29 Şubat 2016

"Halepliler Sünni militanları şehirden kovaladı"

V. P. Haran: Şam'da insanlar sokakta başına bir şey geleceğine hiç ihtimal vermezdi

Suriye Savaşı’nın nasıl biteceğini, bitmesi lazım geldiğini anlayabilmek için nasıl başladığını iyi bilmek gerekiyor. Ancak bu çaba da, bir yandan çeşitli tarafların gerçekleri karartmak için ortaya saçtığı yüklü miktarda dezenformasyona, bir yandan da hafızasızlığımıza toslayınca, o kadar da kolay sonuç vermiyor. Neyse ki, tanıklıklar var. Aşağıda yer vereceğim Shri V. P. Haran’ın söyleşisi böyle bir tanıklığın eseri.

Shri V. P. Haran, Hindistan’ın Şam Büyükelçisi olarak 2009’dan 2012’ye kadar Suriye’de görev yapmış bir diplomat. Haran’ı ilginç kılan, geçtiğimiz aylarda ülkesinde yayımlanan bir dergiye (Fountain Ink) Suriye’deki ayaklanmanın ilk dönemlerine ilişkin tanıklıklarını anlatmış olması. Alman medya organı Deutsche Wirtschafts Nachrichten’de (DWN) de yayınlanan bu söyleşisinde Haran, bazı medya organlarının ayaklanmaya yönelik haberlerindeki abartıdan örnekler verirken, Körfez ülkeleri ile El Kaide’nin Suriye’deki ayaklanmaya daha ilk dönemlerden itibaren nasıl sızdığını da aktarıyor. Haran’ın Suriye’de olup bitenlere ilişkin Batılı yayın organlarının aktardıklarından epeyce farklı bir resim çizen tanıklıkları eşsiz bir belge niteliği taşıyor. Bu hafta bu köşede sözü Fountain Ink’in sorularını yanıtlayan bir tanığa, Shri V. P. Haran’a bırakıyorum:

V.P. Haran, Hindistan'ın eski Şam BüyükelçisiOcak 2009’da Suriye’ye geldiğinizde burası nasıl bir yerdi?

Suriye huzurlu bir ülkeydi ve öyle dipte bile bir gerilim hissedilmiyordu. Ekonomisi de iyi gidiyordu, yüzde 5’in üzerinde büyüme vardı. İşsizlik oranı yüzde 8’lerdeydi, ama işsiz olan çok sayıda Suriyeli Körfez ülkelerine çalışmaya gidiyordu. Ancak eğitimli işsizlerin oranı yüksekti. Ülkenin dış borcu da GSYİH’sının yüzde 12,5’u gibi sıkıntı yaratmayan bir noktadaydı. Borcun büyük kısmı Rusya’yaydı ve o da borcun önemli bir kısmını silmişti. En ciddi sıkıntı ülkenin kuzeydoğusunda hüküm süren kuraklıktı, bu da o bölgeden güneye ve güneybatıya kitlesel bir göçe yol açıyordu.

Peki Şam'da hayat nasıldı?

Bir diplomat olarak gözlerden uzak bir hayat sürersiniz. Fakat ben bazen bir taksiye atlayıp şehir merkezine gider, bir kafeye oturup insanlarla sohbet ederdim. Harika zamanlar, harika günlerdi. Kanun ve nizam sorunu yoktu. Hanım meslektaşlarım üzerlerinde takıları gecenin 2’sinde evlerine yalnız başlarına kendilerini güvende hissederek dönebildiklerini söylerlerdi. Belirli bölgelerde restoranlar sabah 5’e kadar açık olurdu. İnsan sokakta başına bir şey geleceğini hiç ihtimal vermezdi.

Bazıları bunun (istihbarat teşkilatı) Muhaberat sayesinde böyle olduğunu söylerdi, lakin ben insanların kendi ortak güvenliklerinden kendileri sorumluymuş gibi hissettiklerini de sezerdim.

Şam’a geldiğimde, insanlar neredeyse iki kişiden birinin Muhaberat’tan olduğunu söylerdi, büyük bir abartıyla. Bir istihbarat teşkilatı vardı ve içerde son derece etkin bir şekilde çalışırdı, fakat ben hiç bir zaman doğrudan karşılaşmadım. Dört yıllık görevim boyunca sadece bir kez, o da İdlip’te takip edildim. Bir cip peşimizdeydi ama bizi korkutan bir tavır da sergilememişti.

Suriye’de bir Arap Baharı bekliyor muydunuz?

Tunus ve Mısır’da durum gerginleştiğinde Devlet Başkanı Beşar Esad televizyona çıktı ve Suriye’deki siyasi ve ekonomik koşulların o ülkelerden farklı olduğunu söyledi. Suriye’nin aynı yoldan geçmeyeceğinden emindi. Diplomasi çevrelerinin de genel değerlendirmesi bu yöndeydi.

Beşar Esad popüler bir liderdi. Hâlâ iktidarda olmasını kısmen de olsa bununla açıklayabilirsiniz. Ülke içinde yeterli bir muhalefet yoktu ve Suriye’deki problemlerin bir çoğu kendileri için sakıncalı olduğunu düşündükleri bir rejimden kurtulmak isteyen dış güçlerce yaratıldı.

2009’da yapılan bir ankette bütün bir Arap dünyasının yüzde 67’si en popüler Arap figürü olarak Esad’ı seçmişti. Diplomasi çevreleri bile Suriye’deki halk desteğinin yüzde 80’lerde olduğu konusunda hemfikirdi. Batılı diplomatlar da böyle düşünüyordu. 2000’de reformlara başlamış, ancak Baas Partisi’nden gelen muhalefet yüzünden tamamlayamamıştı.

Ayrıca bu sadece bir Sünni-Şii savaşı değil. Rakamlara bakın. Suriye’de yüzde 50’nin üzerinde Sünni Müslüman var, ama Kürtler, Dürziler, Maruniler, Süryaniler, Aleviler ve başkaları da var. Beşar Esad azınlıkların tam desteğine sahip, ayrıca Sünni Müslümanların geniş bir kısmı da kendisini destekliyor. Fakat  ben ülkeden ayrıldığımda, 2012’de Suriye çok değişmişti. İlk yıllarımda cennet gibiydi, işler 2011 yılı başlarında kötüye gitmeye başlamıştı.

2011’deki ilk protesto eylemlerini hatırlıyor musunuz?

Şubat ayında, Bahreyn’de gösteriler olduğunda, bazı sivil toplum örgütleri Şam’da da gösteriler düzenleme girişiminde bulunmuştu. İki hafta sonunda iki gösteri oldu ama bunlar 20-30 kişilik bir katılımla sınırlı kaldı. Hatta meydandaki gazeteciler ile diplomasi camiası mensuplarının sayısı bile göstericilerden çok daha fazlaydı. Derken çocukların okul duvarına düzen karşıtı bir slogan yazdıkları 18 Mart 2011 geldi. Ardından da [gözaltına alınanların] ailelerinin [çocuklarının serbest kalması için] Deraa’da gerçekleştirdikleri gösteriler oldu. Ertesi hafta bir gösteri de Lazkiye’de gerçekleşti, ardından da her cuma bir şeyler oldu.

Bir süre sonra Lazkiye, Humus ve Hama karıştı. Ancak Halep sakindi ve bu durum muhalefetin canını sıkıyordu. Muhalefet Halep’in rejime karşı ayaklanmasını sağlayamayınca otobüsler dolusu insanı Halep’e göndererek bunu yapmaya çalıştı. Bu kişiler caddelerde bir şeyler yakıyor, sonra da şehirden ayrılıyordu. Gazeteciler de bu olayları “Halep ayaklandı” şeklinde görüyordu.

Bu konuda söylenmesi gereken bir kaç şey var: Bir kere, bir kısım medya Suriye’yi negatif bir şekilde göstermede aşırıya kaçtı. Bazen olmayan şeyler olmuş gibi yansıtılıyordu. Mesela, bir seferinde ülkenin önde gelen şeyhlerinden biriyle konuşurken, beni telefonla arayan meslektaşlarım “Şeyh’in öğleden sonra düzenlenen gösterilerde önemli rol oynayacağını” anlatıyorlardı heyecanla. Halbuki bu doğru değildi, adam o saatlerde oturmuş benle yemek yiyordu.

Medyada abartı almış başını gidiyordu!

Özellikle bir olay çok önemlidir. İdlipli Sünni militanların Halep’e gittiklerini ve insanları muhalefete katılmaya çağırdıklarını hatırlıyorum. Halepliler bunları döverek şehirden kovmaya çalıştı. Olaylar kontrolden çıkınca polis geldi. İdlipliler bir eve alındılar. Orada linç edilmelerini önlemek için kendilerine polis üniformaları giydirildi ve bu şekilde bölgeden uzaklaştırıldılar.

Bu dönem zarfında Şam’da büyük değişiklikler oldu mu?

Özellikle 14 Nisan 2011’de olanları hatırlıyorum. O gün her zaman olduğu üzere 2 km uzaktaki stada doğru günlük yürüyüşümü yapıyordum. Yolda bir fırının yanından geçerken her zamankinin aksine büyük bir kuyruk olduğunu gördüm. Baktım kuyruk dönüşte de aynı uzunluktaydı. Bunun üzerine sordum. Bir şeyler olacağını duyan insanlar evlerine ekmek istifliyorlardı. Ertesi günü cuma olmasına rağmen bir şey olmadı.

Şehirde durum kötüye gidince stada doğru yaptığım yürüyüşlerimi [hava üssünün de bulunduğu] Mezze bölgesindeki bir parkın civarına çevirmiştim. 2012’nin ikinci yarısıydı. Bu yürüyüşlerimden birinde bir gün parktayken bir motosikletli büyük bir hızla caddeden geçti, köşeyi döndükten sonra da motorun devrini yükseltip basıp gitti. Hemen ardından emniyete ait bir cipin onu takip ettiğini gördük ama köşeyi döndükten sonra gözden kaybettiler. Sonra da parka gelip insanlara motosikletlinin hangi yöne doğru gittiğini görüp görmediklerini sordular. İşte o zaman motosiklettekilerin bazı saldırılar planladıklarını da söylediler.

Meğer diplomatların yaşadıkları bölgeden çok uzak olmayan Mezze’ye isyancılar bir kaktüs tarlasının altından bir tünel kazmışlar. Burada bir kamp kurmuşlar ve başbakanlık binasına buradan roketli saldırılarda bulunmuşlar. Daha sonra güvenlik kuvvetleri kampı bastılar. Bölgeye hakim manzarası olan bir apartman dairesinde yaşayan bir arkadaşımla sonradan konuştuğumda bana bu operasyon sırasında bir binanın hedeflenip imha edildiğini de aktardı. Binadan yüklü miktarda silah ve mühimmat ele geçirilmişti.

Fakat ülkenin geri kalan bölgeleri sakindi.

Muhalefetin dış destekçileri bu durumu hazmedemiyordu. Suriye-Ürdün sınırına bir grup insan gönderdiler. Bunlar iki güvenlik noktasına saldırıp oradaki bütün görevlileri öldürdüler. Bazıları El Kaide tarzıyla son derece zalim yöntemlerle öldürülmüşlerdi. Hükümet bu olayı hemen açıklamadı. Ama diplomasi çevrelerinden biri eylemi Iraklı El Kaidecilerin yaptığını teyit etti. Irak El Kaide’sinin Nisan 2011’den itibaren Suriye’de olduğu anlaşılıyordu.

İlk haftasından itibaren El Kaide oradaydı. İlk hafta olmasa bile El Kaide afişlerinin görülmeye başlandığı 2011 yılı sonlarından itibaren... Suriye’deki muhaliflere sınır ötesinden destek verenler bu gruplardı. Rakka’da savaşçılar kuzeyden gelmişlerdi ve El Kaide olduğu açıktı.

Esad başından bu yana bunların terörist olduğunu söylüyordu. Niçin kimse ona inanmadı?

İnsanların kafaları karışıktı. Irak’taki El Kaide neden Suriye’de kaos yaratmak istesindi? Ancak tabii dış güçlerce, isim verelim, Körfez ülkelerince Suriye’ye yönlendirilmişlerdi. El Cezire de burada bir rol oynadı. Nisan ayında bir misafirimi önce Roma döneminden kalma Busra ül Şam antik tiyatrosuna sonra da Ürdün sınırına uzanan otoyolu kullanarak Süveyda’ya götürmüştüm. Sabah saat 9:30-10:30 arası arabadaydık. Elçilikten panik içinde beni aradılar. Meğer o gün ülkeden ayrılması istenen bir El Cezire muhabiri de aynı yolu kullanıyormuş. Ve bu muhabir televizyonda yolda bir kaç saniye arayla güvenlik kontrolleri yapıldığını söylüyormuş. Oysa ben sadece bir güvenlik kontrolüne denk gelmiştim.

Peki Suriye hükümeti teröristlerin varlığını niçin daha iyi bir şekilde anlatıp sunma yoluna gitmedi?

Biz onlara medyayla bağlantılarının neden bu kadar zayıf olduğunu soruyorduk, onlar da bize kimsenin kendilerine inanmadığını söylüyordu. Çok kötü bir halkla ilişkiler sergilediler ve medyayı kötü kullandılar.

Tabii hükümetin de aşırıya kaçtığı şeyler vardı. Suriye’nin polis gücü çok yetersizdi, sıkıntılar baş gösterdiğinde polisin baş edebileceği yerlerde ordu birlikleri devreye sokuldu. Bazı ordu mensupları da orantısız şiddet uygulamaya başladı. Bazı insanlar da ya göz hapsine alınıyor ya da içeri atılıyor, ancak bunlar kamuoyuyla paylaşılmıyordu.

Beşar Esad sadece reformları hayata geçirmekte yavaş davranmıyor, gerçekleştirdiği değişimleri duyurmada da ağır kalıyordu. Örneğin Baas Partisi’nin yetkilerini budayan bir yeniden yapılanmayı açıklaması üç ay sonra gerçekleşmişti. Krizi iyi yönetemediler.

@akdoganozkan

Yazarın Diğer Yazıları

Orta Doğu’da Arap sonbaharı

Batı’nın lacileri giydirdiği neo-Ladinist Colani güçlerinin Şam’a girmesi ve Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından Suriye’de bir dönem bitti. Muzafferlerin sevinç çığlıkları yanıltmasın, kötü günler bitmiş ve şimdi sırada daha kötü günler de olabilir

Savaşın ekseni Türkiye sınırına dayanırken

İlk bakışta Lübnan ateşkesi akabinde, İran-Hizbullah ikmal hattını kesmeye yönelik bir hamle gibi görünen Suriye’deki cihatçı taarruzu en çok Tel Aviv’i sevindirmiş olabilir ama en çok Şam’ı mı, Tahran’ı mı, yoksa Ankara’yı mı üzecek, bunu söylemek için çok erken

‘Bibi’yi tutuklayanı yakarız’

“Kurallar temelli uluslararası düzen”, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ile Gallant hakkında alacağı tutuklama kararını önce 5 ay geciktirdi, şimdi de “sakın ha, tutuklarsanız yakarım sizi” deme yolunu seçiyor

"
"