26 Eylül 2021

Bir şey acır içimde, bu şiire ne kattın?

Yine de ideolojisi ne olursa olsun, içindeki çatlak dibe doğru indikçe sesi yukarılara çıkan şairin şiiri iyi şiirdir tabii. Bir şey acır içimde, bu şiire ne kattın? Hüdayinabit çiçeği gibi. Kendiliğinden, kendi kendine biten…

Koşumum gıcırdar ölmek dilerim
Bağrım kaynıyordur yüklerim ağır

Bilesin kavuşmak yok İslamlıkta
Kavuşan kısmısı ancak gâvurdur 

Bu şiir Süleyman Çobanoğlu'nun Tekfurun Kızı adlı şiirinden; kavuşamayanların diğer yarısı da “gâvurdur” oysa. Şair bunu bilmez mi? Bilir de demez sanki. O halde aşk acısı tanrının bilmediği bir şey olmalı, bunu ikinci kez söylüyorum galiba. Öyle olmasaydı bir çaresi olmaz mıydı? “İnsan sevdi miydi buna bir çare düşünmeli” dedi diye de bir başka şair. İnsanlar ‘çaresini bulduk' sandıkları her şeyde yanılır; ötelemektir o, çare değil. Ben şiire inanırım, kitaba ve tabiata. İnanırım, sabahları kuşluk vakti evden avluya dökülen türküye, şarkıya. Tutulur kalırım, sabahları saba makamıyla kalbimi ince ince oyan Ezan'a. Başka da bir inancım olmadı bu dünyada. Aynaya baksam kendimi gördüğüme inanmayacak kadar hatta. Şiirini fena aşılayan şairlere de inanırım. Çamurumuz başka başka sularla karılmış olsa da. Onlar elmayı tatmış, buğdayı yutmuş günah bize yazılmış olsa da. Fakat şiir de insana inancını tazeleyecek şeyler söylemeli. Hiç değilse arada sırada. Çobanoğlu'nun şiirleri bunu söyler ama Çobanoğlu söylemez. Dile gelen fikir boş bir zikir olarak kalır. “Allah! Allah!” diye atsa da şah damar, iş ideolojiye döndüğünde Allah lafzını yıkar atar. İşte buradan ‘bun' doğar. Ölmedimse hep ‘bun'dan derim. En kötü şiire bile her gün bir kez can borçlanmışımdır. Ruhuma bir şey aşılandı sanki ta çocukluğumda bir duvarın arkasında ağlaya ağlaya türkü söyleyen o genç adam sabaha doğru kendini astığında. 

İşittim feryadını kırıldı belim
Gelmek mümkün değil bağışla beni
Didindim çırpındım kapalı yolum
Gelmek mümkün değil bağışla beni* 

Bir şarkı/türkü, bir şiir birden ruhunuza dokunuverir; orada o an bir incecik gedik açılır içeriye doğru bir girdap gibi döne döne yol alır. Suyun, camın, ahşabın içinde bir şey gibi görünmez incelikte çatlayıp çatallanır, yayılır gibi yerleşir ruhuna insanın. Ölümü de düşündürür, yaşamayı da sonsuz bir şeymiş gibi. İşte bütün bunlara neden olan ‘kavuşamamak' niye ki? Yani insanı insandan ayıran Allah mıdır, ideoloji mi? Attığımda o oku ben atmadım sen attın, demek ki fikirler sözlerle çelişiyorsa şüphe ortadan kalkmamış demektir.

Benden daha ne olur, yürür yalan söylerim
bir şey acır içimde bu göğsüme ne kattın
sende noksan bulmadım şu yerle gök yanarken  
attığımda o oku ben atmadım sen attın

Rab bu nasıl denizdir yüzme bilen kuşu yok
içimde acır bir şey bu göğsüme ne kattın
anlar gibi olmuştum yetmiş üçte bir cuma
attığımda o oku ben atmadım sen attın

geçer gider hacegân ve ahûlar ve zaman
acır bir şey içimde bu göğsüme ne kattın
bilmem değmişse bile ağa yahut karaya
attığımda o oku ben atmadım sen attın 

Yine de ideolojisi ne olursa olsun, içindeki çatlak dibe doğru indikçe sesi yukarılara çıkan şairin şiiri iyi şiirdir tabii. Bir şey acır içimde, bu şiire ne kattın? Hüdayinabit çiçeği gibi. Kendiliğinden, kendi kendine biten… Çünkü şair ne söylerse söylesin, şiiri okuyanın anladığından başka bir şey değildir. Çünkü şair ölünce ‘insan' gömülür. Kim geldi de bu dünyaya ölünce fikirleriyle, diniyle birlikte gömülmedi? Şair de gider şiiri kalır. İster haçını son zehirle dolu bir alyans gibi taşısın boynunda, isterse mihrabında diz çöksün bir başkasının inanmadığı bir tanrıya her gün kendini kurban ede ede. Şiir yazıldıktan sonra şairinden muaftır -en azından benimkiler öyledir-, yalnız adı yazılı kalır şairin bir mermere yazılmış gibi dizelerinin altında. Çünkü “Şiir onu yazanın değil, ona ihtiyacı olanındır.”** Ki o şiir gerçekten lezzetli, etkileyici bir şiirse altında yazan isim silinmez dünya milyon kere değişse. Silinmez ama sessiz harfler gibi kalır öylece. “Her şeyin bir sahibi var” cümlesini doğrulamak için belki de.” Peki, bu kimsesizliğin sahibi kim? 

Düşünenler ölümü el tetikte yahut çıkmış iskemleye tutunmuş ipe bir kara kurt gibi hırçın kararsızlığın elinde… Bir bilseler bir dize kurtarabilir bazen insanı, bazen bir şarkı. İnsanı yaşatırsa iç sesi yaşatır, dürüstse ve hep doğruyu söylüyorsa kendine. Dürüstlük kardeşidir karamsarlığın ve karamsarlık, insana gerçekçi olmaktan başka bir yol bırakmaz çünkü. O anda o yola girebilmek için dur, bekle. Otur bir türkü söyle, bir şiir oku. Kim hangi din ile hangi dil ile yazmış olursa olsun onu. Sen şairi dinleme, şiiri oku. O inat yazmıştır, sen hoş gör/ü oku. Kalbin bir gergeften geçiyor gibi gelecek belki sana. Parçalanıyormuşsun gibi kan revan içinde de bulabilirsin sineni evet, tabii. Kaygının eline düştünse, canın sıkılmış, üzüldünse tekrar edersin bir kere o bir tek dizeyi, mırıldanırsın arkasından oturup ağlamak gelse bile o şarkıyı, o türküyü, o şiiri. Bağ bozumu gibi dökülür içini kaplayan gurbetlik, işte o zaman karar verirsin: Kalmalı mıyım, gitmeli mi? El titrer varamaz tetiğe, ipi bırakır inersin iskemleden aşağıya. Ama girdap... Girdap döne döne yol alır içinde daha derine, en dibe. Daha dayanıklı daha yetişkin biri olarak ayağa kalk diye. 

Sarıköy'e de uğra on bir kabri komagıl
Benden sonra bir daha turnaları bırakma
Atın sor hatırını köpük köpük alnını
Yörende bir oğlancık pes gönlünü farıtma

Benden sonra bir daha suya girme tedbirsiz  
Bulut kızdı mı bakma itimad etme kuma
Çöküp de bir cigara yakarkenki o ışık
Tanık olsun –bir tanık lazımdır olduğuma

Yoksa kimler bilecek burada böyle bir adam
Yüzü yüzlerden kesik kalbi sazlardan kesik
Benden sonra bir daha Allah'a boyun uzat
Emr aluban tabiat okusun türlü betik

Dünyaya aldırmayan gözlerin ışıl ışıl
Karanuluk içinde ateş yakmış çobanlar
Benden sonra bir daha usul ağla ağlarsan
Yağmura hürmetinden ağladığın zamanlar

Seni sevip çekildim dedim dünya bu kadar
Kar örttü ovaları ne gölge var ne de iz
Benden sonra bir daha gözetleme afakî
Yabancıyız nihayet ekmeğe etmek deriz

Süleyman Çobanoğlu, düşman olsak -ki değiliz tabii niçin olalım, hemfikir de sayılırız kimi konularda niye olmayalım- her koşulda kitaplarını cebimde taşıyacağım bir şair. “Ben sağcı bir adamım” dese de, insan kalbinin sol tarafta attığını bilir herhalde. İdeolojiler öldürür, ideolojiler kötüdür ben buna inanırım. Şiir, dildeki en müthiş biçimdir. İnsanı ipten alır, ipe götürür. Elbette Türkçe şiir için var olmuş, şiirle var olmuş en nadide dillerden biridir. İncecik bir damardır ciğerden kalbe doğru. Kan dökülürse ziyan olur, olmasın diye, kalpten beyne nefes taşır. Dil, Yunus Emre'yi hem aşka hem yollara düşüren buğday değil nefestir. Öyleyse nefes almak herkes içindir. Şiirde de öyle olsa keşke. Kimse okunu ateşe verip baldıran zehrine banıp da fırlatmasa kimseye... “İlle de ideoloji, ideoloji” diye. Bütün sular akıp kendi kendine varsa denize.  Her şeyin sonunda dökülüp birbirine karıştığı o deniz, o umman zaten Allah'ın kendisi değil mi? Çobanoğlu dili hak dininden sayıyor. Türkçe için Müslüman dildir diyor ve Türkler Ezan'ı Arapça dinliyor. En çok da bu yüzden Tamgalar** sadece bir kitap adı olduğu için güzeldir. 


(*) Nesimi Çimen/ Bağışla Beni

**Ateşli Sabır (Postası filmi) Pablo Neruda

Yazarın Diğer Yazıları

Bazı şairler, kitaplara girmemiş şiirler gibisiniz: Sami Bey, şimdi nerelerdesiniz?

Herkes kendi derinliğini kendi doldurur, kendiyle doldurur tabii ama Sami Baydar'ın çocukluğu da ilk gençliği de ve son günleri de yoksullukla doludur. Onun derinliğini yaratan da dolduran da bizim bilmediğimiz, bildiklerimizin yetersiz kalacağı derece ciddi bir yoksulluk ve onun getirdiği bir yalnızlıkla doludur. Hakkında yazılmış hiçbir makalede buna değinilmemiştir

Bir tahlil değil, bir hatıra: Ne güzel şarkıdır Destina

Kelimelerin de elbette bir ruhu var, dizelerin içinden bazen fışkıran bu sesler gaipten gelen sesler değiller. Yaşamışız, insanız ve o sesleri yaşatan geçmişe dayanır insanlığımız. Burası, yaza okuya sonunda insanın varacağı yer. Aşk acısı gibi değildir, o da deler ama geçer gider. Retoriğe sığmayan dünya sancısının bir formudur şiir

Yorgun genç şairler, üzülmeyin: "Elimize değen ölür"

Hiçbir şeyi, şiirin teknik hiçbir dayanağının olmadığını, içimize yerleşmiş bir konuşma ihtiyacının ürünü olduğunu öğrendiğim kadar hızlı öğrenmedim