İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na verilen hapis cezasıyla Türkiye’nin enerjide merkez ülke olma; “hub” sıfatını alma hedefi arasında ne alaka var diyeceksiniz.
Bence çok alaka var.
Tıpkı Türk kamuoyunda olduğu gibi, uluslararası kamuoyunda da İmamoğlu’na verilen kararın siyasi olduğu kanaati yaygın. Yabancı gözlemciler Türkiye’de hukukun bağımsız olmadığına çoktan kanaat getirmişlerdi de; bu karar, iktidarın hukuku araçsallaştırmada nereye kadar gidebileceğini görmeleri açısından yeni bir eşik oluşurdu.
Şimdi bu ortamda, “sorun çıkarsa hukukla çözeriz” diyerek Türkiye’yle iş yaparlar mı?
Türkiye’ye güvenip, enerji tedarikinde sırtlarını Türkiye’ye dayarlar mı?
Diyebilirsiniz ki; “Rusya’da da hukukun üstünlüğü yoktu. Üstelik Almanya, Kırım’ı ilhak etmesi sonrasında bile Rusya’ya doğal gazda bağımlılığını azaltacağına arttırdı.”
Evet ama Almanya şimdi bu hatasının bedelini ödüyor. Yine aynı hataya düşmek ister mi?
AB’nin Rusya’ya uyguladığı yaptırımlar karşısında Kremlin de doğal gazı kesme kararı aldı. Ve başta Almanya, Batılı ülkeler kolaya kaçıp, demokratik olmasa da ticareten “güvenebileceklerini” sandıkları Rusya’ya sırtlarını dayamanın sıkıntısını yaşıyor.
Putin’den kaçıp Erdoğan’a sığınırlar mı?
Yine diyebilirsiniz ki; “Rusya ile Avrupa arasında artık adı konmamış bir savaş çıktı. Türkiye, NATO üyesi, Batı’nın müttefiki.”
10, 15 sene önce olsa, haklısınız derdim. Ne yazık ki, bugünkü Türkiye’nin Batı ittifakının ne ölçüde müttefiki olduğuna dair çok ciddi kuşkular var.
Osman Kavala’yı, Selahattin Demirtaş’ı hapse atan Erdoğan Türkiye’sine güvenmiyorlar. Hadi bunlar Türkiye’nin iç meselesi deyip göz ardı ettiklerini düşünelim.
Türk asıllı Alman vatandaşını önce hapse atıp sonra çıkartan, darbeden sonra FETÖ bağlantısı iddiasıyla Alman şirketlerinin listesini sızdırıp sonra “pardon yanlışlıkla oldu” diyen; “Al papazı ver papazı” diyen, AİHM kararlarını tanımayan Türkiye’nin ileride tıpkı Rusya lideri Vladimir Putin’in yaptığı gibi enerji kaynaklarını baskı aracı olarak kullanıp kullanmayacağına emin olabilirler mi?
Putin’le yan yana durarak Putin’in gazına alternatif olmak
Cumhurbaşkanı'nın “Trakya’yı enerji hubı” yapacağız dediği her seferde, bir sonraki cümlesine “Putin’le bu konuda anlaştık” demesi, Türkiye’yi enerjide merkez ülke yapma hedefi açısından ayağa sıkılan kurşun etkisi yaratıyor. Batı ittifakı, Rusya’sız enerji tedarikine odaklanmış durumda. Türkiye’nin de kendisini enerji piyasalarında Putin Rusya’sına alternatif olarak pazarlaması gerekiyor.
Yine diyebilirsiniz ki; “bakma Avrupa’nın bu aralar başı dik tutmaya çalışmasına, enerji darboğazına girince, sıkışınca, ihtiyaçları olunca tıpış tıpış gelirler.”
Emin değilim.
Geçen gün bir iş insanı anlatıyordu. Aynı kalitedeki ürünlerini, yüzde 20 daha ucuz olmasına rağmen İspanya’ya satamadığından şikâyetçi idi. İspanya gibi normalde Türkiye’ye daha olumlu bakan bir ülkeden bahsediyoruz. Gerekirse daha pahalıya alırım ama senden almam diyor.
Aslında doğusundaki tedarikçilerle, Batı’sındaki tüketiciler arasındaki coğrafi konumlanmasıyla Türkiye hakikaten çok şanslı.
Ben Sovyetler Birliği dağıldığından beri, bu konumuyla bir hub, enerjide merkez ülke olma potansiyelinin çok yüksek olduğuna inananlardanım. Başta Bakü - Tiflis- Ceyhan petrol boru hattı; TANAP olmak üzere çok önemli ilerlemeler kaydedildi. Ama hub olmak için enerji nakil hatları kurmak, Avrupa’nın en büyük gaz depolama merkezini açmak yeterli olmuyor. Türkiye’deki enerji piyasasının liberalleşmesi başta olmak üzere, işin teknik tarafının yanı sıra, güven, ona bağlı olarak da hukukun üstünlüğü çok büyük önem taşıyor.
Kalkınmanın temel unsurlarından biri hukukun üstünlüğü
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen günkü açılışta “Kalkınmanın temel unsurları arasında yer alan enerji, alt yapı projelerimizin hep öncelikli başlığı olmuştur” dedi.
Hukukun üstünlüğünü kalkınmanın temel unsurları arasına almadıktan sonra, enerjide merkez ülke hedefinin gerçekleşmesi kolay olmayacak.
Hâlbuki özellikle Ukrayna savaşı Türkiye’ye çok önemli bir fırsat penceresi açmış durumda.
Bakalım muhalefet iktidara gelmesi durumunda yargı bağımsızlığını önceleyerek, ekonomiden, enerjiye, dünyada pek çok kapının Türkiye’nin önünde açılacağına dair mesajları toplumun anlayacağı bir dilden anlatmayı becerebilecek mi?
Barçın Yinanç kimdir?
Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı.
Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi.
2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti.
Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi.
Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor.
Aralık 2020'de itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programı yapıyor.
|