18 Ekim 2019

Bizim kırmızı hafızalarımız

Unutma hastalığına yakalananların unutmadığı tek şey o kırmızı

Unutmak, basit bir Alzheimer hastalığı mıdır? Ya unutmayla gelen dipsiz boşluk... Hiçlik, hissizlik, aşağılara, taa aşağıların karanlığına doğru sürüklenme. Hafızadaki kayıtların flulaşarak anakronik bir hal alması; yer, zaman kaybı... Göstergeleri hiçe sayan dilin kendi havasında çalıp oynaması... Kısacası; bu dünyadan zihinsel, ruhsal göç. Uçlaştırırsak, buna gerçekleri terk etme de diyebiliriz. Ama hangi gerçekleri? Genel, özel, kişisel, toplumsal, siyasi... en çok acı verenleri, en çok göründüğü anda bastırılanları...

Acaba gerçeklerle yüzleşip onu gerektiği gibi dile getirebilseydik Alzheimer olur muyduk? Daha başka bir ifadeyle, yoksa gerçek Alzheimer kisvesine bürünerek bize, "unutmak öyle olmaz, böyle olur" mu diyor(?)

Unutmayı Alzheimer olarak medikalize edilmiş halinden uzaklaştırdığımızda, -ne yazık ki- yine gerçekle çarpışıyoruz. Yani adına unutma dediğimiz, tıp literatüründe Alzheimer olarak tanımlanan şeyin öncesinde de, sonrasında da yine gerçek var. Yani onunla olan ilişki. Gerçeği gerektiği gibi görünür kılıp dile getirmediğimizde, baskıladığımızda, çarpıttığımızda kendi dünyamızı da ellerimizle yıkıyoruzdur, kim bilir.

Ama Alzheimer olanların bile bir kırmızı hafızası var. 'Unutmak da bir yere kadar' dercesine bütün hafızalarını o kırmızıda yoğunlaştırmışlar. Unutma hastalığına yakalananların unutmadığı tek şey o kırmızı.

Bir-iki gün önce, bir AVM'de, "Unutmak Normal Midir?" adında bir resim sergisine rast geldiğimde, bu kırmızıya çarptım. Serginin önünden geçip-giden mağaza müşterileri, unutmanın normal olup-olmadığını nereden bilsinler(!) Hem unutmak da bir yere kadar.

Misal, serginin öznesi olan Alzheimer hastası Sadan Hanım, neyi, ne kadar unutabilmiş?

Cumhuriyet'in tarihiyle aynı yaşta olan Sadan Hanım, Atatürk'ün cenazesinin 1938 yılında trenle İstanbul'a gelişini görmüş. Sonra, mübadele yıllarına (1948), 6-7 Eylül (1955) olaylarına... tanıklık etmiş.

Şöyle bahsediliyor kendisinden:

Bir Cumhuriyet kadını,

Tarihin şahidi...

İlginç ve renkli bir hayat hikayesinin sahibi,

İstanbul Hanımefendisi...

Serginin alt başlığındaki (Unutmak Normal Midir?) sorusuna gelince, yanıtını kendi içinde barındırıyor. Zira hafızanın kilidinin anahtarı o kırmızı. Unutanların unutmadığı tek şey olan kırmızı, unutmayı yalanlıyor aslında. O kırmızının içinde saklananları iyi okumak gerekiyor.

Kırmızı bizim çizgimiz değil artık. Kırmızı, hafızamızın anahtarını içinde saklayan ateşten bir renk.

Zira ülke olarak tüm -yaşananları- unutmaya doğru hızla ilerliyoruz.

"Bilimsel verilere göre, bugün 800 bin Alzheimer hastasına sahip olan Türkiye'nin, 2035 yılında dünyada en fazla Alzheimer hastalığı görülen üçüncü ülke olacağı tahmin ediliyor."

 

Yazarın Diğer Yazıları

Küçülen hayatların gölgesi Nekropolis’e düşer

Nerede şaşaa, baskı, gereksinimleri ezip geçen abartı varsa orada derbederleştirilmiş, isteklerinden bile vazgeçmiş, ölmüş ama soluk alıp veren yığınların ülkesi (Nekropolis) olması karşısında afallıyor insan

Bir ölü yıkayıcısının anıları diye bakınca, biraz hafifliyor!

Söz konusu dizi, sürekli taarruz altındaki yaşamlarımıza ölüme yaklaşım tarzıyla yeni bir taarruzda bulunuyor sanki. Öte yandan bir yapıtın korku, sevinç, aşk, nefret, son duygusu gibi tüm insanlarda ortak olan temel duygu durumlarını olaylar ve hikayelerle görünür ve hissedilir kılması gerekmez mi(?)

Şanssızlar, çaresizler, değersizler ya da cilve loy nanayda!

Konu, değersizlik/çaresizlik duygusunun yanı sıra üstüne bir de şanssızlığın eklendiği “hayat işte”nin gazabına uğrayanlar…

"
"