Devletlerin tarihi, gizli servislerin tarihi demek. Hatta bir devletin varlığı, onun gizli servisinin kapsamı oranında bir güce sahip demek abartı olmaz. Ancak adı üzerinde “gizli”… Dolayısıyla varlığını sürdürmek için mevcut yapıya aktarılan para kaynakları da son derece gizli. Bu yüzden, bir gizli servise aktarılan kaynakları görmek için ekonomi tablosundaki hareketlere bakan yanılacaktır. Zaten “gizli” olduğundan, tümüyle karanlık bir alana girmekte olduğumuzu bilmekte yarar var. Ancak bu bilinen bir karanlık değil. Karanlığın yüzlerce tonundan bahsediyoruz ki, yirbirinci yüzyılda bu tonlar epeyce fazlalaşmış durumda. NSA adlı gizli servisten bahsettiğimiz anlaşılmıştır belki. Bu durumda, hızla CIA’i hafızalardan silip NSA’ya odaklanmak gerekiyor. NSA (National Security Agency-Ulusal Güvenlik Ajansı), bugün kendi ülkesi (ABD) vatandaşları dahil, dünyadaki tüm yaşamları gözetliyor. Facebook, mail, twitter… araçları, tümüyle NSA’ya ve onun diğer ülkelerdeki türevlerine hizmet ediyor. Diğer ülkeler derken; MİT, MOIS, NDB, CSIS, BIN…gibi her ülkenin mevcut gizli servislerinden bahsediyoruz. Hiç biri de NSA’nın kullandığı kaynaklardan azade değil.
Stefan Aust-Thomas Ammann, birlikte hazırladıkları Dijital Diktatörlük’te, başta NSA olmak üzere, yirmibirinci yüzyılın tüm gizli servislerinin nasıl çalıştığını ayrıntılarıyla gözler önüne seriyor. Artık eski bilgileri bir kenara koyup, yeni dünyayı ve dolayısıyla değişen devlet yapılarını yeniden ele almak aciliyet gerektiriyor. Sürekli gelişmekte olan dijital teknolojinin sağladığı güç, gizli servislerin bağlı oldukları devletleri bile yönetme kapasitesine ulaşmış bulunuyor. Nasıl ki, Bitcoin somut finansal yapılardan bağımsız kendi özerkliğini dayatıyorsa, gizli servisler de benzeri bir oluşum sergiliyor. Üstelik bunun devamı gelecek gibi gözüküyor. İçinde yaşadığımız dünyayı anlamak için, yeni bir literatür, dolayısıyla da yeni bir paradigmalara ihtiyacımız var. Tabii yeni karşı koyuş biçimlerine de... Tekrar NSA’ya ve onun türevlerine dönersek, bünyelerinde binlerce insan çalıştırdıklarını da görüyoruz. Sadece “NSA’nın 30-40 bin çalışanı bulunuyor.” NSA’nın CIA’yi de geride bıraktığını, tek yetkili gizli servis olduğunu söylemeye gerek var mı(?)
Dost, düşman herkes aynı karede
Açıkca görüleceği gibi, ürlü entrikalar eşliğinde seksin, paranın kullanıldığı skandal olaylar yerini, dijitalin gücüne bırakalı çok oluyor. Ancak hafızalar aynı hareketliliğe sahip değil gibi gözüküyor. Siyah-beyaz film karelerinin uzayıp giden tren raylarındaki hafızalara kazınan ajan suretleri sadece bir nostalji. Zira “bu zamana kadar ülkelerin en önemli kaynakları hedef ülkelere gönderilen ajanlar ve edevatları kameralar, yöneltmeli mikrofonlar ve telefonlara konan dinleme böcekleriydi. Belgeleri elde edebilmeleri için hırsızlık yapmaları gerekiyordu, ayrıca cinayet işlemek ve rakipleri kendi saflarına çekmek de onların görevleri arasındaydı. Kullandıkları metotlar, Mata Hari’deki seks tuzağından türlü işkencelere kadar uzanan bir çeşitliliğe sahipti. Bazı ajanlar siyasi olarak ikna oldukları için bazıları da ülkelerine para karşılığında ihanet etmek için görev yapıyordu. Fakat 21. Yüzyılda artık ‘HUMINT’e (human intelligence) değil daha çok ‘SIGINT’e ağırlık verilmektedir. Bu durum, internetin zaferi ve dünya genelindeki iletişimle birlikte casusluğun değişimini de beraberinde getirmiştir. Düşmanların (ve dostların) elektronik ve trafiğini dinlemek, bir kişinin devletin çok güvenlikli merkezlerine kendisinin girmesinden çok daha kolay ve risksizdir.”
Gizli servislerin işbirliği…
Gizli servisler her ne kadar devletlerin kontrolüyle ilerleseler de, zaman zaman bağlı oldukları devletleri yönlendirdiklerine dair izlenime kapılıyoruz. Zira Ammann ve Aust’un sunduğu veriler, gizli servislerin yeri geldiğinde kendi aralarında iş birliği yaptığı yönünde. NSA’yla BND’nin (Alman gizli servisi) ilişkisine göz attığımızda karşımıza çıkan tablo bunu kanıtlar nitelikte. NSA’ın içinden gelenlerden biri olan Thomas Drake şöyle diyor: “Gizli servislerin birbirleriyle olan ilişkileri diğer bütün ilişkilerden daha önemlidir ve bu teşkilatlar ayrıca anayasa tarafından belirlenen her türlü kısıtlamalardan da kendilerini muaf sayarlar.” Daha da önemlisi, bu işbirliği “ilgili ülkelerdeki kanunları değiştirmeye hizmet” edecek kadar ileri gimektedir. Yani gizli servislerin uluslarası ağından bahsediyoruz. Öyle ki, “Almanya’da BND’nin karşılaştığı bir yasağı NSA ve Büyük Britanya’da GCHQ’nun karşılaştığı bir yasağı da BND kaldırmaktadır.”
Aslında NSA’nın kendi toplumunu gözetim altında tuttuğuna dair fısıltılar yıllar önce başlarken, fısıltıların sahipleri, “olay çıkarmaya çalışan, aklından zoru olan” kişiler olarak yaftalanıyor. 2005 yılının sonlarına doğru “Risen ve Lichtblau’un New York Times’taki Birleşik Devletler halkının kanuna aykırı bir şekilde gözetim altına alındığı konusunu ifşa eden makaleleri” bu fısıltılardan sadece bir kaçı. NSA’nın içinden gelen William Binney ve Thomas Drake’in “illegal kitlesel casusluk” hakkındaki beyanatları da bu fısıltılar arasında. Söylentilerin ete kemiğe bürünmesi için Edward Snowden’ı (2013) beklemek gerekiyor. “Deliller ortadaydı: NSA World Wide Web’i ele geçirmek üzereydi ve epeyce de ilerlemişti. Dünya kamuoyu gizli program ‘Prism’in şifreleri kırmaya ve kullanıcılarının sırlarını hissettirmeden çalmaya yaradığını’ öğrendiğinde çok şaşırmadı. Ama en önemlisi ‘bu işlem(in) şimdiye kadar özgür ve sınırsız iletişimin sembolleri durumundaki Apple’e ve akıllı telefonların mucitlerinin firmalarıyla ve de birçok kullanıcının en özel sırlarını paylaştıkları arkadaşlık ağı Facebook gibi işletmelerle kurulan gizli iş birliğiyle yapılmasıydı.’ Yani o çok bağımsız gibi görünen Microsoft, kendi kullanıcılarının verilerine NSA’nın doğrudan erişim sağlayabilmesi için 2007’den beri izin vermişti. Aynı hakkı Yahoo 2008, Google, Facebook ve Paltalk 2009, You Tube 2010, Skype ve AOL 2011 ve Apple de 2012 senesinden bu yana vermiştir. Burada sözkosunu olan tüm verilerdi: E-posta içerikleri, gönderilmiş ekler, canlı sohbetler ve kayıtlı aramalar. Washington bu konuda şöyle diyordu: ‘Program, özellikle işletmelerde ortaklaşa çalışmak üzere kurgulanmıştır ve verileri ele geçirmek ya da bariyerleri aşmaya yardımcı olmaktadır.’ Gizli servisler, Silikon Vadisi’nin firmalarından daha iyi bir kaynak bulamamıştır.”
Milyonlarca insanı, sarmaladığı ağlarla (facebook, twitter, e-mail…) hücrelerine kadar izleyen bir karaltıya çarpmış bulunuyoruz. Hepsi de muktedirlerin ellerini güçlendirmeye yarıyorlar.
Şimdi sormak gerekiyor: Bütün bunlardan Mata Hari’nin haberi var mıydı? diye.
DİJİTAL DİKTATÖRLÜK
Stefan Aust-Thomas Ammann
Hece Yay.