11 Ekim 2022

Artan Amerikan karşıtlığı: AKP pompalarken, ABD tepkisiz

Amerika'yı sevmek zorunda değiliz. Sevmememiz için pek çok neden var. Biz kendimizi sevmezken, Amerikalıların da bizi sevmesini bekleyemeyiz. Ancak, bu karşılıklı hazzetmeme durumunun, Amerika Türkiye'yi işgal edecek şeklinde abartılı bir abukluğa dönüşmemesi gerekiyor

86 yaşındaki annem tam bir eski kuşak alışkanlığı ile neredeyse 30 yıldır aynı gazeteyi okuyor. İsmi lazım değil, grup el değiştirip, hükümet yanlısı olduktan sonra bile bırakmadı. Kendisi hükümet yanlısı da değil ama eski alışkanlıkları kırmak mümkün olmuyor. Gazeteyi baştan sona okur; dış politika yazıları, spor sayfası dahil.

Geçenlerde doktora giderken arabada, "Bu Amerika'ya ne oluyor. Bizi işgal mi edecekler" dedi. "Anne nerden çıkarıyorsun? Amerika'yla ilişkilere endişeleneceğine emekli maaşınla ayın sonunu nasıl getireceksin ona endişelen daha iyi olur," dedim ki son dönemlerde ne zaman görsem, ya domatesin ya peynirin fiyatının yüksekliğinden dem vururdu.

Bu sohbetten birkaç gün sonra Türk dış politikasının ele alındığı bir panelde, annemin bu tepkisinden bahsettim. Tesadüf tam da o gün tüm amirallik rütbesine kadar yükselmiş emekli bir askerin "ABD Türkiye'yi NATO'dan çıkarıp, işgal edecek" şeklindeki açıklaması Sözcü gazetesine manşet olmuştu.

Bir yabancı dinleyici, "ABD'nin Türkiye'yi işgal etmesi.. Buna inanılması.. Bu durum bana çok Kafkaesk" geliyor dedi.

"Aslında bana da kafkaesk geliyor," dedim.

ABD'nin Suriye'de YPG/PYD'ye verdiği destekten yola çıkıp, işi Türkiye'yi işgal edeceğine kadar götürmenin gerçeklikle alakası yok.

Ancak ABD'nin PKK'nın Suriye uzantısı YPG'ye destek vermesi karşısında elbette Amerikan karşıtlığının artmasında Kafkaesk bir durum yok.

Bu nedenle de yabancı muhatabıma 5 sene önce ABD'nin YPG'ye verilen destekle ilgili 3T formüllü açıklamasını hatırlattım.

Kendi kulaklarımla duymuştum. Dönemin Ankara Büyükelçisi John Bass görev süresinin dolduğu 2017 yılında, Türkiye'den ayrılmadan önce İstanbul'da düzenlediği basın toplantısında "ABD'nin YPG'ye desteği taktik (tactical), geçici (temporary) ve çıkar bazlı (transactional)" demişti.

Aradan geçen süre içinde bu durumun geçici olmadığını gördük. Şu sıra ABD'nin şimdiki büyükelçisi Jeffry Flake, misal "Gayri askeri statüdeki Yunan adalarına giden hibe ABD zırhlıları orada geçici kalacak," dese, inanacak mıyız?

Sorunların temelinde güvensizlik var

İşte Türk - Amerikan ilişkilerindeki sorunların temelinde bu güven kaybı yatıyor.

İki taraf da birbirlerinin sözüne güvenmiyorlar. Misal Ankara, "Ben yaptırımlara katılamam, ama hiç merak etme Rusya'nın benim üzerimden yaptırımları delmesine izin vermeyeceğim" dediğinde, Washington bu vaade güvenemiyor.

2003 Mart tezkeresi önemli kırılma noktalarından biridir. O tarihten itibaren güven kaybı giderek daha da derinleşti.

Konuyu daha çetrefil hale getiren iki tarafın bu güvensizlik karşısındaki tavrı.

AK Parti iktidarı güven kaybının gelecekte telafi edilmesini zorlaştıracak şekilde Amerikan karşıtlığını körüklerken, Washington kayıtsız kalmayı tercih ediyor.

İktidar sabah akşam ABD'nin YPG'ye desteğinden dem vuruyor; İçişleri Bakanı Amerika'yı Türkiye'yi cinsiyetsizleştirmekle suçluyor. İktidar bir eliyle Amerikan karşıtlığını körüklerken, diğer eliyle bu karşıtlıktan yararlanıp oy devşirmeye çalışıyor. Sanki Amerika'ya kafa tutuyormuş gibi bir algı oluşturuyor. Ondan sonra da, iş Amerika bizi işgal edecek şeklinde saçma hezeyanlara kadar gidiyor.

Bekle gör konumundaki ABD umursamazlık içinde

Amerika ise, bu gidişat karşısında büyük bir umursamazlık içinde. Amerikan karşıtlığına karşı vazgeçtim imaj düzeltici halkla ilişkiler kampanyasından en azından yanlış bilgileri düzeltmek yada kendi görüşünü anlatmak için özel bir çaba içine de girmiyor.

Misal, yazın Türk milli karate takımının Temmuz'da katılması gereken turnuva için vize talebine randevunun bir yıl sonraya verildiğine dair haberler çıkınca, en temel gazetecilik refleksi ile Ankara Büyükelçiliği'nin basın ataşesine sordum; yanıt bile alamadım. Kendi hükümetine doğru dürüst soru soramıyorsun, bana da sorma demeye getiriyor olabilirler tabii.

Biden yönetimi seçimlere kadar bekle gör moduna girmiş durumda. Ancak seçimlerden sonra bir iktidar değişikliği olması durumunda da güvenin yeniden tesis edilmesi kolay olmayacaktır.

Kılıçdaroğlu'nun ABD ziyareti

Zira özellikle ABD'nin YPG'ye desteğini sürdürmesi, ilişkilerin geri kalan bölümünü zehirlemeye devam edecektir.

Muhalefetin, iktidara gelmesi durumunda ABD'nin YPG'ye destek vermesinin nedenlerini iyi analiz edip, bu nedenleri ortadan kaldırmak için neler yapılması gerektiğine, elbette ABD ile ilişkiler bütünü ve Türkiye'nin bölgesel politikalarını da dikkate alarak karar vermesi gerekecektir.

İktidara aday CHP'nin Gene Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ABD'ye hazır gitmişken, teknolojik ve bilimsel gelişmelerden çok, Türk - Amerikan ilişkilerine dair fikir edinerek dönmesi ülke için daha hayırlı olurdu diye düşünüyorum. 

Amerika'yı sevmek zorunda değiliz. Sevmememiz için pek çok neden var. Biz kendimizi sevmezken, Amerikalıların da bizi sevmesini bekleyemeyiz. Ancak, bu karşılıklı hazzetmeme durumunun, Amerika Türkiye'yi işgal edecek şeklinde abartılı bir abukluğa dönüşmemesi gerekiyor.

ABD küresel Türkiye ise bölgesel bir güç. Her iki ülke de pek çok konuda birlikte çalışmak durumunda. ABD ile her zaman sorunlar yaşayacağız ve belki bazen bu sorunları tam olarak çözemeyebileceğiz, ama en azından en az zararla bu sorunlarla yaşamak için toksik bir ortam oluşmaması Türk toplumunun çıkarına.

İki taraf arasındaki bu zehirli algı ortamı ilişkileri kolaylaştırmadığı gibi, toplumun aşırı bir duygusallıkla tehlikeli savrulmalara kapılması riskini de beraberinde getiriyor.

Barçın Yinanç kimdir?

Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı.

Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi.

2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti.

Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi.

Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor.

Aralık 2020'de itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programı yapıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Kalın’ın mesajlarının dışarıdaki hasar kontrolünü Fidan mı yapıyor?

İstihbarat başkanı Kalın’ın Şam ziyaretinin başta Araplar olmak üzere kimi başkentlerde yaratabileceği rahatsızlığı Dışişleri Bakanı Fidan’ın dengelemeye çalıştığı görülüyor. Fidan’ın Türk ve Arap basınına verdiği demeçler, Ankara-Şam çıkışlı kimi mesajlardan ayrışıyor

Türkiye kazançlı mı; İsrail ne yapıyor, gidişat ne yönde?

Mevcut durumun en büyük kazananı (şimdilik) İsrail. Suriye’deki tüm askerî altyapı tesislerini bombaladı. Ülkedeki tapu dairelerini, her tür evrak bulunduran devlet kurumlarının binalarını bombaladığına dair duyumlar da ayrıca dikkat çekici. Bir kaynağım bu durumu, İsrail’in Suriye’yi “sıfırlaması” olarak yorumladı

Esad gitti diye üzülen yok, başarı öyküsü içinse erken

Kimse Esad düştü diye ağlayacak değil. Ancak mevcut durumdan bir başarı hikâyesi üretmek için de erken. Suriye’nin normalleşmesi için bir fırsat penceresi açıldı. Ancak süreç büyük risklerle dolu

"
"