14 Şubat 2021

Hem öldüren hem iyileştiren, hem kalabalık hem yalnızlık: 'Bun' demiş şair

Şair, bir siluettir, silinir gider unutulan bir söz gibi. Çünkü insan unutandır ve utanmaz da bundan. Yazı kalır diyen ne güzel demiş, şiir ilk metindir. O ilk andan beridir kalıcılığına el sürdürmemiştir.

İki çeşit bıçak bilirim. Biri öldürür, biri iyileştirir. Birine neşter diyorlar, birine hançer. Nereden bakarsan bak, ikisi de elbette bıçak. Bu şey gibi biraz… İnsanı, kalabalık da öldürebilir, yalnızlık da. Eski bir kelime ile yeni bir şey söylenebilir mi? Elbette, pek tabii! Bun bu kelimelerden biri. Hem öldüren hem iyileştiren, hem kalabalık hem yalnızlık…

İnsanın elleri evrendeki çok az türün elleri gibi hassas şeyleri tasarlamaya yatkın yaratılmıştır. Şiir de bu hassas şeylerden biri. İçine insanı ilgilendiren şeyler katabilmişse tabii şair! Önce bir fikirle şekil alıyor ve sonra duygusuna özerk bir kalıba iniyor ve şairin elleriyle kâğıtta gözün görebileceği bir sesle var oluyor. Bazen bunun tersi de gerçekleşebilir, ama Bun böyle kolay bir şey değil. Bütün bu zamanın kapladığını sandığımız dünyanın geçiciliğine Tanrı’nın varlığından bile çok daha fazla inanırım. İnsanın çevresini sarmasını istediği her şeyin onu koruyacak delinmez bir zırh olmasını istediğini de biliyorum. İyi bir şiirden daha sağlam bir başka zırhı olabilir mi şairin, bilmiyorum. Ve zırhını çıkarıp konuşan biri olarak şiirin bu dünyadaki en kalıcı tür olduğunu tekrar söylemek istiyorum. İyi şiir en sağlam zırhıdır zaten onu yazanın da, okuyanın da. Bun şairinin zırhıdır ve elbette Bun’dan ibarettir ki, Tanrı şairi şiirin istikbali için dertsiz bırakmasın, en içten dileğimdir. Derdi olmayanın şiirle bir ilgisi, olacak şey değildir. Şair hafızasıyla ayrılır ilk anda diğer insanlardan. Bir insan topluluğunu ileriye götüren de bu hafızaya sahip bireyleri değil midir toplumun? Toplum derken, bütün insan kavmini kastediyorum. Onur Şahin’in şiirleri hafızasının görünen bir kısmı olarak okuruna ruhsallığını tanımada yollar açan bir şiir. Kendini gözlemlemek üzere kendine yönelenin kendini gözden çıkarmasının olağanlığıyla yazıyor. Bun’dan bir şiir Oğul Gazeli bunun en güzel örneğidir.

Gör bak oğul, burası dünya, burası unutmalar âlemi

Elbet sen de unutup güleceksin, dünyaya ağla şimdi

Uzun sürmüş o sıkıntıdan kurtulduk geldiğinde

Küf tutmuş inancımız yüzünle parıldıyor şimdi

 Sis dağıldı, gün ışıdı dağların kibirli ensesinden

Açılan yol, yoldaki gül kokusu senindir şimdi

Şair, bir siluettir, silinir gider unutulan bir söz gibi. Çünkü insan unutandır ve utanmaz da bundan. Yazı kalır diyen ne güzel demiş, şiir ilk metindir. O ilk andan beridir kalıcılığına el sürdürmemiştir. Onur Şahin dipten gelen bir şair, dipleri dalgalandıran, akıllı lirik metin bilgisine de sahip bir şair. Yani şair bir gün unutulsa bile şiirleri unutulacak düzeyde şiirler değil.

İlk kitabı Gamdan Kale, Mühür Kitaplığı yayın etiketiyle yayımlandı ve şair bu kitabıyla Attilâ İlhan Edebiyat Ödülleri Jüri Özel Teşvik Ödülü’nü aldı. Bir şairin şiirlerinin ‘iyi şiirler’ kategorisinde yer alması için ödül almasına gerek yok. Ödüller ahde vefa üzere verilir, şairin adı yaşasın, şairin adıyla yeni bir nesil şahlansın diye verilir. Onur Şahin kendisiyle bir kez bile yan yana geldiğim bir şair değildir. Ama şiirin şairiyle okurunu yan yana getiren mental bir alan oluşturduğunu söylemek gerekir. Bugün pek çok şair özgün şiiri öyle yerlere sürükleyip götürüyor ki, kendilerini tanımlamada kendileri bile büyük bir çıkmazda kalıyor. Çağdaşlarımın, akranlarımın büyük bir bölümü ise şiirlerini güzelin bilimi ya da bilimin insan ruhuna dönük kısmı dışında tutmakla beraber kopya ya da öykünme ürünü olarak ortaya koymaktan da çekinmiyor. Şiir, sosyal bilimler kategorisinde yer alan edebi türler arasında sıradan bir tür ya da sadece bir söz sanatı değildir. Onur Şahin Bun ile birlikte özgün olma durumunu da nasıl algılamamız gerektiğine dair şiirler yazan bir şair. Kendinden başka hiçbir şeye benzemeyen ve kendi özelliklerini genele kendinden getiren bir şair.

Düzenli bir çılgınlık girişimidir şiir. İki dirhem bir çekirdek şairler de çılgınlık edebilir. İsterse duvarlarda patlayan yumruklar halinde yazıla gelsin, isterse usul usul bir nehir gibi akıp gitsin. Şiir, insana zarar verecek bir şey değildir. Bazen bir intihar mektubu gibi yazılsa bile. Fakat bu her şair için geçerli bir şey de değildir. İnsanın ölümünden geriye sürüp gidecek bir zaman parçası kalır dünya denen bu kara kapkara yerde. Biz şairlerin iç dünyalarına girmekten kaçınanlar iyi şiir nedir? diye, sorulduğunda ne yaşamış bilemeyiz, içini-ruhunu kavrayamadığımız dizelerde. Şiir, bir kaçış poligonu gibi algılanmıştır çoğunlukla. Poligon kısmı doğru, kaçış kısmı şaibeli. Şiir, kaçınılacak bir yer vermez insana. Kalabalık ve bir başınalıktır. Şiir yazan birinin içi dışarıda bıraktığı evrenden daha geniş daha gürültülüdür. Bun bu türlü şiirler içeriyor. Bazı şiirler hüzünle keder arasında ipince bir zar içinde şekillenir. Anne karnında insan için dünya ile arasındaki zar ne ise şairin hüzünle keder arasındaki yeri de odur. Bir şairden söz ederken karakterinden de şiiri kadar emin olmaya çabalarım. Böylece şiirlerinin gerçekte bir kopya mı, öykünme mi yoksa kendisinden bir parça mı olduğunu anlayabilirim. Şahin de kendinden dizelerle kendini perçinlemiş bir şair elbette. Şiirde de dönüşüm değişimin yetkin bir çerçevede kavranılmasıdır. Elbette şair de bunun bir parçası olmakla beraber bu etkiyi tetikleyen kişidir. Çünkü düşünsel işlemlere dayanak olarak zihnin metne biçim verecek duyum alma işlevini gerçekleştiren şairin kendisidir.

Her zaman şiddetli bir beklenti olmakla beraber istediğim ve savunduğum bir şey de olan ‘iyi şair, temiz insan olmalı’ savımın da sıkı örnekleri arasında bir şairdir. Ece Ayhan da iyi bir şairdi, ama kötü bir insan olarak da rakipsizdi. O kadar iyi bir şair, ama o kadar kötü bir insandı ki ona kendini öldürmekten söz eden küçük bir çocuğun bile gözlerinin içini bir anda parlattığını görmüştüm. Ona ölümden söz eden o çocuğun ben olduğumu da söylemem gerekirse eğer. Onur Şahin ise, derinliğince dipleri dalgalandırmayı başaran ve etrafındaki insanlara ve hayata hiçbir katkısı olmaksızın saldıran, çevresini sömüren şairlik iddiası olanlar arasında olanlara değmeden, kapılmadan yıldızı parlayan bir şair olarak tertibini ne yapsalar bozamadıkları bir düzen anlayışı, kalıcı bir yasa gibi kurdu şiirini ve geliştirdi. İnsana zarar vermekten korkan bir insan olarak… Bu gelişimini bu yıl ocak ayında yayımlanan yeni şiir kitabı Bun ile bir adım daha ileriye götürdü. Bun, kelime anlamı itibariyle Gamdan Kale’nin kalbi niteliğinde aynı zamanda. Gam ve dert kardeştir ne de olsa.

 Şiirin sadece şiir olmadığı ve bunalmış, hastalanmış insan ruhunun tedavisinde etkili bir yöntem olduğu konusunda da hep direteceğim. Çünkü ruh bilimini tam anlamıyla nesnel bir bilim yapmaya yönelen davranışçılar tarih boyunca yalnızca gözlemlenebilir dış olgularla ilgilendiler, çoğunlukla. Oysa ruh bilimin temeli içe bakıştır. Ve içe bakış bir yöntem olarak da şiirle mümkün bir yaklaşımdır. Pek çok şair gibi Onur Şahin’in şiirleri de içe bakışla biçimlendiriyor dış olguları. Pek bu biçimde ileriye sürülmedi şiir. Bundan sonra böyle de ele alınması gerekiyor demek ki. Çünkü içe bakışın gerçekte hiçbir şey vermediği düşüncesi şiire zarar verdiği kadar insanı tedavi etmede geçerliliği olan her şeye zarar vermiştir. İçgüdüler insanın ortama uyum sağlamasını ve varlığını sürdürmede asıl temel koşulları sağlar. Ve elbette ki iyi şiirler bu içgüdülerin darasını alınca ortaya çıkan metinlerdir.

Hegel, Belirlemeyi, ayırmayı, seçmeyi bilen düşünce olmaksızın sanatçı ele almak istediği konuya egemen olamaz, buna göre gerçek sanatçı ne bilmez diye düşünmek gülünçtür der. Burada şairin şiirlerinin içgüdüler temelinden dışarıya aktarma biçimine değin içe bakışına dayandırdığı sonucun nedenini aşamadığı içkin halinin kendi varoluş gerçeğinin yansımasıyla karşılaşıyoruz elbette. Bun yalnızca bir şiir kitabı olarak kalmıyor böylece. İçe bakışın ülküsünü, gizemini de bir yöntem olarak koyuyor ortaya. Böylece şiirin bir tedavi yöntemi olarak da kavranması ve uygulanması gerektiğini gösteriyor. Dünyanın gereksiz gürültüsü ve görünüşlerinden, duyumsanan acıdan hatta bedensel acıları dahi bir derecede dindirebileceği, öteleyeceği iddiamı da sağlamlaştırıyor. Böylece okura asıl ihtiyacı olan şeyi öğretiyor, büyük acılardan kaçarken küçük hazları önemsemeyi. Bun bu açıdan da en etkin dizeleri Ölüm Resitali adlı bölümünde aktarmış. Ölüm hayattan uzundur dediğim işte Bun: 

Dağın ardında ne olduğunu merak edip durdular.

Yalnız dağın ardına gidip dönmeyen bildi bunu, 

Bir başına.


Ayfer Feriha Nujen; yazar, sosyolog ve mühendistir. İlk şiirleri 14 yaşından itibaren Taflan, Berfin Bahar, Varlık, Sincan İstasyonu, Üç Nokta, Kaçak Yayın, Deliler Teknesi, Az Edebiyat, Yokluk, Forum Edebiyat, Evvel Fanzin, Amargi gibi dergi ve edebiyat sitelerinde yayımlandı. Pek çok alanda ve türde çalışmalar yaptı. Halen T24'te haftalık yazılar yazmaktadır.

Bedenim Mezarımdır Benim, Yüzü Avuçlarında Solgun Bir Gül, Aşkın 7. Harikası Tac Mahal, Ay İle Güneş Arasında, Duasız Ölüler,  Şairin Kara Kutusu/ Nilgün Marmara, Kırağı/Seyhan Erözçelik Şiirine Bodoslama, Öteki Cins Şair, Ey Arş, Sıkıştır! (Sayılı gün Sonsuz Aşk, yakında yayınlanacak son romanıdır.) yayımlanmış bazı kitaplarıdır. Yazmayı ve çeviriler yapmayı sürdürmektedir. İstanbul şehri dışında İstanbul'a bağlı bir kasabada yaşamını sürdürmektedir. 

Yazarın Diğer Yazıları

Halk edebiyatı, halkın edebiyatı: Veysel’i dinliyorum, gözlerim kapalı

Veysel’i okuduktan sonra öğrenmiştim kör olduğunu. O söyledikçe sesinin tutulmuş kayıtlardan yazıya aktığını… Allah Veysel’in iki gözünü birden almış, ama yerine de görünün en hakikisini bırakmıştı. Masal gibi, masaldan gerçek!

Nazan Bekiroğlu: Yalnız olmadığımı, benim gibi hisseden insanların var olduğunu bilmek güzel ama çok kırgın, yorgunum

"Onaylayıcıların, sessiz kalmanın konforuna sığınanların çokluğundandır, tufan beklemiyorum. İnsanın evrenin efendisi olması meselesi bence, çok ağır bir dezenformasyona maruz bırakılarak tefsir edilmiş asırlar boyunca"

Dönekler, aydınlar, iktidarlar: Aklında tut bunları, unutma, sakın unutma, hatırla!

Sevginin fedakârlığa dayandığı dayanakların ortadan kalktığı, insaniyetli olmanın artık ayıplandığı, el etek öpmeyince, insan eleyen elekler tutmayınca, adaletli olan elin ayağın artık hiçbir işe yanaştırılmadığı dalalet çağına geldik, battık ve kaldık

"
"