27 Kasım 2023

Dış politika söylemi içimizin yağlarını eritirken cüzdanı da eritiyor

Türkiye’nin Almanya ile ticaret hacmi 45 milyar dolar, Cezayir’le 5,3 milyar dolar. Cezayir ziyaretinde Cumhurbaşkanının katılımı ile iş dünyasının temsilcileriyle iş forumu düzenlenirken, Gazze savaşının gündeme damgasını vurduğu Berlin ziyaretinde iş forumu yapılmadı. Bu normal mi?

İçinin yağı erimek, ilk olarak nispet olsun diye sevinmek anlamına geliyor. Deyimin bir diğer anlamı ise kaygı içinde üzülmek imiş. Ben birincisini biliyordum. Birbirine zıt iki anlam taşıyan bu deyim, tam da meramımı anlatmama yardımcı olacak.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Berlin’e gitti ve görüşmelerden önce düzenlenen basın toplantısında, Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Alman toplumunun bir kısmını sinir edecek açıklamalarda bulundu. 

Erdoğan’ın en büyük muhalifleri bile söylediklerinin çok büyük bölümünün altına imza atardı. O nedenle içimizin yağları eridi. Almanların İsrail’e verdikleri orantısız destekle ilgili “ağzının payını verdi” diyenler çok olmuştur.

Ancak içimizin yağları erirken; cüzdanlarımızın da erimekte olduğunu kaç kişi fark etti ve o anlamda, kaygı içinde üzüntü hissetti bilemiyorum.

Muhalefete güvenemediği için belki de gönülsüzce de olsa mevcut iktidar için oy kullananların, küçük esnafından büyük şirket sahiplerine, ekonomik sıkıntılardan dem vuranların, bir yandan “ne güzel konuştu” derken, diğer yandan “eyvah eyvah” şeklinde birbirine zıt duyguları aynı anda yaşamış olması beklenir. 

Kimileri Berlin’de atılan nutuku, ikinci “one minute” vakasına benzetti. Benzetme sonuçları itibariyle doğru olabilir. Birinci “one minute” vakasından beri, sadece Davos’ta yaşananlardan değil ama pek çok başka etkenin de bir araya gelmesi nedeniyle, ekonomi belli bir noktaya geldi takıldı; belimizi doğrultamadık. İkinci one minute vakasından sonra da korkarım belimizi doğrultmak çok zaman alacak.

Almanya-Cezayir farkı

Almanya ile özellikle ekonomik anlamda konuşulacak onca mesele varken; Berlin ziyareti Gazze Savaşı'na kurban gitti. Gazze Savaşı'na bir katkısı oldu mu? Olmadı. Scholz, “Çok doğru dedin reis, ben İsrail politikasını değiştireyim” demedi.

Cumhurbaşkanı Almanya’dan sonra Cezayir’e gitti. 

Bir karşılaştırma yapalım.

Erdoğan Berlin’den dönerken, şu bilgileri verdi:

“Şu anda Almanya ile ikili ticaret hacmimiz 45 milyar doları aşmış durumda. Bu yıl sonu itibariyle 50 milyar dolar hedefini yakalamayı öngörüyoruz. Bu hedefin tutturulması ile birlikte, yeni hedefimiz 60 milyar dolar ticaret hacmine ulaşmak olacak.”

Cezayir’den dönerken ise şöyle konuştu:

“Ziyaretimiz sırasında 50'yi aşkın firmamızın katılımıyla düzenlenen İş Forumu'na da iştirak ettik. İş adamlarımız arasında yeni ortaklıkların kurulmasına vesile teşkil eden forumun, 10 milyar dolarlık ticaret hacmi hedefimize ulaşmamıza katkı sağlayacağına da inanıyorum."

Erdoğan iş forumunda yaptığı açıklamada iki ülkenin ticaret hacminin 5,3 milyar dolara  ulaştığını söyledi.

Farka bakar mısınız? Birinde ticaret hacmi 45 milyar dolar ötekinde 5,3 milyar dolar. Cezayir’de iş forumu düzenleniyor; Almanya’da ise iş forumu düzenlenmiyor. Garip bir durum değil mi? Almanlarla bir iş forumu düzenlenmesi planlanmış ama sonra iptal edilmiş.

Halbuki, Berlin ziyareti, Türk ekonomisine kısa olmasa da orta uzun vadede can suyu olabilecek fırsatlar barındırıyordu. Türkiye, yeniden şekillenmekte olan değer zincirlerinde Asya ile Avrupa arasında çok ciddi bir hub olma potansiyelini Avrupa ekonomisinin lokomotifi Almanya ile birlikte çalışarak hayata geçirebilirdi. 

Bu konuda Güven Sak’ın yazısını okumanızı hararetle tavsiye ederim. 

Artık şunu görmek durumundayız. Mevcut iktidarın önceliği yerel seçimlere kadar seçmenini konsolide etmek. Kısa dönemde ekonomik mucizeler yaratamayacağı için, herkesin içinin yağını eriten söylemlerle desteğini pekiştirmek istiyor. Ancak söylemini makul ve diplomatik tutmadığı için, Avrupa’da muhataplarını iğneleyen her bir cümlesi aslında ülkeyi daha da yoksullaşmaya itiyor. 

Scholz’un yüzüne söylenen her bir cümleden sonra, telefonlarımıza bir mesaj gelse ve “aylık geliriniz kalıcı olarak binde şu kadar küsur azalmıştır” dense; her sarf ettiği cümle sonrası, gelirimiz üst üste gelen mesajlarla gözümüzün önünde erise; çok merak ediyorum kaç kişi “Yürü be Reis kim tutar seni” der.

Bence ciddi bir infial yaşanırdı. 

“Gazze’yi kurtarmak bize mi düştü” ya da “Haydi yoksullaştık da Gazze’ye bir faydamız dokundu mu bu nutuklarla” diyenlerin, kaygılı bir üzüntüyle içlerinin yağlarının eridiğini görürdük.

İktidarın dış politika söylemlerinin ekonomiye anlık etkisini tartan böyle bir sistem olmadığı için, cumhurbaşkanı Batılı muhataplarına parmak salladıkça, “sevinçten” içinin yağı eriyenlerin, enflasyondan, yükselen maliyetlerden, fahiş kiralardan şikayet etmeye hakları yok. 

Her şeyin bir bedeli var. “Hamas için biz bu bedeli öderiz” diyenler varsa, Hamas’a verilen bu desteğin, Filistin halkının adil bir çözüme kavuşması davasına ne ölçüde katkıda bulunduğunu iyi hesap edip, bunca yoksullaşmaya değer mi diye bir düşünmesi gerekir.

Barçın Yinanç kimdir?

Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı.

Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi.

2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti.

Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi.

Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor.

Aralık 2020'den itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programını yapıyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Özgür Özel'in girdiği fotoğraf karesi, Türkiye'nin girmediği kare

Yüce reis dört uçak olmadan seyahat edemediği için Türkiye'nin çıkarları açısından önem taşıyan bir zirveye gitmeme şuursuzluğunu yere vurmak gerekmez mi? Muhalefetin ayrıca Avrupa'ya "Erdoğan kendisini demokrasi kulübünün bir parçası olarak görmeyebilir, ama biz Türkiye'yi demokrasi ailesinin bir parçası olarak görüyoruz," mesajını da vermesi gerekirdi

CHP'ye en az güven duyulan konu dış politika

Reform Enstitüsü'nün yaptığı araştırmaya göre mülteciler sorununu CHP, AK Parti'den daya iyi yönetir diyenler çoğunlukta iken, dış politikayı AK Parti daha iyi yönetir diyenlerin oranı CHP daha iyi yönetir diyenlerden daha fazla. Burada çelişkili bir durum var. Mülteci sorununun temelinde AK Parti'nin hatalı dış politikası var. Üstelik bu sorunun çözümü mahir bir dış politikadan geçiyor

“Türk elçiyle Türkçe konuşmazsam başımı kessinler”

Reformcu kimliğiyle cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Azeri Türkü Pezeşkiyan’ın göreve gelmesi, Türk-İran ilişkilerinde görece bir avantaj yaratabilse de bu avantajı büyütmemek gerekiyor. Zira her şeyden önce özellikle dış politikadaki kritik konularda ipler dini rehberin elinde. Pezeşkiyan Türk-İran rekabetinin arttığı bir dönemde göreve geliyor