok kurumun içinde yer almak, içinde yer almadığımız kurumlarla da işbirliğinde kalmak ülkeyi ayakta tutan kolonların güçlenmesine katkı sundu. AK Parti iktidarı da bu katkıyı zayıflatmaya çalışıyor.

Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur deyişini AK Parti icat etmedi ama en çok AK Parti bu deyişi kendi iktidarına hizmet etmek için kullandı.

Ama bakıyoruz; tüm dünya çifte depremin amansızca sarstığı ülkemize destek olmak için seferber olmuş.

En çok destek verenler AK Parti'nin en çok hakaret ettikleri oldu

En çok destek veren ülkelerin başında da, en çok hakaret ettiğimiz, Yunanistan, Fransa, Almanya, ABD geliyor.

Emekli Büyükelçi Reha Keskitepe'nin yazısında vurguladığı gibi ABD Türkiye'ye yapılan arama kurtarma ve insani yardımlarda açık ara önlerde geliyor. "İlk planda (Suriye de dahil) taahhüt edilen 85 milyon doları Keskintepe'nin vurguladığı gibi diğer uluslararası kuruluşların, misal Dünya Sağlık Örgütü'nün Türkiye ve Suriye için yaptığı 42,8 milyon dolarlık acil yardım çağrısı ile karşılaştırmak bir fikir verebilir.

Bu arada Birleşik Arap Emirlikleri de Türkiye ve Suriye'ye 100 milyon dolar verme taahhüdünde bulundu.

ABD, Ankara'nın talep etmesi durumunda, uçak gemisini gönderme önerisinde bulununca, hemen "silah gücüyle desteğe gelinmez" tepkileri gelmeye başladı. Efendim, "uçak gemisi, deprem çalışmalarına nasıl yardım edecek miş ki!? Onlar gövde gösterisi yapmaya geliyormuş." Bunu söyleyen de emekli generaller. Nasuh Mahruki'ye göre de seçimlere müdahale için geleceklermiş.

İyi de, Türkiye'ye en hızlı yardım gönderen ülkelerin başında gelen İspanya Türkiye'ye Juan Carlos 1 uçak gemisinin yanısıra, İspanyol donanmasına ait üç gemi yolladı.

İspanyol donanması, uçak gemisiyle Türkiye'ye geldi

İskenderun limanına demirleyen bu gemilerin çok sayıda helikopter bulundurmasının yanı sıra başka özellikleri de var; 18 gün boyunca yetecek 500 kişilik gıda tedariki, karada 100 kişiye kadar barınma sağlayacak lojistik kapasite gibi.

Biz, "Niye Türk ordusu daha ilk günden sahaya inmedi?" diye kızdık. Çünkü orduların elindeki imkanlar sadece savaş zamanı değil her türlü felaket karşısında devreye girecek yapıda olduğu için. Aynı şey yabancı ordular için geçerli. Elinde silahla gelmiyor, arama kurtarma, sağlık ekipmanıyla geliyor. İspanyollar da helikopterlerle nakliye hizmeti sundular. Deniz piyadeleri sahra hastanesi kurdu.

Kaldı ki, İspanya bu gemileri NATO - SOFA anlaşması çerçevesinde gönderdi. Yani İspanyol askeri, kafasına göre gelip çalışmıyor. Sahada çıkabilecek her tür hukuki - fiziki olasılıklara karşı önceden kararlaştırılmış kurallar çerçevesinde çalışıyorlar.

Bu da beni yine, Türkiye'nin üyesi olduğu kurumlarla çalışma pratiğinin ne kadar -hele de her dakikanın çok önemli olduğu durumlarda- hayati olduğu noktasına getiriyor.

NATO dışı ülkelerle özel olarak "asker bulundurma" anlamında ikili anlaşmamız yoksa, "hadi sizin ordunun arama kurtarma ekipleri gelsin" diyemiyoruz.

Benzer bir süreci, AB'nin Sivil Koruma ve İnsani Yardım Operasyonları mekanizmasına üye olduğumuz için yaşadık.

Avrupa'dan bu kadar hızlı arama kurtarma ekibi gelmesi 2016'dan beri yaşanan çalışma pratiği ve işbirliği sayesinde oldu. Gelen ekipleri hızlıca afet bölgesine ulaştırdık mı? Maalesef orada sınıfta kaldık.

Soğuk ilişkilerin olduğu Hindistan bile 200 kişilik ekip yolladı

Öte yandan sadece Batı değil, Doğusundan, Kuzeyinden, güneyinden Türkiye'ye yardım aktı.

Dışişleri'nin verdiği bilgilere göre 99 ülke yardım talebinde bulundu. 13 Şubat itibarıyla 74 ülkeden 9800'e yakın ekip sahada çalıştı. Bunların arasında ilk beşinci gün, 745 kişiyle Azerbaycan başı çekiyordu. Ardından en fazla yardım gönderen ülkelerin başında İsrail, Fransa, Yunanistan, Hindistan, Meksika dikkat çekti.

Hindistan 6 uçakla 200 tam teçhizatlı arama kurtarma ekibi gönderdi. Sahra hastanesi açtı. Aslında Hindistan'la Türkiye'nin ilişkileri Pakistan'a verilen destek nedeniyle epey soğuk. Ama onlar da ciddi bir sayıyla yardıma koştu.

Rusya, "Ukrayna'ya destek veriyorlar niye yardım edelim?" diyenlere aldırış etmeden 150 kişilik bir ekip gönderdi.

Birleşik Arap Emirlikleri'yle birlikte Körfez ülkeleri de ekip gönderdi.

Gazeteci Yılmaz Özdil'in geçmişte bir yazısında "köle pazarı" diye aşağıladığı Bangladeş'ten 10 bin çadır, 46 kişilik arama ekibi geldi.

Ermenistan'la sınırlar yıllar sonra ilk kez açıldı

Ermenistan'la sınır yıllar sonra ilk kez açıldı; depremden bir hafta sonra Türk - Amerikan ve Ermeni ekipler enkazdan 2 genç kadını sağ olarak çıkardı.

Ne kadar önlem alırlarsa alsınlar; İngiliz'inden, Iraklısına, tüm ekipler canlarını tehlikeye attılar, atıyorlar. Meksika ekibinin arama kurtarma köpegi Proteo, enkaz altında kalarak can verdi, üzüntümüz, bir insan kaybından daha az olmadı.

Yunanistan da halkıyla, basınıyla, hükümetiyle seferber olmuş.

Bir bakıyorsunuz; WhatsApp gruplarında "Yunanlıların önemli bir kısmı fanatik Türk düşmanıdır" diyen, yabancı düşmanlığını teşvik eden paylaşımlar, aman bu zor zamanlarda da dış tehditlere karşı uyanık olmalıyız gerekçeleriyle dolaşıma sokuluyor.

Daha bir hafta öncesine kadar, iktidar Yunanistan'la Türkiye'yi savaşa sokar seçimleri erteler mi senaryoları varken, aradaki gerilimin azalmasına yaklaşım bu türden ırkçı paylaşımlar mı olmalı?

Gerilim azaldı diye, Türkiye Ege'deki haklarından vazgeçecek değil; ama en azından iki halkın tasada, kederde kenetlenmesi, her iki ülkedeki savaş çığırtkanlarının frene basmasına neden olur.

Depremde gösterilen destek nedeniyle Türkiye'nin bazı ülkelerle yaşadığı sorunlar elbet ortadan kalkmayacak, ama iktidarın dış tehdit korkusunu kullanıp, gerilimleri azaltacağına oy devşirmek için gerilimleri köpürtmesi imkanı biraz da olsa zayıflamış olacak.

Çoğu iktidara çalışan troller, zaten "depremi de Amerikan gemileri yaptı" şeklinde bilim dışı iddialarla çalışmalarına ara vermeden devam ediyor. İktidarı bilimden uzaklaşmakla suçlayan; devlet kurumlarında liyakat geçerli olsun diyenler de bu tür bilim dışı iddiaların, uzman olmayanlarca dile getirilmesine tepki göstermeyip, üstüne inanıp, bir de dolaşıma sokuyorlar.

Batı'ya karşı kızgınlık ve duygusallık, iktidarın çok işine geliyor. Özellikle seçimlere giderken, iktidar karşıtlarının farkına varmadan iktidarın ekmeğine yağ sürmesi gibi bir durum oluşuyor.

Barçın Yinanç kimdir?

Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı.

Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi.

2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti.

Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi.

Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor.

Aralık 2020'de itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programı yapıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Fransa'nın hasmane tutumuna karşın Airbus'tan rekor alım

Türkiye'ye son derece hasmane tutum sergileyen Fransa'dan çok büyük ölçekli bir alım yapılmasının, Türk Hava Yolları'nın Airbus'a geçen sene verdiği rekor siparişin üstüne yeni bir sipariş vermeyi planlıyor olmasının bir Ferdi Tayfur şarkısı kadar ses getirmese de önemli olduğunu görmek lazım

Erdoğan küçük heyetle Paris'e gitmeye isteksiz

Kamuda tasarrufun Cumhurbaşkanlığını kapsayıp kapsamadığını test etmenin bir yolu da önümüzdeki dönem yapılacak dış seyahatlere bakmak olabilir

Vaşington ziyareti neden ertelendi-iptal edildi?

İlk 4 yılında Erdoğan’a pas vermeyen Biden’ın “Söz verdik bir kere. Gelsin fotoğraf verelim, yetsin” şeklinde bir tavır almaktansa, hazır Erdoğan çok sıkışmış ve işbirliğine yatkınken ziyaretten daha içerikli bir sonuç alma yoluna girdiği anlaşılıyor