17 Eylül 2021

11 Eylül'ün mirasını Afganistan değil Irak belirledi

11 Eylül sonrasında yaşanan değişimlerde Afganistan'dan çok Irak savaşı belirleyici oldu. ABD'nin Irak işgali hem daha yıkıcı hem daha dönüştürücü oldu. Prof. Meliha Altunışık'a göre ABD bölgeden çekilmiyor, bölgesel dönüştürücü güç olmaktan çekiliyor

11 Eylül'de Milliyet Gazetesi'nin Ankara bürosundaydım. İkinci uçağın ikici kuleye çarpıp ortada bir saldırı olduğunun anlaşılmasıyla, ilerleyen saatlerde Dışişleri Bakanlığı'na koşturduğumu hatırlıyorum.

Herkesin farklı bir anısı var.

O sırada New York'ta Birleşmiş Milletler misyonunda görevli bir diplomat tanıdığım ilk uçağın haberini alır almaz görev başına, BM binasına koşmuş. İkinci uçağın çarpma haberini takiben iki uçağın daha kayıp olduğunu öğrenince, bu uçaklar BM binasını hedef alabilir diye, binadaki tüm diplomatlar gerisin geri çıkıp çil yavrusu gibi dağılmışlar.

Çok net hatırlıyorum. Dönemin Dışişleri Müsteşarı Büyükelçi Uğur Ziyal, daha olay tazeliğini korurken, "bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" demişti. Her zamanki gibi az, öz ve net konuşmuştu.

Malum, 11 Eylül'ün 20. yıldönümü nedeniyle, ABD'de büyük travma yaratan, travma yaşayan süper gücün herkese travma yaşatması nedeniyle de küresel boyutta etkileri olan terör saldırılarının tetiklediği değişimleri konuşuyoruz.

El Kaide'yi cezalandıracağım diye Afganistan'a saldıran ABD'nin 20 yıl sonra büyük bir başarısızlıkla ülkeden apar topar çıkması nedeniyle analizler Afganistan üzerine yoğunlaştı.

Ancak 11 Eylül sonrası dönemde dünyada ve bölgede kalıcı izler bırakan ABD'nin Afganistan'a saldırısı değil asıl Irak'a açtığı savaş oldu.

Yine de Afganistan'dan başlamak gerekirse; Soli Özel'in geçenlerde Amerikalı gazeteci Dexter Filkins'le yaptığı ve hararetle izlemenizi önereceğim söyleşide vurguladığı gibi, ABD'nin en baştan hatası, bir suç eylemini, stratejik bir sınama olarak görmesi ve güvenlik konseptini "küresel terörle savaş" üzerine kurgulaması oldu.

Ben bilmiyordum, Prof Haldun Yalçınkaya Uluslararası İlişkiler Konseyi'nin "20 yılın muhasebesi" konulu  panelinde hatırlattı; o dönem bir grup uluslararası güvenlik çalışan akademisyen bildiri yayınlayıp, Bush'un "teröre karşı savaş" doktrinine "savaş farklı terörle mücadele farklıdır" diyerek karşı çıkmışlar ama tabii itibar görmemişler. "Sizi vatan hainleri" deyip görevden atan da olmamış elbet. Sonuçta geçen 20 yıl onları haklı çıkardı.

Her halükarda Afganistan'a saldırmak Washington'daki neoconları "kesmedi." Başlamışken Irak'la devam etmek istediler.

Irak Savaşı El Kaide'ye can suyu oldu

Aslına bakarsanız, Afganistan saldırısı El Kaide'ye güç kaybettirmişti. El Kaide'nin lideri Usame Bin Ladin'in Pakistan'da öldürüldüğü evde ele geçirilen ve geçenlerde bir bölümü kamuoyuna açılan yazışmalardan anlaşıldığı üzere, Irak saldırısı El Kaide'ye bir nevi can suyu oldu.

ABD'nin Irak'taki hataları, ciddi bir direnişe, El Kaide'nin türevlerinin ortaya çıkmasına yol açtı.

2001'de ABD "mağdur" iken, başta kendi müttefikleri, Irak'a savaş ilan etme konusunda dünyayı ikna edemediği gibi aradan geçen süre içinde her yöntemi mübah sayması, işkence gibi uygulamaları kendine hak görmesi, 2001'de oluşan empatinin süratle erimesine neden oldu. Bu da radikal grupların ekmeğine yağ sürdü.

Burada bir anekdotu daha aktarmak isterim. 2003'teki Amerikan saldırısı öncesinde bir Bağdat ziyaretinde, Iraklı yetkililer biz gazetecileri başkentteki bir üniversiteye götürmüşlerdi. Orada bir düzine kadar öğrenci, omuzlarında yapma tüfeklerle, sağa dön sola dön diye talim yapıyorlardı.

Ankara'ya döndüğümde, Büyükelçi Uğur Ziyal'e "Iraklılar ABD'nin uzay teknolojisi, gelişmiş silah sistemleriyle  böyle mi başa çıkacak" diye şaşkınlığımı aktarmıştım.

"Sen bunu hiç küçümseme. Ne olursa olsun direneceğiz mesajı veriyorlar" demiş, yine az ve öz konuşup doğru tespitte bulunmuştu.

Irak Savaşı daha yıkıcı, daha dönüştürücü oldu

Benim o dönemde hesaba katmadığım unsur Amerika'nın beceriksizliği oldu. Bu kadar çok hata yapmasını sadece ben değil, sanırım uzmanlar da beklemiyordu. Daha işgalin ilk günlerinde Saddam'ın ordusunun lağvedilip, rejimle bağlantılı her kesimin dışlanması en büyük hata oldu. 

Zaten dışlanan gruplar da gittiler direnişi başlattılar.

Yukarıda değindiğim, UİK panelinde konuşan ODTÜ'den Prof Meliha Altunışık'ın da vurguladığı gibi Irak Savaşı çok daha yıkıcı ve bölge açısından çok daha dönüştürücü oldu. Hatta bu yüzden uzmanların bölgeye dair analizlerinde 2001 sonrası yerine 2003 sonrası eşik alınmaya başlandı.

Meraklısına bu paneli de izlemesini hararetle öneririm.

"ABD bölgesel düzenleyici güç olmaktan çekiliyor"

Meliha Hoca'ya göre Irak işgali bir yandan ABD'nin askeri güç kullanımında doruk noktasını oluştururken, diğer yandan da bölgede düşüşünün de başlangıcını oluşturdu. Yine Meliha Hoca'ya göre ABD bölgeden çekilmiyor, bölgesel düzenleyici güç olmaktan çekiliyor.

Bu da tabii diğer güçlerin rolünün artması anlamına geliyor.

En basitinden ABD'nin Irak'a müdahalesinin kendi açısından en istenmeyen sonucu İran'ın güçlenmesi oldu. Suriye'de izlediği tutarsız siyaset ise Rusya'nın Türkiye'nin güney komşusu haline gelmesine yol açtı.

Zaten bu yüzden Türkiye, Suriye konusunda İran ve Rusya'yla üçlü formatta görüşmelere ağırlık vermek durumunda kaldı.

Suriye, Irak ve son olarak Afganistan'da yaşanan son gelişmeler Meliha Hoca'yı doğrular nitelikte. Bu durumda önümüzdeki dönemde yanıtını arayacağımız soru şu: ABD'nin bölgede düzenleyici güç olma işlevinden vazgeçmesi Türkiye için ne ölçüde hayırlı olacak.

Ankara genelde bölgesel işbirliğine azami önem verse de ilk aşamada "ABD çeksin gitsin, biz komşularla güzel güzel anlaşırız" gibi bir tavra girecek gibi durmuyor.

En azından Savunma Bakanının verdiği mesajlardan, Amerikan varlığı azalsa da, Türkiye'nin Rusya ve İran'a karşı ABD'yi dengeleyici bir güç olarak görmeye devam ettiği anlaşılıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye kazançlı mı; İsrail ne yapıyor, gidişat ne yönde?

Mevcut durumun en büyük kazananı (şimdilik) İsrail. Suriye’deki tüm askerî altyapı tesislerini bombaladı. Ülkedeki tapu dairelerini, her tür evrak bulunduran devlet kurumlarının binalarını bombaladığına dair duyumlar da ayrıca dikkat çekici. Bir kaynağım bu durumu, İsrail’in Suriye’yi “sıfırlaması” olarak yorumladı

Esad gitti diye üzülen yok, başarı öyküsü içinse erken

Kimse Esad düştü diye ağlayacak değil. Ancak mevcut durumdan bir başarı hikâyesi üretmek için de erken. Suriye’nin normalleşmesi için bir fırsat penceresi açıldı. Ancak süreç büyük risklerle dolu

Trump’ın dış politikası: Öyle de yapabiliiir, böyle de yapabiliiiir…

Suriye’de olan gelişmeler de hem Ukrayna savaşı hem Gazze savaşı hem de Trump’ın ikinci dönemiyle doğrudan bağlantılı. İhtimal aktörler, Trump başkanlık koltuğuna oturmadan pozisyon alıyorlar

"
"