Dışişleri Bakanlığı yılın son haftasında, Türkiye'nin dış temsilciliklerinin yurt dışındaki Türk vatandaşlarına nasıl hizmet verdiğine dair bir tanıtım videosu paylaştı. Gerçekten de Ak Parti iktidarı döneminde dünyanın dört bir yanındaki Türkler geçmişle kıyas kabul görmeyecek ölçüde dış temsilciliklerden ilgi gördüler. Bunu yurt dışında sadece Ak Parti'ye değil muhalefete oy verenlerin de teslim edeceğini düşünüyorum.
Ancak kantarın topu kaçmış durumda. Diplomatlar bu konuda o kadar baskı altında tutuluyor ve Ak Parti'nin yurt dışı teşkilatlarından Ankara'ya giden şikâyetler karşısında o kadar savunmasız bırakılıyorlar ki, işi gücü bırakıp, vatandaşın yerli yersiz artık kapris boyutlarındaki taleplerine koşmak durumunda kalıyorlar.
Yurt dışında yaşayan Türkleri oy deposu olarak gören Ak Parti özellikle Avrupa'daki bazı elçilik ve konsoloslukları Ak Parti teşkilatı gibi çalıştırmak istiyor. Hal böyle olunca, eski deyimiyle "Hariciye'de" hükümetlere değil, devlete hizmet etme ilkesi benimsetilmiş olan diplomatlar, kariyerlerinin Ak Parti temsilcilerinin iki dudağının arasında olmasının sıkıntısını yaşıyorlar.
Dışişleri'nin politika yapımında rolü erozyona uğradı
Ancak dış temsilciliklerin görevi sadece yurt dışında yaşayan Türkleri temsil etmekle sınırlı değildir. Büyükelçilikler Türkiye Cumhuriyeti devletini, tüm Türk halkının milli çıkarlarını temsil eder. Türkiye'de, cumhurbaşkanından sonra arabasında Türk bayrağını dalgalandırmaya yetkili iki makam sahibi vardır; biri valiler diğeri büyükelçilerdir.
Ayrıca Dışişleri'nin görevi sadece Türk halkının çıkarlarını yurt dışında savunmakla da sınırlı değildir. Dışişleri Bakanlığı Türkiye'nin çıkarlarının ne olduğunun belirlenmesi ve bu çıkarlar doğrultusunda yapılması gerekenlere dair politikaların belirlenmesinde de kritik rol oynar.
Ancak Dışişleri'nin bu hayati rolü Ak Parti iktidarında erozyona uğradı. İktidar dış politikada her şeyi o kadar iyi biliyor ki artık büyükelçilerin değerlendirmelerine, görüşlerine ihtiyaç duymuyor. İktidar için diplomatlar yurt dışında vatandaşları hoş tutsun, içerde de devlet yetkililerinin seyahatlerini ayarlayan turizm acentası, yapılacak konuşmalar içi not hazırlayan reklam şirketi elemanı gibi çalışsın yeter.
Kapalı kutu Dışişleri
Dışişleri camiası kapalı kutudur. Diplomatlar yaşadıkları zorluk ve sıkıntılara rağmen çoğunlukla ketumdurlar. Bir de tabii kişiyle mezara gidecek sırlara vakıftırlar. Aldıkları devlet terbiyesi gereği hangi hükümet altında çalışırlarsa çalışsınlar, devletin dış politikada zaafını ortaya çıkaracak açıklamalardan emekli olduklarında bile kaçınırlar. Bu nedenle emekli diplomatlar anılarını büyük bir titizlikle kaleme alırlar.
Bir düşünce kuruluşu olan Global İlişkiler Forumu'nun (GİF) yayına hazırladığı ve 21 emekli büyükelçinin kaleme aldığı anılardan oluşan kitabın adı da zaten Açık Telgraf. GİF İcra Komitesi Başkanı emekli büyükelçi Selim Yenel'in koordinasyonunda hazırlanan kitabın temel amacı da "dünü övüp bugünü yermek" değil.
Ancak satır aralarından Dışişleri'nin geçmişteki işleyişi ile bugüne dair çarpıcı sonuçlar çıkarmak, uluslararası ve ikili ilişkilerde yapılan yanlışlardan bugünler için ders almak mümkün.
Örneğin Ali Bilge Cankorel'in şu satırları gayet açıklayıcı;
"24 hükümet, 14 başbakan, 26 dışişleri bakanı ve 7 cumhurbaşkanı ile çalıştım. Dışişlerinin bir özelliği, Bakanlığa ilk girdiğimiz gençlik yıllarımızdan itibaren bütün bu yüksek makam sahipleriyle görevlerimiz dolayısıyla birebir muhatap olmamızdı. Ancak, elbette siyasal yaklaşımlarda, dünya görüşlerinde, hatta kişisel meşreplerdeki değişiklikleri de beraberinde getiren gelişmelerden etkilenmememiz mümkün değildi. Buna rağmen temelde değişmeyen, Dışişleri diplomatlarının tarafsızlığına ve profesyonel yetkinliklerine siyasal iktidarların gösterdiği saygı olmuştu.
Bu açıdan kendimizi bir nevi ayrıcalıklı bir dokunulmazlık koruması altında hissederek çalışma lüksüne sahip olduk ve doğru bildiğimizi söyleme ve yazma çizgimizi sürdürebilmemiz de devletin sürekliliğinin önemli güvencelerinden biri olarak takdir gördü."
Bugün bakanlık çalışanlarının doğru bildiklerini söyleme lüksü hayli sınırlı. Hatta bakana gönderilecek notların bakanı kızdırmayacak şekilde kaleme alınması söz konusu.
Türkiye haritası Euro'ya nasıl girdi
Diplomatlara yönelik her zaman önyargı vardı. Nitekim geçmişte olduğu gibi bugün de büyükelçiler ellerinde içki bardağı, davetlerde sefa sürmekle, dünyanın en pahalı lokantalarında keyif çatmakla eleştirilirler. Açık Telgraf'taki anılarda, bu davetlerde yapılan tanışıklıkların, lokantalarda yenilen yemeklerde geliştirilen ilişkilerin aslında ne kadar önem taşıdığını okuyacaksınız. Ender Arat'ın anılarında Avrupa'nın geleceğine dair yapılan çalışma için nasıl "hafiyelik" yapıp, bu çalışmada Türkiye'nin doğru konumlanması için verdiği çabaya, Murat Ersavcı'nın anılarında ise, Avrupa Birliği'nin ortak para biriminin tasarım hazırlığında devreye girmesiyle Euro üzerindeki Avrupa haritasında Türkiye'nin de yer almasının hikâyesine tanıklık edeceksiniz.
Büyükelçilerin sadece yemek masalarında değil müzakere masalarında da yeteneklerini nasıl konuşturduklarını, bazı çok taraflı platformlarda etik ve tarafsız davranışlarıyla hasımlarının bile takdirini nasıl kazandıklarına dair örnekler bulacaksınız.
Ankara'dan habersiz büyükelçilik tahliyesi
Kitapta hem Bakanlığın hem de devletin iç işleyişine dair eleştiriler de var.
Selim Karaosmanoğlu Amerika'nın hava saldırısına dair aldığı istihbarat üzerine Ankara'dan gelen talimata uymayarak Bağdat Büyükelçiliği'nin tahliyesini anlattığı hikayesinde bakanlık hiyerarşisini eleştirdiği yazıyı "dikbaşlılık" konusunda kendi özeleştirisiyle bitiriyor. Selim Yenel ise New York'ta görev yaparken HABİTAT 2 konferansına Türkiye'nin aday olacağını Ankara'dan onay beklemeden duyurduklarını itiraf ediyor.
Günümüzde, merkeze döndüklerinde kızağa çekilmek istemeyen özellikle genç büyükelçiler inisiyatif kullanmakta kendilerini ne kadar rahat hissediyorlardır acaba?
Hazır laf gençlere gelmişken, Açık Telgraf'ta yer alan anıları kıymetli kılan bir başka özellik de diplomatların nasıl yetiştiğine dair bize fikir vermesi.
Genç diplomatlara kariyerlerinin başında çok önemli sorumlulukların verildiği, daha bakanlıktaki ilk yıllarından itibaren çok sayıda yabancı devlet insanıyla mesai yapma şansını buldukları anlaşılıyor. Günümüzde ise bırakın alt kadroları üst kadrolar bile bir metnin altına paraf atmaya çekinir duruma düşürüldüler.
Merkezdeki genç diplomatların yurt dışı seyahatlere katılması ise artık gelenek değil istisna oldu. Hatta Dışişleri Bakanının seyahatlerine sadece üst düzey memurların katılması yönünde talimat vermişliği bile var. Peki genç diplomatlar ne ara tecrübe edinecekler?
Büyükelçilerin kariyerlerinin ilk günlerine dair anılarını paylaşmaları bu anlamda önemli olmuş.
Mossad Başkanı'nın Türkiye'yle aile bağı
GİF'in web sitesinden okuyabileceğiniz anılar çok geniş bir zaman diliminde Kuzey Kore'den Bahreyn'e çok farklı coğrafyalarda yaşananlara dayanıyor.
Nelerle karşılaşacağınıza dair biraz daha fikir vermek gerekirse:
1982 anayasasına hayır oyu veren Selim Kuneralp'in özel kaleminde görev yaptığı Kenan Evren'le ilgili anekdotlarını,
Midnight Express filmini baştan sona ilk izleyen Türk olan Yusuf Buluç'un karşı propagandayla mücadele konusundaki çıkarımlarını,
Fatih Ceylan'dan, genç bir diplomat olarak Emel Sayın'ın konserinde çektiği sahne korkusunu,
Namık Tan'dan Mossad başkanının Türkiye'yle ilgili aile bağlarını okuyacasınız.
Türkiye'nin bir Arap ülkesine gönderdiği ilk kadın büyükelçi olan, atandığı Bahreyn'de de ilk kadın büyükelçi olarak görev yapan Hilal Başkal'ın haremlik selamlık anılarını da; kitaba katkı veren tek kadın büyükelçi sıfatıyla okuyacaksınız.
Personelinin üçte biri kadınlardan oluşan Dışişleri, pek çok ülkeye örnek olacak durumda. Bugün dünyanın dört bir yanında görev yapan çok sayıdaki kadın diplomatların önünü açan öncü kadın büyükelçilerin kitaba katkı konusunda daha fazla istekli olmalarının, kitabın ikinci baskısını daha zengin kılacağına hiç kuşku yok.
Yakında baskısı yapılacak kitaba şu linkten ulaşabilirsiniz.