15 Kasım 2023

KKTC 26 üniversitesiyle (!) 40. yılını kutluyor

KKTC'nin tanınması da, iki toplumlu iki kesimli çözüm de ufukta görünmüyor; bu arafta olma haleti ruhiyesiyle KKTC'nin 40. yılı kutlanacak. Ankara ise buyurgan tavrından ödün vermeden toplumsal mühendisliğe devam edecek...

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bugün 40. yaşını kutluyor.

Türk toplumunun bir kısmı Cumhuriyet'in 100. yılını buruk bir hüzünle kutladı.

Cumhuriyet, 100. yılında görmek istediğimiz yerde olmadığı gibi, bir kısmımız bir cenderenin altında nefessizlik hissiyle girdik, ikinci yüzyıla.

Benzer bir hissiyatın bir bölüm Kıbrıslı Türk için de geçerli olduğunu düşünüyorum.

Hafta sonu Lefkoşa'da idim.

Büyük bir şaşkınlıkla küçücük adada 26 üniversite olduğunu öğrendim.

Tıpkı Türkiye'deki bazı üniversiteler gibi, KKTC'de de bazı üniversiteler gözlerini Afrika-Asya kökenli öğrencilere dikmişler. Bir kısım öğrenci gerçekten okumak için gelse de bir kısım öğrenci, birinci dönemin harcını yatırdıktan sonra ikinci dönemde buharlaşıyor. Ya adanın kuzeyinde kayıt dışı kalıyor ya da adanın güneyine geçip kapağı AB'ye atmaya çalışıyor.

Avrupa kazan kaldırıp THY ve Pegasus'a yaptırım tehdidi gelince, şimdi artık öğrencilerden sadece KKTC değil Türkiye vizesi de istenmeye başladı. Başvuran öğrenciler çift vize olunca daha sıkı bir elemeye tabii tutuluyorlar. Bir de geri gönderme masrafının altından kalkılamadığı için, başvuru yaparken biletlerini gidiş önüş almaları isteniyor.

Yolsuzluklar, yolsuzluklar

Hafta sonu KKTC gazetelerinin manşetinde dolandırıcılıktan mahkemeye çıkan rektörün haberi vardı. Diğer sayfalarda da eczacıların ve doktorların karıştığı bir başka büyük yolsuzluk silsilesinin haberleri yer alıyordu. Bir eski başbakan sahte reçete soruşturmasından geçen ay gözaltına alınmıştı.

Kıbrıslıların gurur duyacağı durumlar değil tabii. 

Bu arada, Lefkoşa'daki 8 asırlık Ermeni Manastırı ve Meryem Ana Kilisesi'nin "Bilim Lefkoşa" projesi kapsamında 3T Vakfı'na kiralandığı yönündeki haberlere de değinmek gerek.

Konuyla ilgili daha fazla detayı Cenk Mutluyakalı'nın makalesinde bulabilirsiniz. 

Restore edilen Ermeni kilisesinin KKTC'nin yurt dışındaki imajına da katkıda bulunacak şekilde turizmin hizmetine vermek varken, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın damadı Selçuk Bayraktar'ın başında olduğu bir vakfa kiralanması nasıl açıklanabilir bilemiyorum.

Ardı ardına açılan üniversiteler, Bilim Lefkoşa derken, AK Parti iktidarının KKTC'yi bir bilim ve teknoloji üssü haline getirmek amacında olduğunu, adadan bir Tayvan modeli çıkartmak derdinde olduğunu sanmıyorum.

Bakmayın bundan sonra artık "iki devletli çözüm" için çalışacağız denmesine. Bu içi boş bir söylem. KKTC'nin gözlemci statüsünün kabul edilmiş olmasına karşın, Türk Devletleri Teşkilatı'nın Kazakistan'daki toplantısında gözler Ersin Tatar'ı boşuna aradı. 

Arafta kalmaya devam

KKTC'nin tanınması da, iki toplumlu iki kesimli çözüm de ufukta görünmüyor.

İşte bu arafta olma haleti ruhiyesiyle KKTC'nin 40. yılı kutlanacak. 

Rumlardan da Ankara'dan da çözüm için hayır yok. İki taraftaki çoğunluk mevcut durumun devamını kanıksamış durumda. Bir yandan da herkes mevcut duruma ayak uydurmaya çalışıyor. 

Çözümsüzlüğün kabulünün en önemli göstergelerinden biri Ruslar, İranlılar hatta İsraillilerin, ileride sorun olur olmaz demeden hızla mülk edinmesi; eskiden bu duruma karşı yeri göğü inleten Rumların da artık fazla sesini çıkarmaması.

Ancak bence çözüm yanlılarını asıl rahatız eden mesele, çözümün ufukta görünmemesindense, Ankara'nın Kıbrıslı Türklere yaklaşımı.

AKP öncesinde de Ankara KKTC'nin iç işleyişine müdahale ederdi. Ama öyle ya da böyle arada yine de bir saygı vardı. Şimdiyse Ankara'daki iktidar son derece nobran, dayatmacı ve buyurgan.

"Kendi ülkesinde bağımsız yargıya, laikliğe, başta sendikal olmak üzerine herhangi bir örgütlenmeye tahammül edemeyen bir siyasi anlayışın 'parasını biz veriyoruz' gözüyle baktığı küçük bir devlete farklı bir yaklaşımı olacağını bekleyemezdik," demiş emekli diplomat Engin Solakoğlu, bir röportajında.

Bu bağlamda Ankara'nın toplum mühendisliği çalışmaları da her gün yeni bir boyut kazanıyor. İlk kez KKTC Diyanet İşleri'nin başına Türkiye'den atanan görevlinin özellikle kadınlarla ilgili yaptığı açıklamalar büyük tepkilere yol açtı.

Ankara'ya direnenlere karşı psikolojik savaş

En kötüsü de, Ankara'ya direnenlere karşı yürütülen psikolojik savaş. Muhalif görülenlerin Türkiye'ye girişinin engellenmesi gibi garabet bir durum var. Bir kara liste var mı yok mu belli değil. Gitsen bir türlü gitmesen bir türlü. Muhalif olarak bilinip Türkiye'ye sorunsuz giriş yapmak da yaratacağı izlenim açısından neredeyse başka bir dert. Son olarak muhalif olarak bilinen Avrupa gazetesine makaleler yazan Turgut Afşaroğlu, Türk büyükelçiliğine bir mektup gönderdi. Kalp hastası olduğu için Türkiye'de hastaneye gitmek isteyen Afşaroğlu, listede olup olmadığını öğrenmek istiyor. Geri döndürülecekse hasta haliyle perişanlık çekmek istemiyor. 

Yanıt alabileceği kuşkulu. Çünkü KKTC'deki büyükelçilik de ne ölçüde işlevsel, tartışmalı. Zira pek çok konuda iktidarın işlerini elçilik üzerinden değil, paralel bir yapılanma üzerinden yürüttüğü söyleniyor.

Şaşırdık mı? Şaşırmadık.

Benim şaşırdığım KKTC'nin bağımsız yargısını da hedef almaya başlayan AK Parti iktidarının açık, kapalı yıpratma kampanyasına karşın hâlâ cesurca eleştirilerini seslendirenlerin olması. Sayıca belki azalıyorlar, sesleri belki daha cılız çıkıyor, hele de mesele Ankara'yı hedef almak olunca… Yine de…

KKTC'nin 40. yılında demokratik mücadeleye devam edenlere selam olsun. 

Barçın Yinanç kimdir?

Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı.

Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi.

2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti.

Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi.

Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor.

Aralık 2020'den itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programını yapıyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Genç bir muhabirin “vadedilmiş topraklar"la imtihanı

Sene 1994. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller İsrail, Filistin ve Mısır’ı kapsayan bir tura çıkacak. Tarihi bir gezi. O dönem yurt dışı ziyaretlerde haberciler arasında rekabet daha uçağa binmeden VIP salonunda başlar, uçakta devam eder, gezi sonlanmadan da bitmezdi

Dışişleri'nde aşka yer yok mu, yoksa kadının adı yok mu?

Dışişleri’nde uygulanan personel politikasını nasıl okumalı? Bakan ve ekibi diplomasiyi erkek işi olarak mı görüyor, yoksa diplomasiyi tamamen bir istihbarat işi olarak görüp, MİT çalışanlarına daha fazla alan mı açmak istiyor?

İsrail tehdidi…

İsrail Filistinlileri yok sayan siyasetini sürdürdüğü sürece, sadece bizim için değil tüm bölge ülkeleri için tehdit olacaktır. Bugün kolunu kanadını kırsa da hiçbir zaman Filistin direnişini kıramayacak. İsrail bu yoldan gittiği sürece halkı hiçbir zaman huzur bulamayacak, tüm bölge ülkeleri olarak biz de diken üzerinde yaşamaya mahkûm kalacağız. Bunu böyle söylemek başka, İsrail’in toprağımızda gözü var demek başka

"
"