Ben ve Ayşen ikizlerimiz Can ve Barış’ı “Birey olun, aklınızı mantığınızı kullanın, size ters geliyorsa, aynı görüşte değilseniz hiç çekinmeden bize de itiraz edin, karşı çıkın, tartışın” diye büyüttük.
Özgür ve bağımsız bir kişiliğe sahip olsunlar, hayatı sorgulasınlar istedik...
Ayrıca, kavgadan, şiddetten, hakaretten, küfürden uzak durmalarını, hangi görüşten olursa olsun insanları sevmelerini telkin ettik sürekli...
Öyle de yetiştiler...
Okulda öğretmenlerinin istisnasız hepsinin söylediği gibi dersleri idare etse de vicdanlı ve temiz yürekli çocuklar oldular...
İnsanlara hiçbir ayırım yapmadan anlayışla, hoşgörüyle, sevecen bakmayı öğrendiler...
Ama...
Bugün kendimi çok ciddi şekilde sorgulamaya başladım, acaba yanlış mı yaptık diye...
Bugünün Türkiyesine bakınca korkmaya başladım...
Onlara acaba kötülük mü ettik, savunmasız, korunaksız birer birey mi yetiştirdik diye...
Zira onların çevresini kuşatan ortam büyük ölçüde hiç onlar gibi değil...
Öfke, nefret, şiddet, kin, küfür dolu, hoşgörüden uzak bir iklimde yaşıyorlar şimdi...
Ödüm patlıyor...
“Siz bize kötülük ettiniz. Biz şimdi ne yapacağız?” diye hesap sormalarından çok korkuyorum...
Sorsalar hiç haksız olmazlar çünkü...
Türk insanının çoğunluğu birey olamadı bir türlü...
Türkiye’de bir sürü mahalle var ve herkes mahallesinin liderine kayıtsız şartsız biat halinde...
Askeriyede böyle...
Komutanın emirlerine biat esastır...
Askerin mantığı içinde doğrudur da...
Yukardan verilen emir zincirleme aşağıya doğru sorgulamadan yerine getirilir... Seçilmiş siyasi iradeye bağlı kalmak şartıyla elbette..
Ama son vahşi darbe girişiminde emrin dışardan verildiği anlaşılıyor...
Cemaat için de aynı durum geçerli...
Çünkü, orada da bir hiyerarşi var...
Emir yukardan geliyor, zincirleme herkes buna harfiyen riayet ediyor...
Her adımda, her konuda Pensilvanya’dan icazet, onay ya da talimat alınıyor...
Cemaat içinde Fethullah Gülen’e itiraz söz konusu olabilir mi?
Cemaatin askerden bir farkı var mı?
Üstelik sivil toplum örgütü sıfatı taşımasına rağmen..
Yani yüzde yüz itaatkar bir kitle...
AKP kurulduğunda ve ilk döneminde böyle değildi...
İstişare vardı...
Sorunlar konuşulur, tartışılırdı...
Daha sonraki yıllarda lidere kayıtsız şartsız itaat ve biat adım adım orada da yerleşti...
İstişare yerini istihareye bıraktı...
Tek adamın ağzına bakılır hale geldi...
Yani birey olmaktan uzak bir başka yüzde yüz itaatkar kitle orada da oluştu..
Galiba bizim temel sorunumuz bu...
Birey olamamak...
Kendi adına değil hep başka birinin adına düşünmek, konuşmak...
Onun gözüne girmek için çırpınmak...
Ya da kendi adına birinin düşünmesini, yönlendirmesini, talimat vermesini beklemek...
Ve verilen emri sorgulamadan yerine getirmek...
Özgür, bağımsız hareket etmeyi bilememek, becerememek...
Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyememek...
Eleştirememek, eleştiriye tamamen kapalı olmak...
Vatandaşlarının çoğunluğu böyle düşünen, bu şekilde yaşayan ve hareket eden bir ülkede demokrasi, hoşgörü, farklılıklara saygı, çoğulculuk nasıl yerleşecek?
Barış, Can bizi affedin...
Başaramadık biz....
Pek umudum yok ama...
Dilerim sizin kuşak başarır...