Savaş ve yoksulluk gibi büyüt trajediler dönüp dolaşıp erkek zihniyetinin batağına saplanıyor. Çadır kentlerde yaşayan Suriyeli sığınmacıların ortasına kurulan kadın pazarında “on yaşından elli yaşına kadar…” birçok kadın, yürekleri kararmış insan müsveddelerinin ağına düşmüş durumda. Söz konusu kadınların çıkarıldıkları karanlık yolculukta son duraklarının pavyon ya da genelev olması, Türkiye sosyal yapısının erillikle yoğrulmuş hazin yanını da yüzümüze çarpıyor.
Çadır kentlerdeki kadınları içinde boğan eril mekanlar, yoksul ve eğitimsiz diğer kadınlar için de bir tuzak niteliğinde. Elbette ki tüm bunlar bir zihniyetin ve kültürün ürünü olarak yaşam alanlarında ifadesini buluyor. Pavyon ve genelev gibi erkeğe hizmet eden seks sektörünün yoksul kadınları tehdit etmesi boşuna değil.
Bombaların düştüğü yerlerden…
Ancak, kadınlar nasıl bu kadar çabuk “kötü yola düşmüş” insan tipi haline getiriliyor? Ortaya çıkan manzaranın eski Türk filmlerindeki karelere cuk oturmasına ne demeli peki? Bombaların düştüğü yerlerden pavyonlara giden yollarda öyle bir kültür duruyor ki, egemen erkek cinselliği başı çekiyor. “Genç kadınlar, sahte gülümsemelerle masalara gelip oturuyorlar. Biri bekleme odasından çıkıyor… Arap kadınlarının alışkanlıklarına uygun bir şekilde kaşlarını aldırıp kalem çekmiş. ‘içkili sazlı restoran’ ya da ‘müzikhol’ diye yumuşatılmaya çalışılan pavyona uygun olarak giyinmiş. Dışarıda kar yağarken dar, mini bir şortun üzerine geçirdiği straplez bir kıyafetle gelip oturuyor. İsmi Yıldız… Kadehler birbiri ardına kalkarken, ‘şerefe’ sözüne takılıyor. İki yıldır Türkiye’de yaşadığı için Türkçeyi de iyi konuşuyor. Buruk bir tebessümle ‘Şeref bizde ne gezer?’ diye söyleniyor.
Ardından da bir kahkaha atıyor. Babası Suriyeli, annesi Iraklı bir kadının adının ‘Yıldız’ olması hiç inandırıcı değil. Biraz ısrardan sonra, gerçek ismini de öğreniyoruz. Necma… Zaten ‘Necma’Türkçede ‘yıldız’ demek. 27 yaşında… 8 yaşında bir erkek çocuk annesi. Necma, çocuğunu iki yıldır göremediğini, çünkü onun savaşmak için Suriye’de kalan kocasının yanında olduğunu söylüyor. Necma, Türkçenin yanı sıra Kurmançe ve Farsça da konuşuyor. Kendisine Gaziantep’in “görece pahalı bir yeri olan” İbrahimli’den ev tutulduğunu anlatıyor. Başına gelenleri Gaziantep pavyonlarının sistemine değinmeden anlatmak eksik kalıyor. Buradaki yapıyı da içeride uzun yıllardan beri çalışan bir “emektar” olan A. anlatıyor: “İstanbul, İzmir, Adana pavyonlarında çalıştım. En serti Gaziantep’tir…”
Hegemonik erkek rejimi
Sanki asıl dehşet olayın kendisinden çok kadınların kıstırıldığı yerde dayatılan yaşam biçiminde yatıyor. Asıl öze indiğimizde ise karşımıza bütün çıplaklığıyla hegemonik erkek rejimi çıkıyor. Eril mekanların kadın üzerindeki baskıcı, aşağılayan, kullanılacak nesneye indirgeyen etkisi özel amaçlarla birleşince durum daha da vahimleşiyor. Açıkçası, “Türkiye kentlerinin cinsiyetlendirilmiş eril kentler” olması bu duruma çanak tutma işlevi görüyor.
Kamplarda kadınların satışa çıkarılmasının, dönen dolapların Şengal’de Ezidi kadınlarına yaşatılanlardan çok farklı olmadığı gerçeği az bile. Aradaki fark, bombalar, silah ve saldırı gibi fiziksel şiddetin uzağında cereyan etmesi. Anlayış aynı. Kodlar zaten yerli yerinde duruyor. Eril yaşam formatı sorgulamayı, karşı çıkmayı engelleyecek kadar güçlü. Yoksulluğun, çaresizliğin, sıkıştırılmışlığın içinde debelenen kamplardaki kadınların, -kendileri benzeri diğerleri gibi- erkek cinselliğine hizmet eden bataklığa itilmeleri şaşırtıcı gelmiyor.
Üstelik bu bataklığın sahipleri sadece enformel seks sektörünün özneleri değil. Spekturum oldukça geniş. Kendine ikinci bir “karı” almak isteyenler gibi normal yaşamda gördüğümüz birçok erkek tipine kadar uzanıyor. Söz konusu zihniyetin uzantısı olarak da mekanlar ve -aile de işin için de olmak üzere- sosyal yaşam alanlarının kullanımı erilliğin hakimiyeti altında bulunuyor.
Bombaların düştüğü yerlerden kadınların düşürülmesine giden yolun çok kısa olmasında, Türkiye kenteleri(nin), yaşam alanlarının “erkekler tarafından ve yine erkeklerin kullanımı için üretilmiş eril mekanlar” olmasında büyük payı bulunuyor. Türkiye yaşam alanlarının üstünü örten bu siyahlık çadır kentlerin, sokakların, izbelerin de en ince ayrıntılarına kadar sızıyor. Birçok çelişkinin yarattığı sorunların üstesinden gelinse de “toplumsal cinsiyet sorunu bugünkü erkek egemen niteliğiyle gerçek anlamda demokratik bir hayatın önündeki engel olmayı” sürdürüyor.