27 Ağustos 2014

Süreç, dostlar ve soğuk savaş

İşte bu yüzden her şeye rağmen “süreci” sahiplenmeli ve sürdürmeliyiz!

Lice’ de yaşanan son olaylar ve Kürt siyasetinin söylem ve eylemde görece ‘esnek’ yaklaşımları bazı dostlarımızdan gelen eleştirilerde bir artışa neden oldu. “Süreç” için ise “bitti bitecek bitmeli” havasını fazlasıyla besliyorlar. Bu ruh hali yakın gelecekte herkes için sorun olacak...

Doğrusu dostlarımızın yaptıkları eleştirilerin tümünü reddetmek de mümkün değil. Örneğin “Roboski’yi eskisi gibi sık gündeme getirmiyorsunuz” diyorlar. Evet, doğru. “Çözüm sürecini AKP kullanıyor, Kürt siyasetini baskılamak için araçsallaştırıyor” diyorlar. Evet bu da doğru. “Muhafazakâr hareket ile Kürtler arasındaki pazarlıktan demokrasi çıkmaz” diyenler de kanımca haksız değil. Açıkçası aktarılacak ve ‘doğru’ olduğu kayda geçecek çok sayıda ifade mevcut. Dostlarımızın kaygılarını ve değerlendirmelerini anlamaya çalışmanın önemini not düşerken kendi durumumuzu da çok daha iyi izah etmemiz gerektiğinin farkındalığıyla bazı hususları tekrar da olsa ortaya koymak gerekiyor.

2013 Newroz’unda Amed’te okunan mektupla büyük ivme kazanan “süreç”, Kürt siyasal Hareketi açısından stratejik bir demokrasi hamlesiydi. Sayın Öcalan’ın “ben inatçıyım, ilk günkü yerindeyim” derken bir yanıyla 93’lere, diğer yanıyla ’99 sonrasına dayandırılacak Kürt sorununda silahların devreden çıkarılması sürecine işaret ediyordu. Zira Kürt sorununun çözümü bir süreç meselesidir, öyle herhangi bir an’a indirgenemez. Bu yönüyle AKP döneminin de ötesine uzanacaktır. Kürt hareketi silahlı mücadeleyle gelebileceği nihai sınıra ulaştığını ve bundan sonra yıllarca savaşılsa da nihayetinde aynı yere varılacağını defalarca farklı şekillerde dile getirdi. Roboski eleştirisine o yüzden doğru diyorum. Zira egemenler bu katliamı gerçekleştirirken ve algı sürecini oluştururken oldukça iğrenç bir şekilde araçsallaştırmaya başvurmuşlardır. Bizler “süreci” “Roboskilerin yaşanmasını engelleme” olarak ifade ederken, aslında tam da bu araçsallaştırma sürecinin zeminini ortadan kaldırmaktan söz ediyoruz. Bu yönüyle mevcut süreç Roboski konusunda şikayet etmekten çok aktif bir müdahale olarak görülmelidir. Kanımca şu “süreç” terimindeki bazı belirsizliklere de son vermek gerekiyor. Süreç esas olarak iki kesitten oluşuyor. Bu kesitler; I-Türkiye siyasetinde silahların devre dışı bırakılması, ve II-Demokratik Türkiye Ulusu’nun inşası çerçevesinde tüm sorunların demokratik mücadeleyle çözümünden oluşuyor. Bu kesitler kimi zaman iç içe geçmekte, kimi zaman ardışık bir hal almakta, hatta kimi zaman uzun ya da kısa aralıklar içermektedir.

Dostlarımızdan gelen “AKP süreci kullanıyor, sizi oyalıyor, bunların demokrasi diye bir dertleri yok” eleştirisine de ‘doğru’ diyoruz. Ancak bu eleştirideki Kürt Siyasal Hareketinin öznelliğini gözden kaçıran, strateji oluşturma kabiliyetini küçümseyen yanlarından rahatsızlık duyduğumuzu da belirtmek umarım kabalık olarak değerlendirilmez. Aslında bu süreci Türkiye’de gecikmiş “soğuk savaş”ın bitişi olarak ele almak bence konuyu daha iyi berraklaştırır. Bilindiği gibi Sovyetler Birliği’nin yıkılışından sonra soğuk savaş dengesi, kavramları, düşman konseptleri yerle bir oldu. Bir çok ülke kendilerince bu süreci yaşadılar. Ancak soğuk savaşın uç ülkelerinden biri olan Türkiye’de soğuk savaş mantığı halen siyaset ve kurumlara hakim durumda. PKK’nin haklı-meşru mücadelesi öcüleştirilerek, soğuk savaş mantığıyla toplumsal doku öylesine zedelendi ki basit doğrular, asgari ahlaki değerler bile kirletildi. Toplum muhalefet bileşeninden yoksun kalacak  düzeye kadar tahrip edildi. Çeşitli kimlik hatları üzerinden çatışma provaları ve uygulamalarına girişildi. Bugün AKP’de bu soğuk savaş mantığını en mahirane uygulayan aktörlerden birisidir. Sayın Öcalan ve Kürt Siyasal Hareketi uzun bir zamandır bu soğuk savaş mantığını kırmak,Türkiye’de çoklu bir muhalefet hareketinin geliştirilmesi için çaba sarf ediyor. Ancak Kürt hareketinin silahlı mücadelesi üzerinden oluşturulan oldukça sahte manipülasyonlarla normalde muhalefetin safında olması gereken emekçi-ezilen kitleler, İstiklal Marşı’yla hizaya çekilip Kürt hareketine küfür kıtalarına dönüştürüldü. işte “süreç” denilen çalışmayla bu soğuk savaş mantığı kırılmalıydı; Türkiye’deki ezilen kitleler sorunlarını dile getirmeli ve yeni mücadele ağları kurmalıydı; egemenlerin klasik silahları susturulmalıydı. Hasılı toplum bir nefes almalı ve dünyayla eş gündem oluşturmaya başlamalıydı. İşte bizim bu süreçten anladığımız en önemli hususlardan birisi de buydu ve HDP ile bu kısmen başarıldı. Nitekim bu süreç başladıktan sonra yaşananlara iyi bakmak gerekiyor. Misalen Gezi için çok şey söylendi. Kanımca Gezi her şeyden önce Türkiye’de “soğuk savaş”ın çatırdamasıydı. AKP sözcülerinin söylemleri Macar veya Polonya Komünist Parti yetkililerinin söylediklerini andırıyordu. Evet “bu daha başlangıçtı” ve Soma ile Lice’nin  birlikte direneceği günler çok yakındı. Bütün bu söylediklerimizi Demokratik Ulus’un nesnel koşullarının oluşturulması ve demokratik özerkliğin aktörlerinin ortaya çıkması olarak özetleyebiliriz. AKP’nin belli kitleler açısından anti-demokratik, totaliter ve hegemonik eğilimleri açığa çıkmış durumda. Bunun yeterli olmadığının hepimiz farkındayız. Yüzde 50’lere varan bir kitledeki yoksul,ezilen ve duygu ve inançları araçsallaştırılan yığınlara ulaşılmak zorundadır. Bu hem kurgulanan laik/anti-laik kamplaşmasını engellemek, hem de demokratik ulus bilinci ve kurumlaşması için çok önemli. Demokratik mücadelede negatif öğeler önemli ancak iyi biliyoruz ki, pozitif öğeler olmadan toplumsal mücadeleler kök salamaz. Yani karşıt olmak yetmiyor. Neyi kazanacağımızı ilan edip, inşa etmek gerekiyor.

İlkeler ve program esasları çerçevesinde davranmak yakıcıdır. Bugün var, yarın dağılacak unsurlardan hareketle toplumsal mücadele temelsiz kılınabilir. Dostlarımızı anladığımızı düşünüyorum. Onların da durumumuza dair tüm resimi gördüklerinden emin olmak istiyorum. Yarın birlikte olacağımızdan kat-i şekilde emin olduğumuz insanların söyledikleri ile ayar çeken, egemenler adına konuşanları ayırt ettiğimize inanıyorum. Yalan söylemeyi ve küfür etmeyi alışkanlık haline getirenlere cevap vermeye değmediğini düşünüyorum. Onlar zaten hiçbir zaman dost değillerdi, düşmanlık için ise ziyadesiyle ucuzlar!

Sonuç olarak eğer birbirimizi iyi anlayacaksak demokratik mücadele, kurumlaşma ve çoklu ilişkiler kurmayı tartışmamız gerekiyor. Bahsettiğim “süreç” zemininde ise, AKP ya da egemenlerin bir başka kesimiyle görüşme ve bazı hususlarda anlaşmamız söz konusu olabilir. Fakat bu amacımızı oluşturmaz. Sadece amacımıza ulaşmak için geçmemiz gereken zorunlu bir eşiktir. Ve Hayır, AKP bu süreçten güçlenerek çıkmaz. Bizce en önemli dayanaklardan ve kullandığı silahlardan birisini yitirerek çıkar. Biraz sabır dostlar, biraz sabır. Türkiye’ye demokrasi vaad eden bir sürecin içindeyiz. Ve bu vaadin sahipleri olarak demokrasi ve barışı bizzat biz gerçekleştireceğiz!

İşte bu yüzden her şeye rağmen “süreci” sahiplenmeli ve sürdürmeliyiz!

*Wan Bağımsız Milletvekili

Yazarın Diğer Yazıları

Kobanê'den sonra çözüm süreci ve AKP'nin tükenişi

Gerçek şu ki, Türkiye halen iki yıl önceki Suriye politikasında ısrar ediyor