Şimdi bir ülke hayal edin...
Manevi, dini değerlerin içi dindarlık kisvesi altında boşaltılmış...
Dünyada pek çok dostu varken, bugün neredeyse hiç dostu kalmamış...
Her alanda yasakçı ve çatışmacı bir zihniyet egemen olmuş...
Atamalarda ehliyet ve liyakat yerini kayırmacılığa, “Bizden mi, karşıdan mı” anlayışına bırakmış...
Etnik, dini ve siyasi bakımdan tamamen dışlayıcı bir söylem ve politika hakim olmuş...
Saçma sapan vaaz veren din adamı kılıklı yobazlar hızla artmaya başlamış...
On binlerce insan inandırıcı, ciddi bir gerekçe gösterilmeden işinden atılmış, tutuklanmış...
Ülkenin her yanından mağduriyet feryatları yükselmiş, yaşamlar paramparça edilmiş...
OHAL koşullarında bu insanların haklarını arayabilecekleri hukuki hiç bir merci kalmamış...
Yargı büyük ölçüde tek adamın ağzına bakar hale gelmiş, adalete güven bitmiş...
Üslup ve ağızlar bozulmuş...
Ülkeyi yöneten tek adamı önüne gelen aldatır, kandırır olmuş...
Aklını, fikrini tek adama emanet eden iktidarın Başbakanı, bakanları, milletvekilleri korkudan ağzını açamaz duruma gelmiş ve figüranlık rolüne gönüllü razı olmuş...
Ülkenin hapishaneleri ağzına kadar tıka basa dolmuş, yeni cezaevleri inşası için ihaleler açılmış...
Bu ülke, dünyanın en büyük gazeteci hapishanesine dönüşmüş...
Yolsuzluk sıradanlaşmış, kanıksanmış, bunu denetlemekle görevli Sayıştay devre dışı bırakılmış...
İsraf ve savurganlık almış başını gitmiş...
Medyası sindirilmiş, bastırılmış...
Dindarlarının önemli bir kısmı iktidarın ve paranın tadını çok sevmiş, dünyevi şeylere bir türlü doymaz olmuş...
Fenalık geldi değil mi?
“Yeter” dediniz...
Maalesef bu ülke bizim ülkemiz..
Yani, “Yeni Türkiye”...
Yukarda yazılanların hangisi yanlış?
Görmeyen gözlere, duymayan kulaklara...